evet karşınızda derinlikli çok ama çok özel bir eser var. onun için bu eseri önce kendinizi serbest bırakarak rahatça okuyun. ağzınızda kalan o kekre tadı; yıllanmış bir şarap güzelliğine getirmek, kekremsi özü diğer felsefik ve sembolik aromalarla daha da özelleştirmek için bir de degüstatörümüz, kaliteli şarap experimiz, edebiyatseverimiz ischam'ın bu öyküye özel şu (#14998195)yorumunu okuyup; tüm duyularınız ve ruhunuzla bu eseri hissederek çok özel bir deneyim yaşayabilirsiniz.
yazarımız bandini, (yazdığı girilerden sinemaseverler bilir) derin bir sinema bilgisine sahiptir, ve onun için öyküsünde de sembolik, feslsefik derinlikli, sinematografik bir yapıyla bizi, zihnimizi kadraj yapıp, her bölümü ruhumuzda sekans sekans yaşatıyor.
tabi her sekans arasında kopukluk denilen şey aslında, tam da olması gereken; yönetmenin, sinematografik anlatımla bize öyküsünün, karakterinin filmini yaşatan yazarın, bir nevi çarpıcı kurgusu. çok beğendim ve anlamayanların yorumlamalarına istihza yüklü bir bakış fırlattım.
benim en sevdiğim bölümleri de paylaşmadan geçemeyeceğim ve ben sonunu ruhumda bambaşka yazdım. çünkü ben de en az yaratıcı yazarımız bandini kadar yaratıcı bir okuyucuyum. yazarın öyküsündeki kahramanı çalıp, hayalimde başka bir sonla hatta kirlenerek ölmek yerine; ölerek yeniden doğan irtikap çiçeğinin meyvesi yapacak kadar da simurgum. bir de göğüste açan çiçek demişken; boris vian'ın günlerin köpüğündeki chloe'nin göğsünde açan nilüfer çiçeğine de sevgilerimi gönderirim; yaşasın yaratıcılığın doruklarında zirveler arası trans yapan sanat!*
--spoiler--
insanları değil ama onları hapseden kafesi özledim sanırım. Bilge olsaydım özlemezdim elbet. Ama değilim. Daha çok onların varlığı ve aptal fikirlerini görüp kendimi daha iyi hisseden bir psikopat olabilirim. Lord ile şu eski Lucifer hikayesi gibi...
--spoiler--
Böylesini ilk kez görüyordum. Zehirli bir yağmur ormanı kurbağası yeşilinin içinde küçük elips hareler olduğunu düşünün. işte gözleri öyleydi. Bir ısırık aldım.
--spoiler--
--spoiler--
Sıradanlıktan sıkılma anlarını yaşardı herkes gibi. Malum amaçsızlık ve hapsolmuş boktan isyanıyla herkes kadar masum ve herkes kadar yavşaktı. Kazanamayacağı bir zaferden söz eder, cesareti olmayan bir savaşı düşler, asla kalkışamayacağı bir kara ütopyayı anlatırdı. Kendi saflığını hala koruduğu inancı ve uzun süreli aptallık uykusunun mahmurluğu ile çırpınırdı; kristal bir kadehin çamurda salınması misali.
Müstehzi bakışların ona verdiği güvenin farklı olmanın kıvancı olduğunu tahayyül ederdi. Kalabalığa sürtünürken kibiri kabarır, ona değen et parçalarından iğrenmenin zeminlerini hazırlar, zifiride berrak bakışa, zemheride ılınmış temasa sahip olurdu. Zamanı çoktu daha. Henüz yer altındaydı.
--spoiler--
Yıkamazdı onu hiçbir şey. Kötücül temaşası ile ağılayacağı bir av bulmuş, kendini zamansız ölümün kollarından çıkaracak panzehirin mantarını çıkarmıştı.
Düşlerinde akan koyu kızıllık gerçeğe bürünüyor, giderek büyüyor, mitosu logostan arındırarak varoluşunu tamamlıyordu. Ve çiçek giderek açıyor, giderek çirkinleşiyor, çirkinleştikçe dünyayı aldatmanın sevinci ile koşuyor, kozmosla ters düştükçe bilerek kanıyordu.
içindeki amok koşucusunun aklına tecavüzünden habersiz olabildiğine yang' e tapınmakla meşgul iken, dünya sallanıyor, sallandıkça o yapay karlar üzerine düşüyor ve o sahteliği bulmuş filozofun gururuyla haykırıyordu: ben, benim!