Öykü keskin kavramlara uğruyor, ikilemleri irdeliyor. Bir yerde aldatılmış bir kadının kafasının içine sokuyor okuyucuyu, diğer yerde aldatılmış bir adamın seçimlerine misafir ediyor. Aldatılmış adamın kafası demiyorum çünkü erkeğin duyguları, aldatıldıktan sonra mantığına çok kez galebe çalar. intikamını mantığı ile değil çoğu zaman duygusu ile bir zemine oturtur. Bu noktada yazar okuyucuyu erkeğin kalbine, kadının ise ürkütücü zekasına itiyor.
kadın, kendi yöntemiyle intikam peşinde koşuyor. öyle ki acımasızlığı, erkeğin duygularıyla oynayıp parasını almak yönünde. bunu da öyle sağlam temeller üzerine oturtuyor ki, kadın olmanın ona verdiği yeteneklerini, zekasını kullanmaktan bahsediyor. yazar, Bunu yaparken ki karakter tahlili, kafasında canlandırdığı o erkeği o kadar iyi işlemiş ki, kadının kaotik ve kıvrak zekasına hayran bırakıyor okuyucuyu. Aynı zamanda kadının kafasının anlaşılmazlığını, zorluğunu bir kere daha kanıtlıyor. anlaşılmaz nokta ise; neden boş verip, yoluna devam etmediği. neden bu kadar sert bir intikam peşinde olduğu. tam da bu önyargı ile yaklaşacakken, aslında erkeğin de intikamcı olabileceğini yüzümüze vuruyor yazar.
diğer yanda, yukarıda da dediğim gibi intikamı çok daha farklı olan, duygulara yönelik olan bir erkek var elimizde. erkek, gücünün verdiği rahatlık itibariyle binlerce entrika kurmak yerine, fiziksel gücünü, şiddete her an meyilli duyguları ile birleştirerek intikam almak peşinde. ve bunu en vahşi eylem olan insan öldürme ile gerçekleştiriyor. gelin görün ki o da sonunda tıpkı intikam hırsıyla yanıp tutuştuğu günlerin başlangıcı gibi beş yıl sonrasında vicdan azabından yanıp tutuşuyor. gerçi vicdan azabını tıbbi yardımlarla bastırmak yerine, oraya küçük betimlemelerle erkeğin psikolojisi yansısaydı, mesela bir gece kriz geçirip odasını dağıtsaydı, kendisine zarar verseydi, uyuşturucu kullanasydı, yazı çok daha harika bir kaynaktan, dramdan beslenmiş olacaktı.
Karakterlerin buluşma anı ise öykünün zirve noktasını oluşturuyor.
Okuyucuyu etik açısından zorlayan kısımlar ise karakterlerin gölgeleri, geçmişleri. iki taraf ne tam masum, ne tam kötü. Ancak sebepleri doğrultusunda makul ölçüde kabul edilebilirler. Zaten bu iki benzer ancak yine de uç noktalarda gezinen karakterin birleşimi, belki de hareketsiz bir objenin durdulamayan bir güç ile çarpışmasında açığa çıkacak enerji gibi bir sonucu akıllara getiriyor. Tam o sırada yazar yüreklere su serpip, ortak payede birleşmiş iki kötü ama özünde geçerli karakterin nerdeyse mükemmel bir uyumunu açıklıyor. ancak ne var ki buluşmanın sonrasını göremiyoruz. o da okuyucuya bırakılıyor, ya mükemmel bir uyum sağlanacak, ya da kadın, karşısındaki bu pişman, yeni sayfa açmaya niyetli adamı kaybedecek.
sorgulanabilir bir diğer etik nokta; kadının ürettiği bu intikam ürününü "başkalarına iyilik" kılıfına giydirmesi. kadın, erkeğin vicdan gel-gitlerinin aksine vicdanını, kendine yarattığı o mantık ile geçiştirmeye çalışıyor. ve diyor ki benim sayemde artık kadın aldatamayacaksınız. size mükemmel kadını sunacağım. aldatıldıktan sonra okuyucuya sosyopat bir kadın sunan yazar bununla da yetinmeyip ona müthiş bir ego ve çok tartışmalı bir mantık yüklüyor. bir adım daha ileri gidip kadının zekasının ne kadar duygu-tanımaz olduğunu açıklıyor. öyle ki kadın ne vicdan dinliyor ne de onu konuşturmaya izin veriyor.
Hikayede gel-gitler de mevcut. Benim her zaman eleştirdiğim, bir öyküde coğrafyanın önemi. Batı ya da Doğu kültürünün anlamsız bir şekilde, amatörce birbirine karıştırılması. Eğer bir öykü, belli bir coğrafyada geçecekse, örneklendirmelerin de ağırlıklı olarak o coğrafyadan olmasını tercih etmişimdir hep. Karakterin doğulu olup da karakterin ruh halinin kasvetli olduğunu anlatan kısımlardaki o kasveti örneklendiren batılı öğeler, ne yazık ki çok sırıtıyor. Kasvet edebiyatından örneklendirme yapılacaksa bizim coğrafyanın edebiyatı irdelenmeli ve buradan malzemeler kullanılmalı derim her zaman. Yazarın özgürlüğü bir yana, elindeki malzemeleri ustaca kullanma yeteneğini eleştirmek öte yana. Benim yaptığım bu ikincisi. Dram edebiyatı işleniyorsa bir öyküde, ötelere gitmeden de bir kemalettin tuğcu örneklendirmesi yapılabilir mesela (kendisinin türk toplumuna olan etkilerini her ne kadar hazzetmesemde). Ya da kasvet, bir peyami safa ile, özeleştiri bir ahmet haşim le, aşk da bir cemil meriç le irdelenebilir. vicdan bir necip fazıl ile.
Ben yine de yazarın seçimlerine saygı duyuyor, edgar allan poe gibi taptığım bir ismi öyküsünde andığı için kendisine ayrı teşekkür ediyorum.
Öykünün dili üst düzey, betimlemeleri şahane. Tema alt metinlerde gizli ve oldukça güçlü. iki bireyin sakladığı, örtmeye çalıştığı ya da silmeye çalıştığı izler, deri temasına çok uygun. ya da yeni bir hayat peşinde koşan erkeğin deri değiştirme çabası, intikam peşinde koşan kadının ise eski derisinden eser kalmaması gibi.