öykülerde o anı anlatmak, olayın geçtiği o asıl anın yaşandığı sahnenin tüm dekorunun ve kahramanlarının, okuyucuların gözlerinde eksiksiz canlanmasını sağlamak, yüzlerdeki mimiklere varıncaya kadar hiç bir detayı atlamadan-her şeyi tastamam ve olduğu ya da düşlendiği gibi vermek bir yazarın en büyük dileğidir.
öykü sanatçılığı da bu değil midir zaten; olan ya da düşlenen olayları, sözcüklerin imgeleme güçlerini alabildiğine kullanarak, kimi zaman da onların betimledikleri anlamlara yenilerini ekleyerek okuyucuya aktarma ve 'o anı' yaşatma sanatı.
- işte! sizlere, bir babanın ölüm anı tasviri;
"...yaşamının son anları olduğunu anlamak hiç de zor değildi. artık, hastalağının verdiği acıları da duymuyordu. dudaklarında garip bir tebessüm ve kapaklarını, kalan son gücü ile açabildiği donuk fakat büyük anlamlar yüklü gözlerle baktı yüzüme. mutluydu ve garip bir biçimde mutluluğunu bana da yaşatıyordu. bakışlarındaki her anlamı çözmeye, bu değerli anlara ilişkin hiç bir ayrıntıyı kaçırmamaya özen gösterirken, avucunun içinde tuttuğu elimi sıktı. doldu gözleri... doldu gözlerim... ardı ardına iki derin nefes alıp-verdi. göz kapakları düşünce yüzünden süzüldü yaşlar, çözüldü elimi sıkan elleri, çözüldüm. kapandım üzerine, değil ağlamak adeta sel olup aktım."
melek kız indi güneşin saçlarından yapılmış salıncaktan. hava kararıyordu inceden...
gök kuşağındaki çocuk vazgeçti süzülmekten hayallerinde. tahterevallideki buğday tenli kız, terk etmişti küçük delikanlıyı. parkta kimse kalmamıştı. bu kadar kalabalıkken içim, oturduğum bankta benden başka kimse kalmamıştı. ciğerlerimi doldurmuştum. karışıyordu acıyla perçinlenmiş, geçmişle katmerlenmiş, aşkla devrilmiş, yaşamakla delinmiş son nefesim evrenin tüm varlığına. yine kendi kendime son sözüm, seni çocuklar gibi sevdim demişken bitti gücüm, düştü kolum banktan aşağıya, kulağımda son tınıyla düştü avucumdan ömrümün son kum tanesi..."
biri 'realizm'in diğeri 'romantizm'in etkisinde kaleme alınmış iki ayrı tasvir. ne düşünüyorsunuz? sizce de hoşlar değil mi?
- ve şu tüyleri diken diken eden sözler.
"...yüzümü döndüğümde son defa parka, gözlerini kaçırıyorlardı çocuklar benden. oysa hani tatlı bir dedeydim ben.
bu da yalandı biliyordum."
kimi öyküleri okuduktan sonra doğrulup yerinizden kalkarken kendinizi leziz bir balık ziyafetinden kalkmış kadar mutlu hissedersiniz. doymuşsunuzdur lakin, hazmetmek için iki adım yürümek ve üzerinde biraz düşünmek gerekir. belki de onu, tam anlamıyla içselleştirebilmeniz için.
- kısacık olmasına karşın bu, böylesine güzel bir hikaye olmuş. yazanın eline-yüreğine sağlık.