cebimdeki parayı nereye harcasam diye düşünenlerin karşısına çıkması gereken kişiydi o. elleri mosmordu soğuktan. sakalları saçlarından daha uzundu,yağlıydı. kafasında hiç yıkanmamış gibi duran boktan bir bere ve aynı kepazelikte bir mont. başka birileri vermişti belli ki. ama o montu veren o başka birileri bir çorap vermeyi unutuvermişti. topuklarına bastığı o yirmi yıllık gibi görünen ayakkabılarının içinden ayaklarının görünen yerleri yine mosmordu. aslında ayaklarının kirinden seçilemiyordu o morluklar. daha pek yaşlı da değildi. göz kenarlarındaki çizgiler onu 50-55 yaşlarında gösteriyordu. belli ki daha gençti. hayat onu biranda onca yıl ileri götürmüş, ona zor anlar yaşatmıştı. gözleri masmaviydi. anlaşılmıyordu aslında ilk bakışta. öyle yorgundu ki o gözler... bakmaya korkarcasına kısılmış etrafı yavaş yavaş süzüyordu. belki kaybettiği karısı, belki terkeden çocuklarına benzetiyordu o öylece gelip geçen insanları. belki de kıyaslıyordu o insanların yaptıklarıyla kendi geçmişte yaptıklarını. çok büyük hatalar bu durumlara getiriyor insanları aslında. kimse durduk yere böyle olmuyor, kimse hayatı boyunca aç kalmıyor. karşısına çıkan fırsatları değerlendirmeyenler de var, çalışmaktan nefret edenler de... hatta bulundukları bakımevlerinden kaçan onlarca insan. hayat aslında bu onlar için. sokakta yatmak geceleri. otobüslerin egzoslarından ısınmak, bir çocuğun dayanamayıp verdiği 2 parça bisküviyle karınlarını doyurmak onların hayat dedikleri. dedim ya; geçmişte yaptıklarından dolayı kendilerini cezalandırıyor onlar...