1963'te dünyaya gelmiş, 2001'de evinin önünde üç maskeli adam tarafından öldürülen haydutlar kraliçesi.
11 yaşında kocaya satıldı.
16 yaşında tacizci kocasını terk etti, kaçırıldı, tecavüze uğradı.
18 yaşında çete lideri oldu.
20 yaşında tutuklandı.
31 yaşında politikaya atıldı.
Evinin önünde öldürüldüğünde 38 yaşındaydı.
1963'te dünyaya geldiğinde, kadınlar pek değer görmüyordu; açıkçası insan yerine konduklarından bahsetmek zordu. kadınların çığlıklarına önce diğer kadınlar yüz çeviriyorlardı. Erkekler bile dahil oldukları kastlara göre değerlendiriliyordu.
Hindistan o yıllarda çok çetin bir sosyal yapıya sahipti.
Phoolan'ın ailesi Mallah (kayıkçı) kastına mensuptu. hindistan'daki kast sistemine göre aşağı kastlardan biriydi. Haliyle Phoolan'ın ailesi de geçim sıkıntısı çekiyordu.
11 yaşındayken babası tarafından uzakta yaşayan 33 yaşındaki bir adama eş diye satıldı. Kocası Phoolan'ı dövüyor, aşağılıyor, geceleri de tecavüz ediyordu. Phoolan'ın çığlıklarına kocasının annesi yüz çeviriyor, hiçbir şey söylemeden olanı biteni izliyordu. bazı yerlerde kadınların çığlıklarına önce diğer kadınlar yüz çeviriyordu zira.
Kocasından kaçtıktan sonra bir süre kuzeninin yanında kaldı; ancak kocasından kaçan bir kadın, o yıllarda kırsal Hindistan'da görüldük şey değildi. Phoolan, gittiği her yerde sözlü taciz ve şiddete maruz kalıyordu. Bir ara hırsızlık yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. içeride tecavüze uğramıştı. Korkup babasının evine sığındı. Ancak buradan, kefaletini ödeyen Babu Gujar'ın çetesi tarafından kaçırıldı. Bazı kaynaklara göre 16 yaşındayken kaçırıldığı bu çete tarafından tecavüz ediliyordu. Ancak çete üyeleri arasında biri vardı ki, bu zülme sessiz kalamadı ve Phoolan'ı taciz eden çete liderini öldürdü. O adam Vikram Mallah'tı ve artık çetenin lideri olmuştu.
mensubu olduğu aşağı kasta ve kadın olmasına aldırmadan kendisine insan muamelesi yapmayan her erkekle çata çat atışan Phoolan Devi, hayatında ilk defa bir erkek tarafından saygı görüyordu. Vikram Mallah, Phoolan'a tüfek kullanmasını, kavga etmesini ve suç dünyasının kurallarını öğretti. Artık hep beraberdiler ve Hindistan'da Mallah-Devi çetesi olarak nam salmaya başlamışlardı. Başka bir deyişle Hindistan'ın Bonnie ve Clyde'ı olmuşlardı.
Bu arada çetenin asıl sahibi olan Shri Ram ve Lala ram hapisten çıktılar. Çetedeki bu sivri kadından rahatsız oluyorlardı. Bir kere Phoolan ve Vikram'ı öldürmeye kalktılar ama başarılı olamadılar. Çift, bu olaydan sonra kaçtı ve bir süre şehirde saklandı. Phoolan'ın ailesinin yanına gittiler. Babası Phoolan'a kocasının yanına dönmesi gerektiğini söylediğinde, Phoolan ve Vikram ona bir ziyaret yapmaya karar verdiler. Phoolan, kocasını bir ağaca bağladı ve öldüresiye dövdü. Sonra durdu, izleyen şaşkın kalabalığa döndü ve haykırdı: Bu ülkede küçük kızlarla evlenen yaşlı adamlar korksun! Onları bulup öldüreceğim!
Phoolan ve Vikram, Phoolan'ın kocasına yaptıkları ziyaretten dönüyorlardı. Shri Lam'ın çetesi tarafından pusuya düşürüldüler. Vikram öldürüldü, Phoolan ise Behmai kasabasına kaçırıldı ve haftalar süren taciz başladı. Phoolan'ın kaçmasına Vikram'ın da arkadaşı olan iki çete mensubu yardım etti; ancak Phoolan, Behmai cehenneminden kurtulduğunda yarı delirmiş bir haldeydi ve vücudunda sayısız darp izi vardı. Erkeklerden nefret ediyor, bundan sonra hiçbir erkeğin yakınına dahi sokulmak istemediğini söyleyip duruyordu. Zaman zamansa Vikram'ı sayıklıyordu. bir süre kuzeni tarafından bakıldıktan sonra tüm cesaretini toplayıp Vikram'ım müttefiklerinden Müslüman çete lideri Baba Mustakim'i ziyaret etti. Baba Mustakim'e olanları anlattı ve emrine bir çete vermesini istedi. Baba Mustakim, Man Sigh ve Phoolan emrine bir çete verdi. Phoolan, bu çeteyle 14 Şubat 1981'de Behmai baskınını gerçekleştirdi.
14 Şubat 1981. Batı dünyası kırmızı kalpler ve peluşlu hediyelerle sevgililer gününün heyecanıyla kendinden geçmişti. O tarihte 18 yaşında olan haydut lider Phoolan Devi ve çetesi, Hindistan'ın Behmai kasabasına polis kılığında giriş yaptı. Phoolan'ın gözleri intikam ateşiyle yanıyordu; çünkü Behmai kasabasında sevgilisi Vikram'ı da öldüren Shri Ram ve Lala Ram'ın çetesinin günler süren tecavüzüne maruz kalmıştı. Behmai'de dövülmüş, aşağılanmış, taciz edilmiş, onlarca erkek tarafından defalarca tecavüz edilmiş ve rehin tutulduğu kasabadan güç bela kaçabilmişti.
