uyarı : fena halde propaganda (!), provokasyon (!), iftira (!), yalan (!) içerik ihtiva eden bir fethullah gulen iyi guler entrysidir.
1919 yılında mustafa kemal ataturk'un samsun'a ayak basmasıyla başlangıcını yaptığı milli mücadele emperyalizme karşı çelik bir yumruk gibi inmiş, sömürgeci devletler açısından adeta tsunami etkisi yaratmıştır.
kahraman ve vatanperver türk halkı büyük azmi ve gayretiyle devrin en modern ordularına ve en büyük ekonomilerine sahip, ezilen halkların şerefsiz sömürücülerine karşı büyük bir istiklal harbi başlatmış, ardından işgalcileri topraklarından kovarak muhasır medeniyetler seviyesinde bir ülke kurmak için elinden gelen bütün gayreti ortaya koyarak büyük bir çaba sarf etmişti.
pek tabi daha sonrasında yapılan halk devrimi neticesinde toplum içinde ayrıcalıkları bulunan zümrelerin bütün çıkar ve menfaatlerinin cumhuriyet hükümeti tarafından halk yararına kullanılıp eski ve geri kalmış bütün kurumların tasfiye edilmesiyle birlikte, beklendiği üzere eski düzenin geri zihniyetlerinin birçoğu homurdanmaya, huysuzlanmaya başlamıştı.
yeni devlet mekanizması büyük bir adamın liderliğinde bir çok yenilik yapmış ülkeyi son sürat modernize etmeye başlamıştı.
eskiyen ve işlemeyen devlet kurumlarını ve halkın maneviyatları üzerinde otorite kuran allahsızları tasfiye eden, bilim ve teknikten uzak eğitim kurumlarını kaldırıp yeniliyen, uluslar arası ekonomik ölçütlerden uzak Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik yapan, Şapka ve Kıyafet inkılâbını yerleştiren yenilikçi bir fikir külliyatının eserleriydi bütün bunlar.
Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
Ankara'nın başkent olması (13 Ekim 1923)
Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)
Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)
Çok partili rejim denemeleri (1924 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası)
Kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınması (1930 belediye, 1933 muhtarlık, 1934 meclis)
Şapka ve Kıyafet inkılâbı (25 Kasım 1925)
Lâkap ve Unvanların Kaldırılması (26 Kasım 1934)
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Laiklik (1928)
Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik (26 Aralık 1925 - 26 Mart 1931)
Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması
Medreselerin kapatılması (1924)
Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun (1926)
Millet mekteplerinin açılması (1928)
Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
Güzel sanatlarda yenilikler (1928)
Türk Tarih ve Dil Kurumlarının kurulması (12 Nisan 1931, 12 Temmuz 1932)
Dil Devrimi (1932)
Üniversite reformu (1933)
izmir iktisat Kongresi (1923)
Aşar vergisinin kaldırılması (17 Şubat 1925)
Çiftçinin özendirilmesi (1925)
Örnek çiftliklerin kurulması (1925)
Tarım Kredi Kooperatifleri'nin kurulması (1925)
Kabotaj Kanunu (1 Temmuz 1926)
Sanayi Teşvik Kanunu (28 Mayıs 1927)
Toprak Reformu (1929)
I. ve II. Kalkınma Planları (1933, 1937)
Yüksek Ziraat Enstitüsü'nün kurulması (1933)
Ticaret ve Sanayi Odalarının kurulması (1935)
Teşkilât-ı Esasîye Kanunu (1921)
Anayasanın kabulü (1924)
Şer'iyye mahkemelerinin kapatılması (1924)
Mecellenin kaldırılması (1926)
Türk Kanunu Medenisi (1926)
Türk Ceza Kanunu (1926)
bütün bu devrim ve yeniliklerin hepsi kemalist ideolojinin eserleriydi. peki bütün bu yeniliklere neden ihtiyaç duyulmuştu?
Osmanlı Devleti içte ve dışta saygınlığını yitirmiş, vatandaşının sorunlarını çözmekten uzak hale gelmiş, ekonomisi bozulmuştu. Büyük devletler, Osmanlı Devleti'ne verdikleri borçların karşılığı olarak, üretilen malların çoğuna el koymaktaydılar.
Birbiri ardı sıra yapılan savaşlar ve ayaklanmalar halkı bezdirmiş, toplum düzeni bozulmuştu. Vergiler adaletsizdi. Kanun karşısında kimseye eşit davranılmıyor ve halk gittikçe daha da fakirleşiyordu.
Atatürk'e göre bu devrimlerin amacı; Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.
tabikide beklendiği üzere karşı devrimciler isyanlar tertiplemiş (bkz: şeyh sait isyanı), suikastler yapılmaya kalkışılmış (bkz: izmir suikasti) ve bir nevi evrimleşme süreci sonrasında irtica tekrar gün yüzüne çıkmıştı. (bkz: menemen olayı)
türkiyede rejime karşı demokratik taleplerin tarihsel süreçte evrimleşerek irticai faaliyetlere dönüşmesine kim ortam hazırlamıştır işte irdelenmesi gereken mesele budur.
bütün bunların yanı sıra birde kemalist denen bir zümre vardır ki dadından yenmez. çökmüş osmanlı rejimine karşı muhalefetten doğup yeni bir devlet kurmuşlardır.
