"yalnızlık benim anladığım anlamıyla, acınacak bir durum değil, daha çok gizli bir krallık, derin bir iletişimsizlik, fakat el uzatılamaz eşsizlikte, az çok belirsiz bir anlama biçimidir"
der giacometti.
sartre'da kendisinin eserlerinde korku ve yalnızğın apaçık bir şekilde varolduğunu belirtmiştir. giacometti'de insanın dünyaya atılmışlığı kavramından beslenir ve eserlerine bu yalnızlığın biraz da olsa hüzünlü tarafını aktarır ancak kendisnin de belirttiği gibi bu yalnızlık biçimi bir gurur kaynağıdır ve özgürlüğün yegane yoldaşı durumundadır. o eserlerinde birbaşına ve özgür insanı tasvir etmeye çalışır.
"Su gizli alan, varlıkların, -aynı zamanda seylerinde sığındığı- su
yalnızlık hepsi çıplak. Kaydediyorum: Çok uzun boylu, çok zayıf, beli
bükülmüs, göğsü içeri göçmüs bir adam ağır hantal hüzünlü yürüyen
sisman bir ev kadını yalnız bir ağaç, yanında yalnız bir ağaç daha,
yanında bir tane daha. Çizerken her insan, bütün varlığının hücum ettiği,
fakat kendisinin tam olarak idrak etmediği yarası eliyle yerlestirildiği
yalnızlık sayesinde, varlığının en yeni, en benzersiz, -ama hep bir yara
olarak kalan- yanıyla görünüyor gözüme"
sözü de giacometti'nin şu eserini işaret etmektedir:
giacometti burada insanı toplumdan çekip almış ve onu birey olarak, yalnız ve dünyaya atılmış birisi olarak tasvir etmiştir. eserlerinde kadını da erkeği de teker teker ele almıştır bir araya koyduğu kadınları ve erkekleri dahi yalnızlaştırmıştır. onları bir biçimde yüceltmiştir. giacometti var olan bir bütünü oymayı değil parçalardan bütüne varmayı tercih etmiştir bu nedenle de sınırsız kaynak kullanmıştır kil, çamur, metal kaşıklar vesaire... giacometti eserlerinde olduğu gibi yöntemlerinde de sınırlandırmamıştır kendisini.