astım krizi

entry18 galeri
    2.
  1. ölümün soğuk nefesini ensenizde hissettiren, şuursuzluğu beyninize; korkuyu da yüreğinize hakim kılan ataklardır.

    nefes alamama ve aldığınız son nefesi geri verememe şeklindeki bir krizi tahayyül edebiliyor musunuz? ve bu krizin bir - iki dakika boyunca aynı ağırlıkta seyrettiğini, kriz esnasında morardığınızı, korku ile büyümüş gözlerinizle yardım beklediğinizi ve durmadan çırpındığınızı; sizin çırpınışlarınıza şahit olan ailenizin de feryatlar içerisinde çırpındığını hayal edebiliyor musunuz? sizi bilmem ama ben böylesi bir krizin dehşetini hayal etmekte pek zorlanmıyorum. çünkü ziyadesi ile yaşamışlığım vardır.

    yatılı lise eğitimimin üçüncü yılındaydım. ağır bir grip ve berbat bir öksürüğe yakalanmıştım. ki zaten bitlis'in morartan soğuğunda böylesi bir illete yakalanmamak pek mümkün değildi. güç bela dolabımdaki dağınık elbiseleri bir sırt çantasına tıkıştırabilmiştim. ailem, kırk beş km uzaklıktaki bir ilçede oturuyordu ve cebimdeki para, sadece beni aileme götürecek minübüse binmeme yetiyordu. şehrin zemheri tepelerinden birine kurulu olan okuldan çıkıp da garaja gitmek için epeyce yürümek zorundaydım.

    kara kış...

    yerde var birbuçuk metre kar...

    karın çilesi bir yana, o karı ve dışarda olan diğer bütün herşeyi buza kesen ayaz yok mu, işte o öldürücü soğuk insanın direncini kırıyordu. hastaydım. yürümekte bile zorlanıyordum.
    sırtımda çanta...
    sırtımda ağır kaban...
    sırtımda soğuk terler...

    sulanmış gözlerim ve tıkanmış burnum... durmadan kükreyen ciğerlerimle karda ve buzda düşmemeye gayret göstererek; ama bunu pek de beceremeyerek, tek kelime ile bitik bir ruh ve bedenle garaja kadar yürümüştüm. minübüsün arka dip koltuğuna çökerek başımı cama dayamış ve minübüsün hareket saatinin gelmesini beklemiştim.

    şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama, tanıdığım haymatloss muhtemelen yol boyunca ölü doğaya bakakalmış ve ölümün doğası hakkında düşüncelere dalmıştır, yalnızlığın bir kader olduğuna hükmetmiştir.

    evde geçirdiğim günler, tam anlamı ile bir halüsinasyon, bir yarı baygınlık seansıydı. evde kaldığım süre zarfı, birkaç haftayı bulmuş, bu süreçte birçok doktora gidilip onlarca tetkikten geçilmiş, her bir doktordan ayrı ayrı teşhisler duyulmuştu.

    lakin bütün ağızlar yarım, bütün cümleler şüphelerden ve sezgilerden ibaretti. şimdi arkamda bıraktığım o sancılı sürece dönüp baktığım vakit, hiçbir doktordan kesin birşey duymamış olduğumu hatırlamak, fazlası ile enteresan geliyor bana.

    bu sancılı ve sanrılı süreçte bir şafak vakti vardı ki, bir bütün halinde bu ağır hastalığın bütün kahrına rahmet okutturan cinstendi.

    sabaha karşıydı. gece boyunca doğru dürüst uyuyamamıştım. inilti, öksürük ve de kabuslarla dolu bir gecenin son demindeydim. önceki günün bütün saatlerini hastahane kordorlarında tüketmiş, türlü türlü ilaçlardan medet ummuştum. lakin bu gecenin karanlık demleri de diğerlerinden farksız geçmişti. bir el hissetmiştim omuzumda. dönüp baktığım vakit babamı görmüştüm. sabahın erken saatinde hazırlanmış, toplantıya yetişmek üzere evden çıkmazdan evvel yanıma uğramıştı. iyi olup olmadığımı sordu. iyi olduğumu ima eden bir mırıltı ve baş haraketiyle cevap vermiştim. ben çıktıktan sonra kapıyı kilitleyebilir misin diye sormuştu bana. ağır ağır toparlanmış, ardı sıra kapıya kadar gitmiştim. o beni ve ailesini allah'a emanet ederek gitmişti. kapıyı kilitleyip yatağıma dönmek kalıyordu bana. lakin beni bekleyen bir sürpriz vardı. bir ilkin dehşeti vardı kapımda bekleyen.

    odama doğru ilerlerken ufaktan öksürük tutmuştu beni. bir elimi duvara dayayarak ardı sıra gelen öksürüğün geçmesini beklemeye başlamıştım. lakin geçmesi bir yana, gittikçe derinleşiyordu bu öksürük. ve diğerleri gibi bir sonu olacağa da benzemiyordu.

    öksürük derinleştikçe derinleşti. artık dışardan duyulmayan, lakin ciğerlerimde durmadan patlayan öksürüklerle iki büklüm olmaya başlamıştım. ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ki, yaşadığım ürkütücü sarsılışlar bir anda kesildi ve aldığım yarım yamalak son nefes, ciğerlerimin çıkışında bir yerlerde donup kaldı.

    nefes alamıyordum. nefesimi dışarıya veremiyordum. konuşamıyordum, bir sözcük bile söyleyemiyordum. sadece mırıltımsı bir haykırış fısıldayabiliyordum. duvarlara tutuna tutuna annemin yanına kadar gidebilmiştim. dürterek uyandırdığım annem, beni o halde görünce dehşete düşmüştü. beni yatırıyor olmuyor; beni kaldırıyor olmuyor, sırtıma türlü şekillerde vuruyor olmuyor, ellerimi tutuyor olmuyor, bağırıyor olmuyor, haykırıyor olmuyor, o da benim gibi çırpınıyor ama yine olmuyor... tam gözlerim kaymışken, dudaklarım morarmış, yüzüm kireç gibi beyazlamışken nefes alıp verme nimetine tekrar nail olabilmişim.

    işte böylesine bir illettir bu kriz.
    23 ...