heyet-i nushiyye olarak da bilinen müessese... günüzmüz türkçesi, "nasihat heyeti"...
yalnız burada sapla saman birbirine karıştırılıyor sanırım. çünkü ben bu heyetlerin, anadolu isyanlarında nasıl bir rol oynadığını gerçekten bilmiyorum. olabilir, çünkü her şehirde o şehrin ileri gelenlerinden oluşturuluyordu bu heyet, bazı şehirlerde milli mücadele aleyhinde propaganda yapılmış olabilir. ama ben şunu çok iyi biliyorum ki, birinci bozkır isyanını bastıran da heyet-i nushiyye'dir. isyancılarla görüşerek onları teskin etmişler ve evlerine göndermişlerdir.
ancak, anadolu isyanlarını, onların ülke işgal altındayken neden bu kadar yoğun ve güçlü biçimde çıktığını da iyi anlamak gerekir. bu isyanları şimdiki suriye isyanına benzetebiliriz. bu isyanlarda yabancı parmağı vardı. konya'da delibaş olsun, yozgat'ta katil ilyas olsun, maramara bölgesinde bağımsızlık vaadiyle kandırılan bazı çerkes ileri gelenleri olsun, işgalcilerle, özellikle de yunan istihbaratıyla işbirliği içindeydiler.
ama isyanlar o kadar büyük ve o kadar geniş bir alana yayılmıştır ki, bunun tek sebebinin yabancı parmağı olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. anadolu'da neredeyse isyan etmeyen hiçbir vilayet ve kaza yoktur. inegöl'den beypazarı'ndan tut da kırşehir'e, tokat'a, sivas'a, bayburt'a kadar yayılmıştır bu isyanlar. bunların en büyük sebebi de, halkın ittihat ve terakki'den duydukları nefrettir. kuvacıları da ilk başta ittihatçılar olarak görmüşlerdir. (tıpkı suriye halkının esed rejiminden nefreti gibi.)
henüz ne 31 mart vak'ası, ne hareket ordusu, ne sultan abdülhamid'in devrilmesi, ne ardarda çıkarılan savaşlarda kaybedilen topraklar ve canlar, ülkeinin yokoluşun eşiğine getirilmesi; bütün bunların sorumlusu olarak ittihatçılar görülmüştür. anadolu bu hareketten nefret ediyordu ve yeni bir ittihatçı ayak oyununa gelmek istemiyordu. buna ilaveten, yoğun şekilde yapılan "bolşeviklik getirecekler" propagandasını ve bazılarına ikbal vaadini düşünün... halk ne yapacağını bilmez bir halde, sesi en çok çıkanın peşinden sürüklenmiştir.
bunun yanında zikredilen bazı isimlerin belirtilen uğursuz rolleri oynayabileceklerine ben asla ihtimal vermiyorum. mesela ali rıza paşa. neler yaptığını anlattım: (bkz: dürrizade fetvası/#15326858)
sonra şehzade abdurrahim efendinin de bu tür bir rol içinde yer alacağını düşünmüyorum. çünkü kendisi anadolu'ya bir nasihat heyeti'nin başında olarak gönderilmişti, ancak bu izmir'in yunanlılar tarafından işgalinden önceydi. dolayısiyle milli mücadele karşıtlığıyla alakası olamaz.
diğer taraftan, milli mücadeleyi açıktan destekleyen şehzadeler de vardır. mesela vahdettin'den sonra son halife yapılacak olan şehzade abdülmecid efendi . atatürk ankara'ya da davet etmiştir kendisini ama, istanbul'u bırakıp gidememiştir.
bir de onun oğlu vardır: şehzade ömer efendi... hani şu atatürk'ün iki defa istediği, dillere destan güzel sabiha sultan'ın aşık olduğu, onunla evlenen ve bir dönem fenerbahçe kulübüne de başkanlık yapan... bizzat vahdettin tarafından mustafa kemal'e katılmak üzere ankara'ya gönderilir. (yanılmıyorsam, 1921) bir gemiyle inebolu'ya gelir. halkın yoğun tezahüratıyla büyük bir coşku içinde karşılanır. ancak atatürk onun ankara'ya gelmesini istemez. bir telgrafla durumu bildirir ve şehzade ömer efendi istanbul'a döner.