denize düşenin yılana sarılma çabasıdır. ve hiçbir manası olmayan boş bir olaydır. işin komik tarafı, bilindiği kadarıyla, vahdettin'in şehzadeliği döneminde, ne de padişahlığında amerika ile hiçbir ciddi ilişkisi olmamıştır.
halbuki atatürk, abd ile çok daha samimi ilişkiler kurmuştur. atatürk'ün abd ile ilişkilerinin ne zaman başladığını bilmiyoruz. fakat erzurum kongresi'nde alınan "yabanacı bir devletin sömürgesi olmamak şartıyla ekonomik himayesi kabul olunabilir" şeklindeki son maddesinde geçen (bazıları sansürler bu maddeyi) "yabancı devlet"ten kasdın abd olduğunu herkes bilmektedir. bu madde, aynı şekilde, sivas kongresi karar metininde de yer almıştır.
gerek erzurum kongresinde, gerekse sivas kongresinde abd mandası çok tartışılmıştır. buna şiddetle karşı çıkanlar olduğu gibi, tarafgir olanlar da vardır. atatürk de bu fikri reddetmeyenlerden biridir. sivas'ta abd'li general harbord ile üç saat başbaşa özel bir görüşme yaptığı ve kendisini ziyaret eden abd'li gazetecilere röportaj verdiği bilinmektedir. şu bir gerçektir ki, atatürk wilson'u "bir kurtarıcı" olarak görmüş ve çok defa yabancı devletlerden hak isterken, abd başkanının fikirlerine sığınmıştır.
bu, bir yere kadar doğaldır ve eski -çöküş dönemi- osmanlı diplomasisinin de başvurduğu bir taktiktir. fakat doğal olmayanı, 1919'da, istanbul'da bir grup aydının (aralarında halide edip, adnan adıvar, yunus nadi gibi kimselerin bulunduğu), türk milleti adına abd kongresine mektup göndermeleri ve abd'nin türkiye'yi işgal etmesini istemeleridir. bu kimselerin yazdığı mektup, bağlayıcılığı olan, kongrenin "türkiye'yi işgal" kararının gerekçesi olarak gösterilebilecek bir mektuptur. bununla birlikte aynı yıl, wilson'un paris'ten abd kongresine başvurarak, doğu anadolu'yu işgal için izin istediği, kongrenin red cevabı üzerine de felç geçirdiği bilinir.
yunus nadi ve arkadaşlarının yazdığı mektup, türkiye kamuoyu tarafından 1946'da öğrenilmiştir. bu mektubun tam metni ve ağır bir suçlama içeren yorumu, falih rıfkı'nın "çankaya" isimli eserinde mevcuttur. bu isimler -yunus nadi'yi bilmiyorum- 1940'larda kemalizmle kavgalı duruma düşmüş konumdaydılar. halbuki 1919'da, mektubu yazdıkları dönemde, onun en büyük destekçisi, temellendiricisi olan kimselerdi ve padişaha düşmandılar.
demek istediğim, bu konu, vahdettin'in en masum olduğu konulardan biridir. halbuki atatürk ile abd'lilerin ilişkileri, henüz cumhuriyet kurulmadan başlamış ve cumhuriyet kurulduktan sonra da gelişerek devam etmiştir. burada bir suç iması yoktur; olmaması da gerekir. bu bir dünya görüşü ve tercih meselesidir. aynı şekilde, padişahlıktan alınmış ve ülkesinden çıkarılmış olan vahdettin'in yaptığında da...
bakın, atatürk abd'lilere olan hitabesinin bir bölümü, bu konuda fikir verecektir: