uludağ sözlük evrim kapışması

entry55 galeri
    40.
  1. şüphesiz ki, gittikçe derinleşecek kapışmadır.

    ben burada hem konuyu duyurmak, hem de ısındırmak için bazı lalettayin ifadeler kullanıyorum, onlar da sanki konuyu bu seviyede algılıyorum gibi anlaşılmasın... burada önemli olan konuyu biyolojik ayrıntılara boğmak değildir. zaten ben biyoloji okumadım ve bu tip ayrıntıların anlamını çok bilmem. ama biyoloji felsefesi okudum ki, zaten hem asıl düğüm noktaları oradadır, hem de az çok herkesin anlayabileceği meseleler oradadır. ama yanlış anlaşılmasın, bu kapışmada en iyi şekilde görünebilmek için, biyolojik ayrıntı da çalışıyorum.

    evrimcilerde gördüğüm, teoriyi temellendirmek adına yapılan, başlıca iki şey var:

    1. bir türün geçirdiği zamani değişimleri (bir felsefeci inceliğiyle "tarihî" demiyorum) esas alarak, bundan, bütün türler arasında bir evrim hareketi varmış sonucu çıkarıyorlar.

    2. belli türler arasındaki bazı benzerlikleri esas alarak, bu türlerin birbirinden geldiğini varsayıyorlar.

    bu ikisi de "mihraksız tümevarımın zaafiyeti"dir; desteksiz genellemenin sarhoşluğu diyelim... şimdi mesela;

    1. zaman içinde bütün hayvanlar belli başlı değişimler geçirmişlerdir. mesela 100.000 yıl önceki bir kedi bugünkü kedi değildir. (bu değişimin zamani yönüdür.) bunun gibi, bir türe bağlı canlılar, değişik coğrafya ve iklim şartları altında, bunlara uyum sağlamak amacıyla belli başlı değişimlere uğramışlardır. mesela bir van kedisi ile bir ankara kedisi birbirinin aynı değildir. (bu da değişimin çevreye bağlı yönüdür.)

    bunun dışında, üçüncü bir yönde değişimin olduğunu da biyologlar söylüyorlar. birtakım kimyevi etkiler, genlerde değişikliğe yol açabiliyor ve bu şekilde de canlılar aldıkları etkiyi sonraki nesillere geçirebiliyor. (değişimin ırsiyete bağlı yönü.)

    hatta bu tür değişimler bazen o kadar ileri seviyelerde olabiliyor ki, "tür"ün nerede başlayıp nerede bittiği konusu bile muallakta kalıyor. mesela bir kedigiller familyasını düşünelim. kaplan'ın ve bunun yanında evde beslediğimiz kedinin dahil olduğu bir çok tür, bu familyanın içine giriyor. ve çok uzak bir geçmişte, bunların ortak bir atadan geldiğini düşünmememiz için hiçbir sebep bulunmuyor. bir "atakedi", onun üç ayrı yönde uğradığı değişim ve bugün ortaya çıkan "kedigiller" familyasına ait bir çok tür...

    ancak burada bir "evrim hareketi"ni, yani ileriye ve olgunlaşmaya doğru değişimi gösterecek hiçbir delil yok. yani kedilerin zamanla daha gelişmiş kediler olduğunu, mesela evimizdeki tekirin soyunun bundan 100.000 sene sonra kaplan olacağını ve bunun gibi ileri doğru bir hareketi belirten, hiçbir şey yok... kediler, çevre şartlarına, zamana ve ırsiyet özelliklerine bağlı olarak değişip duruyorlar ve bu arada çeşitleniyorlarsa da, onlar daha ilkelden daha gelişmişe mi gidiyor, yoksa daha gelişmiş bir halden daha az gelişmiş bir hale mi, büyüyorlar mı küçülüyorlar mı, uzuyorlar mı kısalıyorlar mı, bunu gösterecek tek bir delil bile yok. bu sadece evrimciler tarafından sallamasyon yöntemiyle ortaya atılan bir konu...

    2. bunun yanında bir kediyi bir yılanla, bir yılanı bir tavşanla, bir tavşanı bir arıyla ortak bir ataya bağlayacak hiçbir şey de yok... hadi bazıları arasında çiftleşmelerle bazılarının ortaya çıkmış olabileceği varsayılsa bile, bu sadece bir varsayım düzeyinde kalıyor. bazılarıyla diğer bazıları arasında, kromozom sayıları veya protein molekülleri bazında bir benzerlik bulunsa bile, bu da sadece benzerlik düzeyinde kalıyor ve birinin diğerinden mi geldiğini, yoksa iki ayrı şeyin mi birbirne benzediğini göstermiyor.

    mesela şu gökteki bulutla bu yerdeki taş birbirine benziyorsa, bu ikisinin birbirinden geldiğinin delili olmaz, sadece benzeştiklerinin göstergesi olur. bunun gibi, bazı hayvanların bazı şeyleri davranışları öğrenebilmesi ve taklit edebilmesi, ama diğer bazılarının öğrenememesi ve taklit edememesi, bunlardan ne birinin, ne de diğerinin, insanın daha ilkel hali olduğunu gösterir.

    mesela köpeğe belli davranışları öğretebiliyoruz. bu, köpeğin "ilkel bir teorik akıl" taşıdığını değil, sadece köpeğin içgüdülerinin belli başlı (evet sadece o kadar) davranışları taklit edebilmeye müsait olduğunu gösterir. hani, köpeğin öğrendiği o davranışları, ondan doğan veya onun doğurttuğu diğer üyeler de (çocukları) biliyor olarak doğmazlar. onlara da yeniden öğretmek gerekir. ve bu böyle her seferinde devam eder.

    3. üçüncü bir nokta daha var: o da, evrim hareketinin çok çok ağır, insan aklının alamayacağı kadar ağır, milyonlarca yılda gerçekleşiyor olduğu iddiası... zaten teorinin asıl sığınak yeri de burası... "kimse bilemiyor, kimse anlamıyor, ama böyle bir şey var!" böyle deyince, hemen labaratuvara girip veya karşı bir şey söyleyip yalanlamış olamıyorsun ya, o da buradan besleniyor.

    yani "türlerin doğal değişimleri ve bazı yönlerden birbirlerine benzemeleri, onların ileri doğru bir hamle içinde olduklarını ve milyonlarca yıl sonra kendilerinden daha gelişmiş türlerin meydana geleceğini gösterir" diyor.

    dediğim gibi, buna karşı hiçbir şey söylenemez. çünkü bu sadece bir fantezidir. bunun olup olmadığı hiçbir şekilde bilinemez. bilinebilen şeyler yardımıyla söylenebilecek her şey havada kalır. lehte de, aleyhte de... yani, "bundan 200.000 - 300.000 yıl önce bir insan ortaya çıkmış, bundan 1-2 milyar yıl sonra başka bir insan daha ortaya çıkacak" denilirse, bunun karşısında herkes dut yemiş bülbüle döner. veya "hayır çıkmayacak, o sadece bir kereye mahsustu" derse, afedersin ona da götümüzle güleriz.

    nedir? göreceğiz... karşı taraf ne kadar derinleşirse, ben de o kadar derinleşeceğim. nereye inerlerse, ben de oraya ineceğim. hodri meydan!
    0 ...