Alınan istihbarata göre Shri Lam ve Lala Ram bir düğün için Behmai'de bulunuyordu. Phoolan ve çetesi, köyde bulunan tüm erkekleri evlerinden çıkarttı; kimisini ayağından, kimisini dizinden vurdu. Shri ve Lala Ram'i soruyorlardı ancak kimse açık etmedi. Bunun üzerine Phoolan'ın emriyle Behmaili 22 üst kasta mensup erkek kurşuna dizildi. Söylendiğine göre bu erkeklerin Phoolan'ın kaçırılması ya da tecavüzüyle ilgisi yoktu ancak daha sonra Phoolan kalabalıktan iki kişiyi tanıdığını iddia edecekti. Bu katliam gibi olay, Phoolan'ın erkeklerin suç dünyasında kabul ve saygı gördüğü bir vaka olarak tarihe geçti. Phoolan artık Haydutlar kraliçesi idi.
Phoolan, Haydutlar Kraliçesi olduktan sonra zaman zaman sürdüğü kırmızı ruju ve kırmızı ojeleri ile dikkat çekiyordu. Boynunda biten kısa saçlarına her zaman intikamını simgeleyen kırmızı bir bandana takıyordu. Asker ceketi, dar pantolon ve fermuarlı botlar giyiyordu. Zamanı için önemli bir pop ikon olmuştu. Halk ona daysu sundari (güzel haydut) diyordu. Kendisine sonsuz destek veren Hindistan basını zaman zaman Phoolan'ı beyaz tenli ve mavi gözlü bir kadın olarak tasvir etse de, Phoolan her hintli kadın gibi kömür gözlü ve bir hayli buğday tenliydi. Ayrıca çetesiyle beraber sadece üst kastları soydukları ve üst kastlardan adamları kaçırıp fidye istedikleri, alt kastlara ve mağdur kadınlara yardım ettikleri anlatılıyordu. Phoolan Devi bir halk kahramanı olmuştu artık ama bu yere gelmesi hiç de kolay olmamıştı.
18 yaşındaydı ve kadınların insan yerine konulmadı bir ülkede, en sert cenahlardan birinde lider olmuştu. Emrinde adamları vardı, ülkede nam salmıştı ve saygı görüyordu; ama yine de çember daralıyordu.
1983'e gelindiğinde adamlarının pek çoğu öldürülmüştü. Giderek yalnız kalıyordu, üstelik yorgundu. Polis de teslim olması için bastırıyordu. Phoolan sonunda bu öneriyi kabul etti ancak dört şartı vardı:
1-Ölüm cezası almayacaktı.
2-Çetesine mensup olanlar en fazla 8 yıl ceza alacaklardı.
3-Babasına bir kısım arazi verilecek ve ailesi teslim olduğu ana tanıklık edecekti.
4-Sadece Mahatna Ghandi'nin ve Hindu tanrıça Durga'nın resimlerinin önünde silahlarını bırakacaktı, polisin önünde diz çökmeyecekti.
Şartları kabul edildi ve Phoolan teslim oldu. 1983'ten 1994'e kadar hapis yattı. 90'lardan itibaren politikayla ilgilenmeye başladı. Bir süre alt kastların haklarını koruyan bir dernekte yöneticilik yaptı. 1996'da ülkenin en önemli sol partisi olan Sosyalist Samajwadi Partisi'nden aday oldu ve seçildi. 1999'da ikinci kez aday oldu ve yine seçildi. 1998'de Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterileceği konuşuluyordu ancak gösterilmedi.
Phoolan Devi'nin 2001'de evinin önünde üç maskeli adam tarafından vurularak öldürülmesini böyle duyurdu dünya basını. cinayetten suçlanan 3 kişi, Behmai katliamının intikamını aldıklarını iddia ediyorlardı ancak kimilerine göre asıl neden Phoolan'ın Hindistan'ın kadim kast sistemine meydan okumasıydı. Bazı taşların yerinden oynaması pek çok kişiyi rahatsız ediyordu.
Phoolan Devi, Hindistan'ın acımasız kast sistemi içinde en alt kastlardan birinden gelen bir kadın olarak, 38 yıllık ömrüne çok şey sığdırdı. Alt kastlar için Hindistan'ın Robin Hood'uydu. Üst kastlar içinse sosyal düzene kast eden bir toplum düşmanı. Kadınların erkeklere karşılık vermesinin yasak olduğu bir yerde Phoolan çete lderi oldu, soygunlar yaptı, adam öldürdü. Nobel Barış Ödülüne adaylığı gündeme geldi, parlamentoya girdi, milletvekili oldu. Kuşkusuz sıra dışı bir hayat sürdü.
1994 yılında Hindistanlı yönetmen Shekar Kapur, Phoolan Devi'nin hayatını anlattığını iddia ettiği bir film çekti: Bandit Queen (Haydutlar Kraliçesi). Film Kapur ve Devi arasındaki iplerin gerilmesine neden oldu. Devi, filmin yasaklanması için mücadele verdi. Devi'nin filmle ilgili açıklaması şöyleydi: "Anlatılan benim hayatım olmadığı halde, nasıl öyle olduğunu iddia ediyorlar? Filmde sürekli ağlayan, zavallı, hayatı boyunca mantıklı hiçbir karar almamış bir kadın olarak gösteriliyorum. Sadece defalarca ve defalarca tecavüze uğrayan bir kadınım. Tecavüz, zengin erkeklerce 'mal' muamelesi gören alt kastlara mensup kadınlar için hayatın bir gerçeğidir."