sega mega drive vs playstation one

entry2 galeri
    ?.
  1. çocukluklarımızın hayallerini süsleyen iki oyun konsolunun karşılaştırılmasıdır. ilk "lan 16 bit'lik ateri varmış lan! götüntüsü süper! oyunlar bayağı uzun falan." cümlesini duyduğum zamanı hatırlıyorum. ve o zamanlar ilçemizde böyle atari işleriyle uğraşan saygısever ticaret'e koşuşumuzu. almak için mi peki bir sega? tabi ki hayır. sadece camın dışından bakabilmek için. en az yarım saat baktık camın ardından sega'ya. o bizim için ulaşılması imkansız bir düştü. aslında hepimizin evinde atari vardı. terminatör, game star ya da benzeri tırt konsollar. fakat hepimizin aklı da sega'daydı. aramızdan en piç olanı atladı hemen:

    + oğlum benim trabzon'daki akrabalarda vardı. almanya'dan almışlar. oynadım ben.

    hepimizin dibi düştü tabi. "lan herif sega oynamış. 16 bit amuğa goduğmun makinası." düşünceleri hepimizin beyninde dalgalanıyordu. fakat grubun sözcülüğünü üstlenen şahsımdan şöyle bir soru yöneltildi piç insana:

    - nasıldı la?
    + çok iyiydi. görüntü falan çok net.(diğer tırt aterilere göre tabi.)
    & hadi ya. keşke bizde görebilsek.

    birkaç saniye sessizlik oldu. ve benim aklıma dahice bir plan geldi. yani o zamanlar çok dahice olduğunu düşünmüştük. dükkana girip sega'yı satın almak istediğimizi söyleyecektik. bizim piç arkadaş daha önce sega gördüğü ve hatta oynadığı için o bizim sega uzmanımız olacaktı. ve almaya niyetli olduğumuz! sega'yı deneme bahanesiyle biraz oynama şerefine nail olacaktık. hazırdık. daldık dükkandan içeri:

    - selamün aleyküm.
    / aleyküm selam çocuklar. kasetler orda. seçin ordan. (o kadar gitmişiz ki kaset almaya herif bizi ezberlemiş.)
    - yok abi. biz şu sega'yı alacaktık. bi deneyebilir miyiz? çalışıyorsa alalım biz onu.
    / siktirin gidin lan. alay etçek başka birini bulamadınız mı? yakalarsam çekerim kulaklarınızı. sega alcaklarmış. kaç para lan o biliyonuz mu?

    kaç para olduğunu cidden hatırlamıyprum. ama bizim alamayacağımız kadardı o kesin. cebimizdeki paraları toplasak, ikiyle çarpsak anca bir kolunu alabilirdik belki. neyse günler böyle akıp geçti. ben çarşıya her uğradığımda saygısever ticaret'in önünde sahibi beni kovana kadar durup hayallerimi süsleyen sega'yı seyretmeye devam ettim bir süre. ta ki bizim mahalle yeni bir haberle çalkalanana kadar:

    + lan pleysteşın diye bişe çıkmış. atatürk parkı'ndaki kafede varmış.

    bu cümle bizim için bir kurtuluş gibiydi. esaretimizin son bulduğunu müjdelercesine yankılanıyordu kulaklarımızda. sega esaretimiz bitmişti nihayet. evlere dağılıp babalarımızdan maddi destek aldıktan sonra ilçemizin öteki ucundaki atatürk parkı'na doğru yola çıktık. o kadar heyecanlıydık ki koşar adım yürümemize rağmen yol sürekli uzuyor gibiydi. o yol bana bir daha hiç o kadar uzun gelmemişti. yolda da kurtarıcımız "pleysteşın" hakkında beyin fırtınaları gerçekleştirmeyi ihmal etmemiştik:

    - nası bişeymiş la bu pleysteşın?
    + cd'yle çalışıyomuş olum.
    * cd ne la?
    - böyle yuvarlak, parlak bişe.
    * çok kaliteli olur o zaman o. (10 saniye önce öğrendiği bir şeyin hemen uzmanı olmak.)

    en sonunda varmıştık kafeye. içeri girdik. tıklım tıklımdı içerisi. görevliye pleysteşın oynamak istediğimizi söyledik. o ise sırada hayli insan olduğunu söyledi. ve ekledi:

    % bekleyecekseniz isminizi yazayım.
    - yaz abi yaz sen.