Türk toplumunda cumhuriyetin ilanıyla birlikte ortaya çıkmış kesimdir kemalistler. peki kimdir bunlar, amaçları nelerdir ?
başlangıcı milli mücadele yıllarına kadar uzanır bu zümrenin kökü. samimi ve tertemiz duygularla ulusal kurtuluş savası'nın kazanılmasında büyük rol oynamışlardır.
sonraki sürecte ilan edilen cumhuriyetin de temel ilkelerini can-ı gönülden kabul etmişlerdir. atatürk devrimlerinin en büyük savunucuları olmuşlardır. en baştada laikliği savunmuşlardır.
peki ama neden laiklik ??
cevabı aslında çok basit.
aydınlanmak için, ilerlemek için, bilimsellik için, gelişmek için, vicdani hürriyet, inanç özgürlüğü için...
peki bu devrimciler laikliğe neden bu kadar sahip çıkıyorlar?islamiyetle bilim bir arada yürümez mi ?
din kavramı ve kuralları ilahi bir kuvveti refere ettiği için kesindir. genelde değiştirilemez bu hususlarda tartışılması talep dahi edilemezdir.
bilim de ise bunun tam tersi gecerlidir. soru sorar, inceler ve kesinlik yoktur. dogru ancak yanlışlığı kanıtlanana kadar gecerlidir.
yavuz sultan selim'in sayesinde abbasilerden halifeliği devralan osmanlı toplumunda da bu tarihten itibaren dinin politika ve devlet işlerindeki etkisi günden güne arttı.
reklam filmlerine ilham kaynağı olan hezarfen ahmet çelebi'nin galata kulesi'nden üsküdar'a kadar uçtugunu, neticesinde padişah tarafından 1 kese altınla ödüllendirildiği hepimiz biliriz ama, hemen arkasından bu icadı geliştirmek için ugrasırken, dönemin seyhülislamının büyük etkisiyle sürgüne yollandıgını pek umursamayız...
ilk olarak uygurların hayata gecirdigi matbaanın yüzyıllar sonra almanya'da geliştirilip jean gutenberg tarafından ortaya çıkarıldıgını biliriz, ülkemize getiren ibrahim müteferrika'yı da duymuşuzdur ancak aradaki 200 yıllık farkı nedense (!) es geçiveririz. bunca zaman zarfında gavur icadı, şeytan işi olarak nitelendirilmesinde dönemin seyhülislamlarının sıg düşüncelerini (kuran-ı kerim'in gavur icadı bu aletlerle basılıp, yayınlanmasının büyük günah olması, okur-yazar zümresinin artarak; dinin gerçek emirlerinin, yasaklarının öğrenilmesinin getireceği prestij kaybı vs.) tartışmayız.
ya da
timurun torunun oğlu olan semerkant kentinin hükümdarlarından uluğ bey'in 1424-1429 yıllarında kurdurduğu semerkant rasathanesinin 1449 da dinci fanatikler tarafından yıkılıp tamamen yok edilene kadar dünyanın en iyi gözlem yapan rasathane olduğunu görmezden geliriz...
hepimizin tarih kitaplarında jön türkler adıyla gördüğümüz kişiler, eğitim amacıyla gittikleri yurtdışından ve özellikle o sıralarda dünyadaki en önemli süper güç olan, demokratik sistemi bir asırı aşkın süredir meşruti monarşi olarak uygulayan fransa'dan ve diğer avrupa ülkelerindeki fikir hareketlerinden oldukça etkilendiler.
doğal olarak yurda dönüşlerinde bu fikirlerini paylaştılar ve osmanlının tekrardan büyük ve saygıdeğer milletler arasında yerini alabilmesi için osmanlı'nın da bu sistemleri benimsemesi gerektiğini sesli düşünmeye başladılar.
ancak bu tartışmalar hep istanbul cevresinde sınırlı kaldı. tarım ve hayvancılıkla ugrasan, eğitimsiz anadolu nüfusu; avrupalı çağdaşları sanayi devrimini gerçekleştirmişken, tüm bu olanları sadece ve sadece izlemekle yetiniyordu. tekrardan saygın bir millet olmak ülküsüne ulaşabilmek için osmanlı toplumunun büyük bir kısmında zerre çaba yoktu.
daha sonra balkan savaşlarıyla türk milliyetçiliği patlaması, yükselişi olmuş, ancak turancılık ve yeniden büyük osmanlı hayali 1.dünya savaşı süresince emperyal düzenin ağababaları tarafından dövüle dövüle, tokatlana tokatlana yavaş yavaş yıpratılarak sindirilmişti.
işgal altına alınarak, direnişi organize edebilecek tüm merkezileri ele geçirilmiş olan türk milleti mustafa kemal adında çanakkale, kafkasya ve suriye cephelerinde önemli başarılar elde etmiş, halk tarafından tanınan sarı saçlı mavi gözlü bu büyük lider komutası altında tekrar dirilmişti.
diyarbekirin kürt aşiretlerinden dersimin zaza aşiretlerine kadar ankaranın hacı bayram veli tekkesinden, konya mevlana tekkesindene oradan hacı bektaş dergahına kadar, halkın çoğunluğunun milli değerlerine uzak kalmış bütün topluluklarında tek çatı altında birleşip milli mücadeleyi başlatması sonucu emperyalizm resmen osmanlı tokadı yiyordu.
işte ne olduysa bundan sonra oldu, saltanatı kaldırarak başagelen idare, kısa bir süre sonra hilafeti de kaldırdı.
bu sırada devrim kendi ilkelerini halka uygulamaya başladı. yeni ekonomik tekniklerle zenginleşen kemalist burjuvanın halka zorla dayattığı ve kabullenmesini istediği bazı ilkeler vardı.
peki neydi bu dayatılan ilkeler ???
soyadı kanunu, kılık kıyafet kanunu, alfabenin ve ölçü birimlerinin değişmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, secme ve secilme hakkı vs.
yani bugun bizi alsınlar diye kapısında 40 takla attıgımız avrupa'nın ya da başka deyişle muasır medeniyetlerin seviyesine çıkma çabaları idi.
laiklik kavramı da işte bu noktada ortaya çıkıyor. din odaklı meydana gelebilecek irticai faaliyetleri, devletin muhafazakarlaşmasını engelleme çabalarının önünü alabilmek amaçlı olarak devlet mekanizması içerisinde yerini alıyordu. beklendiği üzere demokrasi aşığı çakma vatansever bir çok liboşunda sorduğu gibi;
'' efendim, yapılacak devrimler yapıldı, cumhuriyet kuruldu artık bu ilkelere ne gerek kaldı ??''
''o zaman da (tarihte defalarca örnekleri görüldüğü üzere) dış güçler tarafından dini kavga ve mezhep çatışmalarının körüklenmesi gibi bir tehlikenin ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. bunun örnekleri de bu topraklar üzerinde sıkça yaşandı zaten hala daha da yaşanıyor (bkz: maraş katliamı). özetle laiklik, mustafa kemal ataturk tarafından çok akıllıca ve ileriyi görerek cumhuriyetimizin ilkeleri arasına sokulmuş bir kavramdır.''(bu paragrafcık alıntıdır.)
ve yine laiklikten en cok rahatsız olanlar;kemalist ilerici devrimin zaferinden itibaren bu konu üzerinden siyaset yapanlardır. çünkü toplumu gaza getirip sömürmenin en kolay yolunun mukaddes değerler üzerinden olacağını bilirler. islam dini gibi son derece bireysel, allah ile kul arasında ilişkinin ve yapılan bütün sevap ve günahların sadece ve sadece o kişiyi ilgilendirdiği ve bu durumda tanrıyla kul arasına kimsenin giremeyeceği bilinen bir din olmasına rağmen islam dininin simgelerini utanmazca, pişkince, ikiyüzlülükle;
şeklinde tamamen yüzeysel, teknik vasıtalarla somutlaştırılmış söylemlerle, göz önündeki durumu görmezden gelerek demagojik yaklaşımlarla, günlük politika malzemesi yaparak insanları kandırma ve dolandırarak oylarını alma amacını güderler.
çünkü varlıklarının devamı ancak bu hususi meseleler ve mukaddesiyet üzerinden mümkündür.
komşusu açken, tok yatan bizden değildir diyen bir dinin savunucusu olduklarını iddia ederler ama vatandasına senin çocukta işsiz kalsın derken yüzleri bile kızarmaz, ve bir de dürüstlüğün erdeminden dem vurup, hz. ömer'in adaletinden örnekler verirler. hiç de yüzü kızarmaz vücut alışmış olsa gerek.
işte şu ilerici kemalistler; bu ikiyüzlülere, riyakarlara, din tüccarlığı yapan kişilere karşı bu noktada ortaya çıkarlar. akıllı insanlardır onlar, dini bütün laik insanlardır onlar, bunu gösteriş malzemesi yapmanın dinen de günah oldugunu bilirler.
dinle ilgili hiç ama hiç bir sorunları yoktur, aslında tevhid dininin asıl koruyucu ve kollayıcısıdırlar. ve yine bilirler ki dinsiz toplumlar dejenerasyona mağruz kalmaya, yok olmaya mahkumdur. tek itirazları bunun politikaya alet edilmesidir hem de türlü iğrenç yollarla...
din tüccarları tarafından bu yolla çıkar elde edilip kendilerine karşı dinin bir kozmuş gibi kullanılmasına karşıdırlar, işte bu yüzden o büyük adamın idealleri doğrultusunda hareket ederler çünkü onlar zeki, çevik ve ahlaklılardır aynı zamanda.
o büyük adamın görüşlerini pasifize etmek isteyen şerefsizler bir çok kere din perdesi arkasına saklanmışlardır. hain emellerine ulaşabilmek için gerekirse lanetullah amerikayla dahi anlaşmayı göze almış, ulusal devlet politikasından yana atatürk milliyetçisi üniter devleti çökertmek için dünya hayatını ahiret hayatına tercih etmişlerdir.