söykü dergisi sayı 8 ateş

entry45 galeri
    40.
  1. iftira yahut pastoral kakofoni - bandini

    Çok iyi bir hikaye, hakkında konuşulmaya değer, eleştrilmesi tartışılması gerekiyor; çünkü bunu hakediyor.

    cehennemden yazılmış bir hikaye için pek harlı sayılmaz ama bittiğinde yine de susadığımı hatırlıyorum.

    hikayenin girişinde hasan öldükten sonra şu kadar daha yaşadım dediğinde "aha" dedim "bomba" geliyor. ama "bomba" değil "kaşağı" geldi.
    Neden geldi? hikaye bitince bunu düşündüm: kaşağı hikayeye ne kattı, ya da nesini eleştiriyor yazar kaşağının?
    eğer pişmanlığı çocuksu bir duygu olarak tescil etmekse amaç...
    bütün bir romantizm akımını, yaşamak tecrübesiyle edinilmiş iflah olmaz acılarla taşlaşmış bir yüreğe gömmekse hatta...
    neyse bir dakika daha düşüneyim.

    hayır, olmuyor. zorladıkça başka göndermeler çarpıyor zihnime ve düşünceme katışıyor.
    Selim ismi bile dikkat çekiyor. Çok sevilen ama erken kaybedilmiş, unutulamayan, hayali kurulan hayatın birlikte yaşanacağı sanılan selim. selim ışık adındaki başka bir kahramanı hatırlatıyor.

    birinci gönderme kesin ve üzerinden bir fikir ve ya duyguyu eleştirmek, hikayeyi buraya dayamak değilse amaç adını anmaya değmez bir şey.

    Daha açık dille söylemek gerekirse kaşağı göndermesi iki bakımdan yersiz. senin hikayen daha güçlü duracakken çürük bir kolona yaslamış oluyorsun. çünkü senin hikayen ve onun savundukları daha güçlü ve ağır, dayayacaksan illaki bir yere git victor hugo ya daya.
    ikincisi bu yaptığın şeyden elde edeceğin faydadan çok zarar görür hikaye bak kaç satırdır kaşağı bilmem ne diyorum. şimdi diyebilirsin ki oraya niye takılıyosun hikayeye bak. yo yo ben diyorum ki sen niye oraya takılıyosun hikayene bak. çünkü hiç ihtiyacın yokmuş.
    ya da bilmiyorum belki bu konuya biraz daha bakmam gerekli.

    bilmiyorum dikkatini çektimi ama anlatıcı bazen dil ve kullandığı kelimeler bakımından bandini'ye dönüşüyor.

    ama dil nasıl akıyor sevgili okuyucu?
    bu hikayede akan şey hikaye değil. olaylar ya da diyaloglar değil. hikayenin dili akıyor. bazı hikayeler vardır niagara gibi güldür güldür akar debisi sizi soluksuz bırakır, neye dikkat edeceğinizi üzerinize her yönden gelen saldırıdan anlayamazsınız, yorulursunuz, seversiniz. kimisi vardır incecik akan pırıltılı bir dere gibidir. yumuşak yanlarınıza dokunur hep. kıyamazsınız seversiniz. bazısı da vardır nil gibi dicle gibi akar güçlü, geniş, sakin. işte böyle akıyor hikayenin dili: güçlü geniş sakin.

    yazar besbelli toplumun hatta insanlığın değerleriyle sorun yaşıyor. aslında gerçek şu ki bunu iddia etmeyen bir tane bile insan bulmak artık çok zor.
    malum, bu sene de yalnızlık ve aykırılık moda.

    hikayede kendileri için kullandığı "kinik köpek" yakıştırması kinik olma durumunu iyice pekiştirmek için sanırım. neyse ne derdim o değil, google dan ayrıntılı bilgi alabiliriz zaten. derdim kendine kinik köpek yakıştırması yapan karakterin de tıpkı bizim gibi olması, evet bizim gibi iki yüzlü olması hoşuma gitti. kinik köpek olduğunu iddia ederken iki kez evlenmesi,(boşanması sorun değil önemli olan çabası), selim'de hayranlık duyduğu yönler, o yaşarken yaşadıkları hayat...
    bu karakter aynı bizim gibi çünkü istediği şeyi gerçekten elde ettiği an ilk kaçacak yine o olurdu. aynı bizim gibi, aslında istediklerimizle, gönlümüzden geçenle ağzımızdan çıkanların arasındaki sorun...

    hepimizin içinde yaşayan, yazma sebebimiz; olmak istediğimiz bizin, hayalimizdeki dünyanın oksijensiz bir gök olduğunu görmek istemeyen gözlerimiz...

    hikayeden bir alıntı ve kendimce bir cevap:

    --spoiler--
    acıyla anlamsızlığın harmanladığın, acının kökenini bulamadıkça çerçeveyi genişlettiğin, genişlettikte ortaya çıkan görüntüde aksini gördüğün, kördüğüm olmuş zihnini çözdüğünde tek kalan görüntünün kendi çirkinliğin olduğu günlere. acının kökeni?
    --spoiler--

    Bunu daha önce düşünmüştüm. bizi gerçekten umutsuzluğa, acıya ve onulmaz dertlere yol açan soru işaretlerine yollayan asıl şey nedir?

    farkında olmak.
    şimdi böyle yazınca genel bir ifade gibi görünüyor ancak demek istediğim ilk akla gelen, farkında olanlar acı çeker gibi bir beylik laf etmek değil.

    demek istediğim daha özel bir şeylerin farkında olmak. kendinle ilgili basit bir şeyin, yaşamla ilgili çözümsüz bir sorunun, hayatınla ilgili mutlak bir sonun, kimsenin dert etmediği zalim bir gerçeğin sadece senin farkına varmandır acının kökeni.
    etrafına binler toplasan anlatsan farkında olduğun şeyi herkes "evet artık ben de farkındayım" dediği anda bile sadece senin farkında olduğunu anlayacağın şey. budur acının kökeni ama malesef bunun da yalnızlık mevzusuna koşut kullanılmaya müsait bir yönü var.

    yalnızlıktan sıkıldım bu arada. hayır hayır yalnız falan değilim ya da önemli değil facebookdaki durumum. sadece "yalnızlık"tan sıkıldım.
    artık bana üzerinde "kadınları sevelim" yazan tişört giymiş porno film karakterinin kurabileceği cümleler gibi geliyor yalnızlık cümleleri.

    ve tebrikler bandini.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük