söykü dergisi sayı 8 ateş

entry45 galeri
    9.
  1. iftira yahut pastoral kakofoni | bandini

    hangi taraftan bakarsanız bakın çok başarılı bir öykü bu. bandini iyi bir yazar ve gerek öykü kurgulaması gerekse yapısal anlamda çok sağlam öyküler ortaya koyuyor.

    dikkatimi çeken çok önemli bir nokta var onun öykülerinde ve özellikle bu öyküsünde bariz bir biçimde orta yerde duruyor. gerek mekanların ve gerekse kahramanların okuyucunun zihninde tam olarak resmedilebildiği öyküler, çoğu kez fazlaca detaycı olmaktan ve okuyucuyu sıkmaktan kendilerini alamazlar. bu durum, çoğu yazara göre teknik bir gerekliliktir. yani, olabildiğince detaycı olmak. kimi yazarlar ise sanatı bu noktada görür. onlara göre detaylar olmazsa, öykülerin bir olay ya da durum anlatımından ileri gitmeyeceği savunulur. onlara göre durum tasvirleri, kişi ve kişilik tahlilleri öykülerin olmazsa-olmazıdır ve okuyucuya öykü bünyesinde olabildiğince resmedilmelidirler.

    bu işin tehlikesi şuradadır ki bu yapılırken, okuyucunun kırılma noktası gözardı edilirse; samimiyet kaybolur ve okuyucu ile yazar arasına resmiyet girer. işte! bu kırılma noktasını çok iyi gözetiyor bandini; okuyucu ile kendisi arasındaki samimiyetin kaybolmasına asla izin vermiyor.

    "...Bana göre oldukça özenli giyimi, briyantinli sarı saçları, içtiği filtresiz cigarası ve o yürüdükçe takırdayan ayakkabıları ile benim tam aksime 'ben buradayım' diye haykıran bir görünümü vardı Selim'in. Kızlara karşı özensiz bir samimiyeti, arkadaş ortamlarında rahat bir hakimiyeti, ikili ilişkilerde görünmez bir üstünlüğü hep hissedilirdi. En önemli özelliği bunların hepsini derinden, karşısındakini görünmez bir enjektörle uyuşturur gibi yapabilmesiydi..."

    yukarıdaki paragrafta anlatımın güzelliği ve akıcılığı hakkında ilave bir yorum getirmeme gerek yok sanırım. bu durum, tüm öykü genelinde azalmadan başarıyla devam ediyor.

    giriş bölümü hariç, okuyucunun gözünü korkutacak nicelikte blok bir paragraf yok. çok uygun noktalardan başarıyla bölünmüş ve okuyucu için kolay yutulur lokmalar haline getirilmişler.

    şu paragrafa bakar mısınız! ne çok şey ne de güzel bir dille anlatılmış;

    "...Böyle başlayan yıkımlar daha sonra hiç dinmek bilmedi. 1 sene içerisinde babam öldü. Çiftliğe dönüp bazı işleri halletmem gerekti. 6 ay kadar orada kaldım. Annem ve çiftliktekiler bendeki değişimi fark etmişlerdi. Çok da saklamaya uğraşmamıştım zaten. Onlardan kopup yere düşmüş bir parçaymışım gibi bana bakıyorlardı. Sanki hastalığımı sağaltmak istiyorlardı. Aynı şeyi ben de onlar için istiyordum..."

    ve bir pişmanlık haykırışı! öylesine içten ki kahramanın nasıl bir acı çektiğini ve neler hissettiğini kalbinizde yaşıyorsunuz;

    "...Sadece o konuda keşke demiştim. Keşke Fransa'ya gitseydik. Keşke orada aç kalsaydık, bizi ezselerdi, dövselerdi, aşağılasalardı da o mel'un Fransa toprağına gitseydik. iyice burnumuzu boka sürtselerdi de kibrimiz iyice kabarsaydı. Biz ki iki kinik köpektik..."

    yazarı yürekten kutluyorum. gerçekten çok başarılı bir öykü çıkarmış ortaya. diliyle, anlatımıyla, yapısı ve öykü kurgusuyla, en önemlisi samimiyeti ile dört-dörtlük olmuş.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük