mustafa kemal i samsun a vahdettin yolladı tezi

entry71 galeri
    51.
  1. öncelikle, işin içinde bulunmuş ve sonra da cumhuriyete büyük hizmetler yapmış bazı kimseleri dinlemek gereken durum: (bkz: #2867609)

    aslında bu anlatım meseleyi açıklığa kavuşturuyor ama, ben yine de devam edeceğim...

    ilki 22 kasım 1919'da olmak üzere, istanbul'da bulunduğu süre içerisinde, atatürk bir çok defa -en az 6 defa- padişahın huzuruna çıkarak onunla görüşmüştür. ilk başta padişahtan, sadrazamlık veya harbiye nazırlığı türü bir görev beklemiştir. bu olmayınca da, daha önce bahsettiğimiz gibi, "ayyıldız" adlı gizli bir örgüt kurmuş, vahdettin'i bir suikastle devirmeyi planlamış ve yabancı misyonla görüşmeler yapmıştır.

    bu arada atatürk'ün anadolu'ya geçip mücadele başlatmak gibi bir amacının olmadığı da açık bir gerçektir. çünkü daha önce iki defa anadolu'ya (biri konya, biri erzurum) tayin edildiği halde bu görevleri kabul etmemiş ve istanbul'dan uzaklaştırılmak istediğini düşünmüştür. bilindiği gibi bu sırada bir çok komutan, dağılan birlikleri toplamak üzere anadolu'ya gönderilmiş ve geçmiş bulunuyorlardı.

    tarihin garip cilvesi, karadeniz bölgesindeki karışıklıktır. buraya rusya'dan gemilerle çok sayıda rum getirilmişti ve bölge pontos yapılmak isteniyordu. oysa bölgede yaşayan lazlar ve türkler, çeteler kurarak buna karşı çıkıyordu. azı alt rütbeli komutanlar da birlikleriyle beraber bu çetelere katılmışlar ve rumlara baskınlar veriyorlardı. ingilizler, osmanlı hükümetinden bu faaliyetlerin durdurulmasını istediler.

    vahdettin, bu görev için mustafa kemal'i seçti. ancak, öyle bir görevlendirme yaptı ki, gidişinin sadece bu görev için olmadığını, anadolu'daki dağınık birliklerin başına geçirilmek ve hareketi bütünleştirmek için seçildiğini bugün tarih açıklıkla yazabiliyor. bir çok delili var bunun. sayalım:

    1. atatürk'ün sadece karadeniz bölgesinde değil, zonguldak'tan van'a kadar bütün anadolu'da tek sorumlu olarak tayin edilmesi (bütün valiler ve komutanların üstünde bir görevlendirme)

    2. "padişah fahri yaveri" ünvanı yanında, ona daha önce hiç kimseye verilmemiş çok özel bir hatt-ı hümayun verilmesi. bu hatt-ı hümayun'un tam metni:
    --spoiler--
    -«Yaverlerimden Kurmay Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’ya:
    Umumî Harbin müttefikler hesabına kaybedilmesi üzerine doğan siyasî durum, büyük atalarımın mülkünü ve Hilâfet ve Saltanat makamını çetin ve korkulu bir yere sürüklediğinden hükümetimin karariyle atandığınız mıntıkada asayişi sağlamak ve şahane rıza ve dileğime aykırı hâllerin meydana gelmesini engelleyerek ve topyekûn korkulu şeylerin def'ine cehd ve gayret göstererek milletimin dokunulmazlığını gerçekleştirmek ve memleketimin saldırgan ellerden kurtarılmasını sağlamak için tek vücut hâlinde davranılmasını şahane selâmımla beraber asker ve memurlara ve halka bildirilmek üzere irade ettim!»
    --spoiler--

    kemalist tarihçiler bu hatt-ı hümayun'un varlığını kabul ederler, ancak atatürk'ün onu kullanmadığını söylerler. bunun net olarak bilmiyoruz; yalnız atatürk'ün, savaşın sonuna kadar sürekli "hilafeti ve saltanatı kurtarmak" vurgusu yaptığı malumdur.

    daha bir çok delil de vardır. mesela atatürk samsun'a gönderildiği sırada içişleri bakanı olan mehmet ali paşa, daha sonra ülkeden çıkarılmış ve fransa'da çıkardığı gazetede, türk-yunan savaşı boyunca vahdettin'in atatürk'e gönderdiği paraların makbuzlarını yayınlamıştır. aynı şekilde kuva-i milliye çetecilerinin hatıralarında da paraya sıkıştıkları zaman, padişaha bağlı ziraat bankası şubelerinden çektikleri anlatılır. (isim ve kaynak verebilirim.)

    çok uzatmamış olmak için hepsini adımlayalım da, bir fransız yazarının yazdığı kitaptan küçük bir alıntı yapalım isterseniz:
    --spoiler--
    -“Bâbıâli iki taraflı oynuyordu. Görünürde Millî Mücadele’nin karşısında, ama gizliden gizliye onun yanındaydı. Kuvâ-i Milliye Anadolu’da, Ermenileri Doğu’ya, Rumları da Batı’ya püskürtecek yeni bir meclis kurduğunda, çok cılız bir protesto çekti. Böyle yapmakla, tarafları birbirine yaklaştırmaktansa, birbirinden ayırmanın daha elverişli olacağını düşünüyordu. Bu ince düşünce tarzı, eski Türk diplomasisinin esaslarından biriydi. içinden ingilizler’in aptallıklarına, (Intelligence Service)’in beceriksizliklerine gülüyordu.”
    --spoiler--

    dediğim gibi, bu konuyu çok uzatabilirim ve çok ayrıntıya girebilirim. çünkü tarih boyunca belki en çok tartışılmış ve en çok belge yayınlanmış konu budur. ama ben, şimdilik bunların ikna edici olduğunu farzederek burada kesiyorum.

    (bkz: altüst oluşun sebepleri)
    1 ...