milli mücadele tarihi içerisinde çok kısa bir karışıklık dönemi içerisinde sözkonusu olmuş, ama sonra derhal yürürlükten kaldırılmış bir fermandır. kemalist tarihçilere bakılacak olursa, bütün milli mücadele tarihi bu fermanın hükmünde geçmiş, atatürk daima hem yunanlılar'la hem istanbul ile savaş halinde olmuş ve sonunda da işbirlikçi ve hain osmanlı devletini tasfiye etmiş gibi bir izlenime kapılırız.
dedikleri doğru olsa, varılacak sonuç da doğru olurdu. oysa istanbul'da her değişen hükümete göre istanbul'un anadolu'ya bakışı da değişmiştir. bu ferman, 1919'un mayıs ayından eylül ayına kadar geçen dönem içinde, damat ferit hükümetinin bir girişimi olarak kalmış, uygulanamamıştır. vahdettin, hükümetin çıkarttığı idam kararını, bir incelikle, "yakalandıklarında yeniden yargılanmaları şartıyla" onaylamıştır. hemen damat ferit hükümeti düşürülüp ali rıza paşa hükümeti göreve gelince de, ferman derhal yürürülükten kaldırılmış ve vahdettin atatürk'ün bütün rütbe ve yetkilerini de iade etmiştir.
1919'un yaz ve güz aylarında çok kısa bir süre içinde meydana gelen bu karışıklık geçtikten sonra, atatürk resmi bir statü kazanmış ve görevine bu statüsü içinde devam etmiştir. her fırsatta, her kongrede, padişaha ve hilafete bağlılığını açıklamış, hatta tbbmm kurulurken, her milletvekiline "vallahi de billahi de halife ve saltanata bağlı kalacağım. ilk sözüm budur, son sözüm de bu olacaktır" şeklinde yemin ettirilmiştir. atatürk ile vahdettin'in haberleşmeleri ve yazışmaları da yunan izmir'den denize dökülünceye kadar kesintisiz sürmüştür. (murat bardakçı, bu yazışmaların bir devlet kurumu tarafından sır gibi saklandığını, halka açıklanmadığını, ama kendisinin bunları gördüğünü söylemiştir.)
isterseniz, 19 mayıs 1919'dan başlayarak adım adım gidelim ve olayların nasıl geliştiğine kısaca bir göz atalım:
- 22 haziran 1919'da atatürk, anadolu'ya daha önce gönderilmiş olan diğer komutanların da iştirakiyle amasya tamimini yayınladığında, ingiliz komutanlar telaşa kapılmışlar ve atatürk'ün derhal geri döndürülmesi için hükümete baskı yapmaya başlamışlardır. ancak istanbul'daki harbiye nezareti ve genelkurmay, onları oyalayarak, geçiştirici yazışmalar yaparlar ve atatürk erzurum'a ulaşıncaya kadar hiçbir girişimde bulunmazlar. bu sırada damat ferit, barış görüşmeleri için paris'tedir ve olaylarla birebir muhatap değildir.
- ingilizlerin baskısına dayanamayarak, harbiye nazırı şevket turgut paşa istifa eder. atatürk bu sırada padişaha şu telgrafı çeker:
--spoiler--
- Abd-i memlûkları (âciz kulunuz) bittabiî Maltaya gitmek veyahut en hafif olarak hal-i atalete mahkûm edilmek gibi ihtimaller karşısında bırakıldım ve bittabiî buna muvafakatte mazurum (uymamakta özürlüyüm) ve eğer icbar edilirsem memuriyet-i âcizanemden istifâ ederek kemâkân (olageldiği gibi) Anadoluda ve sine-i millette kalacağım ve vezaif-i vataniyeme bu kere daha sarih hatvelerle (açık adımlarla) devam edeceğim. Tâ ki millet mazhar-ı istiklâl ve Saltanat ve Hilâfet-i Muazzama-i Hümâyunları masum-u indiras olsun (Ulu Mübarek Hilâfetiniz yok olmaktan kurtulsun), lâyezal sadakat-i âbidemin daima mütezayid olduğuna (tükenmez kölece sadakatimin daima arttığını) itimad-ı şahânelerine arz ve istirhama mücaseret (cesaret) eylerim.