    4 kişiydik. ikimiz yazdırdık isimlerimizi iki masa yaparız diyerekten. fakat olmadı. o gün bize sıra gelmedi. hava iyice kararmaya başladığında daha bize 10 küsür kişi olduğunu öğrenip mahalleye dönmeye karar verdik. hayalleri bir kez daha yıkılmış 4 çocuk kararmak üzere olan havaya rağmen mahallemize dönüyorduk. mutsuzduk.

    eve yaklaştığımda annemin beni kapıda beklediğini gördüm. "ahan da zopa da geliyor." dedim içimden. fakat yaklaştıkça annemin sinirli değil endişeli olduğunu fark ettim. bu beni bir nebze de olsa rahatlatmştı. biraz daha yaklaşınca annem seslendi:

    = nerdesin oğlum? meraktan öldük.
    - arkadaşlarlaydım anne.
    = gir de üstünü değiş. akrabalara gidicez.
    - istemiyom akraba falan ya. gitmicem ben.

    tabi ki gittik. fakat onun hayatımın en mutlu gecelerinden biri olacağını tabi ki bilemezdim. akrabaların evine vardık. tam olarak neyimiz olduklarını hatırlamıyorum. hoş geldiniz faslı bitip sohbet koyulaşmaya başlarken ben ve hemen hemen akranım olan akrabamızın çocuğu sıkıntıdan patlamak üzere olduğumuzu belirtir hareketler sergilemeye başladık. ve bunu anlayan annesi bizi çocuğun odasına gönderdi. o odada hayallerimi süsleyen, koca bir gün uğruna beklediğim pleysteşın bizi bekliyordu. fakat ben onu ilk başta fark etmedim. odaya girip biraz mal mal takıldık. ben daha fazla dayanamayarak lafa girdim:

    - sıkıntıdan patlıcam. bişeler oynayalım bari.
    ^ playsteşın oynayalım.
    - what the hell are you talking about man?

    o kadar şaşırmıştım ki bir anda ingilizceyi sökmüştüm. hemen oynamaya başladık tabi. bir yere misafirliğe gittiğimizde beş dakikada bir anneme gidelim diye yalvaran ben, bu sefer biraz daha diye yalvarıyordum resmen. ama nihayetinde bitmişti pleysteşın'la ilk buluşmam. eve dönerken ise içimde çok derin mutluluklar vardı. bir yandan da ertesi gün arkadaşlara pleysteşın maceralarımı nasıl anlatacağımı düşünüyor, iyice gaza geliyordum. artık kendimi nasıl kaptırdıysam, garip sesler çıkarmış olmalıyım ki babam döndü ve sordu:

    # ne yapıyon sen?
    - o kadar mutluyum ki baba.
    # ne oldu?
    - pleysteşın çok güzeldi ya. bana da alsana bi tane.
    # parası da güzeldir ama.

    bu alamayız demekti. fakat bu bile beni mutsuz edemezdi. pleysteşın oynamıştım be. ertesi sabahın gelmesini iple çekiyordum.

    sabah ilk iş kahvaltı bile yapmadan sokağa fırladım. yolda gördüğüm her arkadaşa pleysteşın oynadığımı, nasıl güzel olduğunu falan anlatıyordum. bir zaman sonra kendimi etrafımdaki 10 küsür çocuğa hitap ederken buldum. biri sordu:

    + nasıldı la?
    - çok iyiydi. görüntü falan çok net.(sega'ya ve diğer atarilere göre tabi.)
    & hadi ya. keşke bizde görebilsek.

    gördüler. o gün yine gittik o kafeye. yine epey bekledik. bu sefer sıra geldi ama. oynadık. doyasıya oynadık. ben tabi ki pleysteşın uzmanı olarak onlara yol gösteriyor, bir nevi havamı atıyordum. işte böyle başlamıştı bir neslin sega ve pleysteşın'la imtihanı.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük