"... varlığının, yürekleri tertemiz bir suyla yıkarcasına ferahlattığı, yokluğunun güzel bir masalın ölümle sonlanması kadar acı verdiği zamanlardı..."
bir insan, yaşamında kaç kişiye karşı bu hisleri besleyebilir ki!
ve bakar mısınız! yaşanılan hayal kırıklıklarının yazarın beyin kıvrımlarında yarattığı etkilerin tasvirine;
"...tik taklar acımasızca kulağıma vururken ben, bütün bekleyişlerimi, özgüvenimi, cesaretimi attım avuç avuç umutsuzluğun kızılına. taştı nehir, ellerime kadar sıçradı. karıştı renkli atıklar birbirine, kapılıp gittiler..."
ya! rab, bir ayak fetişistine de bu kadarı yapılmaz ki;
"...kıyıda tik taklar, kıvrak figürler sergileyerek dans ediyordu. etekleri kızıl çeşnili bir elbise giymişti.. attığı her adımda, ince bileklerinden ayaklarına kızıl damlalar akıtarak izler bırakıyordu. yaklaştı, etrafımda dolandı. dokundum, kanlar fışkırdı. ellerime kadar sıçradı. yükseldi, süzüldü boşlukta. eteklerinden kızıl yağmurlar yağdırdı. yer kızıl, gök kızıl, uçuruma doğru giderek dans ediyorduk. dans etmeyi sevmem. ama inceydi beli, yüksekti ökçeleri. ayartıyordu işte beni ayarı bozuk tik taklar. geri çeviremediğim gibi adımlarımla, duruşumla mükemmel bir uyum sağlamıştım. yokluğuma doğru giden bu ölümcül ritme boyun eğiyordum..."
- çok etkileyici gerçekten, tebrikler!
bana kalsa, öyküyü parçalar halinde yeniden sizlere okutacağım. iyisi mi, yeter!
söylenecek pek de fazla bir şey yok aslında. şu an yaşamakta olduğum ve bir eleştirmenin okuyucuya belki de asla yansıtmamasının gerektiği ruh halimle diyebileceğim tek şey; 6 söykü dergisi içerisinde, sanatsal anlamda bu güne kadar yazılmış en iyi üç öyküden biri olduğu gerçeği.
- bu öyküsü ile çok şaşırttı beni gicir bey. bu kadarını beklemiyordum gerçekten.