--spoiler--
ancak padişah üzerindeki ingiliz baskıları da artmıştır. padişah bir orta yol bulur ve 2 temmuz günü, atatürk erzincan'da iken, kendisine başkatibi aracılığıyla bir telgraf ulaştırır. telgrafta, ingilizlerin yaptığı baskıların ciddi boyutlara vardığı, istenmeyen sonuçlar doğurabileceği anlatılarak şu sözler söylenir:
--spoiler--
-Harbiye Nezaretince azliniz cihetine gidilmesi tarafımızdan uygun görülmemiştir. Yabancıların tazyikiyle hakkınızda kötü muamele yapılmasına gönlümüz razı değildir. Ya istifâ ederek istanbula dönünüz, yahut iki ay tebdil-i hava alarak, durum aydınlanıp sulh kararlaştırılıncaya kadar seçeceğiniz bir şehir veya kasabada istirahat ediniz.
--spoiler--
atatürk tabii ki istanbul'a dönmez, hava değişimi aldım diyerek erzurum'a devam eder. erzurum'a yaklaştığı sırada yeni harbiye nazırı ferit bey'den yalvarmaklı, "ellerinizden öperim" (bunu yazan koskoca bakandır ve rütbece mustafa kemal'in üstündedir) şeklinde sona eren bir telgraf daha alır. hükümetin "müşkil bir vaz-ı tazyik" (çok zor bir baskı rejimi) altında kaldığını belirtir ve "ne olur geri dönün" der. atatürk tekrar reddeder ve bunun üzerine padişah fermanıyla görevinden alınır. o da resmi görevsiz olarak yoluna devam eder.
erzurum'da bilinen şeyler olur. damat ferit gelir, tutuklama kararı çıkartır, kazım karabekir buna uymaz. atatürk bu sırada askeri görevli değildir, ancak "padişah başyaveri" rütbesi halen üzerindedir ki, bu türbeyi özellikle kürt aşiretleriyle temasında, onlara yazdığı mektuplarda "padişahın adamı" olarak görünmesinde kullanır. mustafa kemal, askerlikten istifa dilekçesini padişaha şu sözlerle gönderir:
--spoiler--
Makam-ı Uzma-i Saltanat ve Hilâfetin ve millet-i necibelerinin, hayatının sonuna kadar daima hâris ve sadık bir ferdi gibi kalacağını kemâl-i ubudiyyetle (kulluğun en ileri haddiyle) arz ve temin eylediğini
--spoiler--
temmuz 1919'da erzurum kongresi toplanır. işgal altında gerekirse bağımsız, ama hilafet ve saltanata gönül bağı olan bir geçici islam hükümeti kurulabileceği kararlaştırılır. bu tıpkı balkan savaşından sonra batı trakya'da kurulan hükümete benzeyecektir. kazım karabekir, çok önceden beri bu fikirdedir. hatta padişahın huzuruna çıkıp, bu fikrini ona da açmış, kendisinin doğu'ya tayin edilmesini istemiş ve padişah kendisini bu göreve atatürk henüz görevlendirilmeden önce tayin etmiştir. vahdettin,
istanbul'da gözaltında bulunan bir çok komutanı, çeşitli uyduruk bahanelerle anadolu ve trakya'daki birliklerinin başına göndermiştir.
erzurum kongresinden sonra damat ferit'in gayretleri daha da azar. ali galip olayı falan bu sırada meydana gelir. yunan istihbaratının desteğiyle anadolu'da çerkesler ve çeşitli kesimler ayaklandırılır. ve aatürk hakkında idam fermanı çıkartılır. ama dediğim gibi, çok kısa bir süre sonra da bunları yapan damat ferit görevden alınır ve milli mücadele için yepyeni bir dönem başlar. abartılan ve sanki milli mücadelenin tamamıymış gibi gösterilen bu dönem, çok kısa bir dönemdir.
dürrizide fetvası bölümünde ve diğer bölümlerde ayrıntılara devam edeceğim.