öncelikle içerik olarak boş ama şekil olarak hoş bir yazı olmuş. birazdan kalkmam gerekeceğinden hızlı yazacağım.
1-"limit:(ölüm süresi)--->sonsuza giderken, (hayat süresi)--->sıfıra gider." hesabı yanlış. çünkü insan ateist de olsa mümin de olsa, ölüyken geçen zamanı algılayamacağı için, ölüm süresi 0'a eşittir. bu durumda ateist için hayatın göreceli değerinin hesaplandığı yaşam süresi/ölüm süresi hesabı terse döner, 70 yıllık hayatın değeri, ölümden sonra hayatın olmaycağını düşünen birisi için sonsuza yaklaşır. (bak ölümden sonra hayat var mı konusunda bir şey demiyorum, yalnızca senin limit hesabının nasıl da söylediğinin tam tersine işaret ettiğini gösteriyorum) ölüm yokluktur. yokluğun süresi yoktur, 0'dır. öyleyse;
lim x->0 (1/x) = sonsuz = ölümden sonra hayatın olmayacağını düşünen birisi için hayatın değeri sonsuza yaklaşır. bu yüzden kast sisteminde yaşayıp dirilip dirilip dünyaya geleceğini düşünen hindular değeri 0'a yaklaşan hayatlarında durumlarını düzeltmek için hiçbir şey yapmazlarken, ahirete inanmadığını gördüğümüz birçok solcu bu dünyada bazı sıkıntılara katlanmak pahasına dünyada cenneti(!) kurmak için mücadele ediyor. başarılı olup olamamaları veya başarılı olabilecek niteliğe sahip olup olmamaları ayrı mesele. bak yine söylüyorum; ahirete, tanrı'ya inanmıyor veya sosyalist düşünceyi de herşeyiyle tasvip ediyor değilim, yalnıza senin o muhteşem düşünce sisteminde bir şeylerin eksik olduğunu göstermeye çalışıyorum.
daha fazla da izahat gereksizdir herhalde. aslında bu ilk maddeyle yazıyı çökertmiş oluyorum ama devam edeyim.
2-tanrı inancının iyi, özgecil davranışları rasyonelize ettiği doğrudur. ama bu demek değildir ki tanrısız insan ahlaklı olamaz. çünkü insanlar sanıldığının aksine mantıklarıyla değil duygularıyla hareket ederler. ahiret inancına, sonsuz azaba inanan bir sürü insanın hırs duygusuyla çok kötü şeyler yapmasına, yetim ve emek hakkı yemesine, çalıp çırpmasına inançlarının bunları mantıksız kılması engel olamıyor. istatistiksel olarak ahirete inandığı için iyi şeyler yapan veya ahirete inandığı için kötülük yaparak çıkar elde etme fırsatı eline geçtiğinde bunu elinin tersiyle iten insan çok azdır. bunu da tersine çeviriyorum: anakütleyi temsil eden bir örneklem kümesine bakıldığında yani istisnaları hariç tutarak konuşuyorum, insan allah'a ve ahirete inandığı için iyi insan olmaz, iyi insan olduğu için allah'a ve ahirete inanarak eylemlerini rasyonalize eder. iyi şeyler yaparken sürekli onu rahatsız eden, "sen enayi misin, elin derdinden sana ne" düşüncesini mantıklı olmaktan çıkarır veya da bir haksızlığa uğramışsa bunun er geç giderilmesi için bir savunma mekanizması olarak allah'ın ve ahiretin var olmasını ister. çünkü eylem ve çevresel koşullar düşünceyi belirler. kuran'da allah'a ve ahirete inanmayanlar hakkındaki tehditleri bu açıdan değerlendirmek lazım. kuran'ın indiği dönemde bir tarafta zengin köleci kodamanlar vardı, yaptıkları birçok haksızlıktan ötürü ödüllü-cezalı ahiret gibi bir olguya inanmaları beklenemezdi. bir tarafta da dünyayı iyi bir yer yapmak isteyen iyi insanlarla zulmedilenler vardı. bunların da elbette ödül ve ceza veren bir tanrı anlayışıyla sorunları yoktu. yani orada allah'a ve ahireti inkar ettikleri için tehdit edilenler aslında fiilen kötülük yapan insanlar. bunların elbette bazen bazı iyi işleri olabilse bile, bunlar toplumdaki haksızlığa dayanan sosyo-ekonomik konumlarını korumak için yaptıkları birer pr çalışmasından başka bir şey olmadığı için bir değer ifade etmiyordu. o yüzden allah ve ahiret inancı vurgulanıyor ki, bunların topluma karşı karşılıksız yapılan iyilikler olmadıkları anlaşılsın. imandan önce iyi amelin geldiğini gösteren ayetler de gösteririm ama vaktim yok, kaçtım.
ekleme: geldim. işte o önce iyi davranışların geldiğini, imanın kalbe sonradan yerleştiğini söyleyen ayetlerden ikisi:
Hucurât 14 Bedeviler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
beled suresi:
7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?
8. Biz ona iki göz vermedik mi?("yukarıdaki cümleyle bağlantılı, kendisi kendisini görüyor ya")
9. Bir dil ve iki dudak,
10. Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik.(yine yukarıdaki cümleyle bağlantılı olarak, "kendi ağzıyla söylettik ona iyiyi ve kötüyü")
11. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.
12. O sarp yokuş nedir bilir misin?
13. Köle azat etmek,
14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir,
15. Yakınlığı olan bir yetime.
16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.
önce sarp yokuşu aşıp iyi ve özgecil davranışlarda bulunursun, sonra inanırsın.