bu öyküyü, türü itibarı ile belli bir kapsama sokmak pek kolay değil açıkcası. zira, en yakın tür olarak görülebilecek polisiye bir öykü olabilmesi için gereken boyutlu bir polisiye faaliyet, öykü içerisinde yaşanmamış, yaşatılmamış. misalen, kahramanımıza şantaj yapan polisin anlatımıyla öğrenme fırsatı bulduğumuz parmak izi çalışmaları ve şantajcı polisin ölen yaşlı adama ait cüzdanı alıkoyma mücadelesi anlatılarak daha heyecanlı bir hale dönüşmesi sağlanabilirmiş.
"...adam derin bir nefes alıp, bilgiç bir edayla konuştu: "bendeki parmak izinle emniyetin elindekini karşılaştırma fırsatım oldu diyelim! ama, sana güzel bir haberim var.
elini arka cebine götürüp bir şey çıkardı. bu, ona ulaşmalarına engel olacak tek nesneydi: camdan giren güneş ışığıyla parlayan, sarı deriden bir cüzdan!.."
yukarıdaki metinde yazım kuralları anlamında değinilmesi gereken detay bir hata da var. 'ama','fakat','çünkü','ve','ki','veya','ya da' gibi bağlaçlardan sonra ','(virgül) konulmaz. bu kural, 'ancak','zira','lakin','binanaleyh' gibi cümlelerde bağlayıcı görev üstlenen sözcükler ile 'bu bağlamda','buna mukabil'gibi aynı görevi üstlenen klişe kurgular için geçerli değildir.
içerisindeki ufak tesadüfler ile okuyucusunun dikkatini çekme ve onu kendisine bağlama başarısı göstermiş ancak, benzerlerine göre gereken heyecanı, okuyucusuna beklenen ölçüde yansıtamamış gibi. son bölümdeki, şantajcı polisin kadına sarılması, onu kendisine çekip öpmesi, kahramanımızın onu maket bıçağı ile ağır yaralaması, bilemiyoruz! belki de öldürmesi sahnelerinde de aynı soğukkanlı anlatım ve heyecan eksikliğini görmekteyiz.
macera olsun polisiye olsun, bu tip öyküler; okuyucusunu şartlandırma eğilimindedirler ve istemeyerek de olsa sebep olunan bir ölüm, işlenen bir cinayet, okuyucuda ciddi miktarda heyecan beklentisi yaratır. bu beklentiye yanıt tam anlamıyla verilmezse, o okuyucu hayal kırıklığına uğrar ve bu durum öyküden soğumasına neden olur.
aşağıdaki bölümde anlatım biçimi olarak sıkıntılı bir hal var;
"...kolundaki saate baktığında henüz yedi olmadığını görünce hayıflandı. zaman çabuk geçiyordu, şehrin boş halini çok seviyordu..."
yazar, anlaşıldığı kadarıyla 'normalde, zamanın hızlı akıp-gittiğini fakat nedense bugün zor geçmekte olduğunu görüp hayıflandığını' ifade etmeye çalışmış. ancak, bu cümleyi okuduğunuzda bu anlamı çıkarabilmek oldukça zor. birinci ve ikinci cümle birbiriyle çelişir görünüyor.
tüm bunları söyledikten sonra gelelim en başarılı olduğu kısma; özellikle inceledim ve gördüm ki yanlış ya da yazım kurallarına aykırı yazılmış sözcük hemen hiç yok. ifadeler, çok düzgün. bu, öyküyü okumada büyük kolaylık sağlıyor şüphesiz. gerek yapısal gerek tematik kurgulaması güzel ve olaylar arasındaki bağlantılar başarıyla sağlanmış. farklı zamanlarda ele alınmış olsalar bile olay geçişlerinde sırıtan bir hal yok!
şu ifadelerin berraklığına bakar mısınız! kısacık bir paragrafta ne çok şeyin anlatıldığına. denile-bilir ki sırf şu paragrafı okusak hikayenin yarısını okumuş gibi olacağız;
"...cüzdanı çekip alan, nispeten zayıf bir kadındı. kendi aracında fazla hasar yoktu ama çarptığı arabanın neredeyse tamamen içine göçmüş olması ilk bakışta korkunçtu! neticede, o aracın içinde o da olabilirdi! cüzdana, arabasına dönerken baktı; içi boştu. şaşırdı. paraları olmamasını anlardı da, öyle lüks bir araca binen birisinin kimlik veya ehliyetini taşımaması?.."
ah!diyorum... ah!keşke biraz daha samimiyet ve heyecan olsaymış ne güzel olacakmış.