ben trabzonluyum. memleketim, toprağım, huzur bulduğum, doyduğum, çay içmekten keyf aldığım tek kent trabzon.
biraz faşizanım belki. insanımı toprağımı herşeyini seviyorum trabzonun, sevmeye devam edeceğim.
bizde trabzonspor denince de akan sular durur. amcam mesela, amcam maça saygı göstermeyip izlemeyen oğlunu eve almamıştır.
trabzondaki evimizin mutfak balkonu hacı hüseyin avni aker stadının misafir takım girişine bakar. ama trabzon da maç varsa tehlike vardır. balkona çıkılmaz maç olan gün. mutfağın camına yapışır, gelene gidene bakardık. ben babasının elinden tutup ipek yoluna, meydana inen çocuk olmadım hiç. ben babamın elinden tutar maça giderdim. maçın son 15 dakikasında çıkardık maçtan ne olur ne olmaz diye. koşa koşa eve gelirdik. bizimkilerin sevinmesi de üzülmesi de bir haldir çünkü. maç sonucu ne olursa olsun, camlardan uzak durur, yere otururduk gece yarısına kadar. kalabalık dağılana kadar.
hiç başka renk bilmedim ben. bordo maviyi tanırdım. konuşmaya başladığında çocuklar önce renkler öğretilir onlara.
bana bordo mavi,
sana sarı laci,
ötekine sarı kırmızı vs. vs.
takım irade işi değildir yani. taraftarlık da. öğretilendir. ne öğrenirsen evinde, o takımı tutarsın. ben hiç büyüdükten sonra takım değişen insan tanımadım.
konuyu nasıl bağladın derseniz, oraya geliyorum ben de. memleket gibidir takım tutmak da. doğarsın, baban nereliyse oralısın, hangi takım varsa babanın gönlünde, o takımdansın.
çünkü amca ilk hediye olarak sana takım tulumu alacak. çünkü ilk konuştuğunda o renkleri önce anne babaya, sonra eşe dosta hadi oğlum sarııı, hadi oğlum sen de kırmızı diyeceksin diye öğretileceksin.
yani bu kadar can hıraş kimseye küfür etmeye, kimsenin canını yakmaya, sövmeye luzum yok. gönül işi bu. yatıp kalkıp futbol için ya da başka spor için bu kadar insanı bölmeye gerek yok.
çok küçüktüm, gs-ts maçında olay çıkmıştı. ilk yarının sonunda. stadın yüksek bir yerinden düşmüştüm. sağ kolum kırıldı. galatasaylılar saldırmıştı.
ne oldu peki? hiçbişe. benim kolum iyileşti, galatasaray berabere kaldı.