ölümden değil, birinin öldüğüne şahit olmaktan korkar insan en çok.
türk milletiyiz biz. bizi gece yarısından sonra cep telefonundan sapığımız, sevgilimiz arar, ev telefonumuzdan kötü haber verenimiz.
o telefon gece yarısı çalarsa, hele bir de arayan en yakınlarınızdansa, birine bir şey mi oldu diye sorulur en önce.
ölümden değil, kaybetmekten korkar insan en çok.
ninesinin, dedesinin, eşim dostun akrabanın...
selalar bir de. nefret ederim selalardan.
eğer, normal saati dışında camiden ses gelirse, birden tedirgin oluruz biz. hiç anlaşılmaz o müezzinin lanet anonsu.
iki üç kere tekrar edilir olmasına rağmen her tekrarda aynı kelimeleri anlar, aynı kelimeler hebelehubele gelir kulağa. isim duyulsa soyisim bir türlü anlaşılmaz. anlayana kadar diken üstündesin.tanımıyorsan rahatlarsın bir an. şükür dersin.
ama bir sela duydu isen, en yakının mesela kız kardeşinin, o ismi, soyismi, memleketi, baba adını her birini bilirsin en yakından.
unutamazsın asla.
korktuğun bu kez başına geldi işte.
en son ölmesi gerekendi belki de. küçüktü, küçücüktü. ne bileyim işte hani en çok yaşlılar ölürdü.
ölüm korkusu işte, yalnız kalma telaşı.
o'nsuz olunmayacağına inandıkların.
ölmeseler, kalsalar hep. hep sarılıp koklayabilsen boynundan.
iki gün evden gidince abim, iki güncük bozulmayınca yatağı huzursuzluk. gün içinde hiç konuşmadığımız halde, mesajlar, wattsaplar, aramalar. küfrettirene kadar. en değerlisi işte.
ölsem diye de korkarım bazen. ben ölsem, abim kimden pasta ister. kıyafetlerim dolapta, resmim duvarlarda, annem, babam işte, üzmemek adına onları ölme korkusu, yaşama isteği.