Ücra ormanlarda bir haz vardır;
Issız kıyılarda mest olurum;
Kimsenin rahatsız etmediği
Bir çevre vardır,
Derin denizlerde
Ve uğultusunda bir şarkı vardır:
insanı daha az sevmem ama
Doğayı ondan çok severim...
Lord Byron
Ünlü şairden bir alıntıyla başlayan filmde, dönüp arkamıza baktığımızda çok azını yaşayabileceğimiz bir varoluş öyküsünü izliyoruz.
70lerin hippilerinden kalan kırıntıların doyuruculuğunu değil, başarılı genç bir adamın, hayatın gerçeğini aramak için vazgeçtiklerini ve kazandıklarını izletiiyor film.
sean penn'in yönetmen koltuğuna oturduğu filmde, kitap uyarlamasının başarılı bir örneği izleniyor. yönetmen, gerçek bir hikayeyi anlattığı filmde , roman kahramınından daha gerçek bir adamın hikayesini anlatırken, seyircinin hayalgücünü kısatlamayan bir yol hikayesi kurgulamıştır.
5 bölümde izlenilen filmde, doğum, ergenlik, erkeklik, aile ve bilgeliğin yollarda geçen bir ömürde ne kadar yoğun yaşandığı görülüyor. Kahramanımız Alex Süperberduş, başarılı bir öğrenci, gelecek vaad eden genç bir adamdır. ama ailesinin ondan beklediği gelecek ile Alex in yaşamak istediği gelecek, iki kutup noktası kadar uzaktır ve Alex kendi kutup noktasını seçerek, Alaska'ya hiç bir özel mülkiyeti olmadan (araba, bavul, para,..vs) sade yolculuğu sırasında verdiği molalarda çalışıp kazandığı parayla gitmeye çalışmaktadır...
Yaşadığı toplumun değer yargılarının yanlışlığına, okuduğu kitapların etkisiyle ve sorunlu ailesinden ilham alarak baş kaldırmayı seçmiştir. Genç bir ergenin gerçeği ararken, içinde bitiremediği hesaplaşmalarının doğurduğu öfkesi ve onu hayatta herşeyi yapabilecek güce sahip olduğuna inandıran çocuk kalmayı başarmış ruhu ve ergen hormanlarından aldığı enerji ile, toplum düzeninden kendini kurtarıp, hayal ettiği ortak yaşam adına kendi mutluluğunu aramıştır. Filmin özellikle beşinci bölümündeki(bilgeliği anlatan bölüm) ihtiyar adamla yaptığı baba-oğul sevgisinin hissedildiği konuşmada, dünyanın sadece insan ilişkilerindeki sevgi var olmadığını, mutluluğun, tanrının yarattığı her canlıda aranması gereken bir güç olduğuna inanmaktadır. Alex'e göre insan ilişkileri, sevgiyi anlamakta yeterli değildir.
insan, hayatı, kurallara sığdıracak kadar dikkatli yaşamamalı, olasalıkların zenginliğinde hayatı aramalıdır. mesajı veren filmde, Alex için var olmak, hayatın anlamını araken varmak istediği noktadır.Ve yalnızlaşarak, insan sevgisinden "arınarak" alaska'ya ulaştığında yolculuğunun son noktasında yakaladığı bilgelik onu adeta, 'simyacı'* gibi en baştaki noktaya ulaştırmak istemiştir ve alexin başlangıç noktası; mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir...
yönetmen sean penn imzası taşıyan filmde, doğaya bakış açımızı genişletecek görüntüler kadar, filmin soundtrack i de dikkat çekmektedir. Alex' in yolculuğunun rüzgarını kulaklarda hissettiren şarkılar, gitarın sakinliği ve sözlerin hayat üzerine düşündüren anlamlarıyla, kum fırtınasındaki toz parçaları kadar özgür ve bir o kadar da birbirimize benzer olduğumuzu hissettirmektedir