sözlük yazarlarının itirafları

entry163121 galeri video563 ses32
    47390.
  1. 24 nisan onu ilk görüşümün yıldönümü...

    rötar yapan treni beklerkenki heyecanın, zamanı göreceli hale
    getirip saniyelerin saate dönüştüğü o gün, ömrüm boyunca o kadar heyecanlanmamışımdır. bu
    satırları yazarken bile o anı düşünüp kalp atışımın hızlandığını hissedebiliyorum. peki neydi bendeki bu
    heyecanın sebebi. sanırım aşık oluyordum ve öyle de oldu.
    monoton giden hayatıma bir renk gelmişti artık.

    hergün işe geç kalan ben, artık alarm bile kurmadan sabahın ilk ışıklarıyla uyanabiliyordum. gece çok geç yatsam bile bu değişmiyordu. uyandığımda telefonda ondan bir mesaj geldiğini gördüğümde benden mutlusu yoktu. güne o kadar enerjik başlıyordum ki; bayram sevinci yaşayan çocuk gibi oluyordum. evet buldum sonunda aradığım ruh eşimi buldum dedim. güzellik olarak tek bir kusur bile bulmadım, bulamadım, bulamazdım. çünkü ben aşıktım. ondan daha güzeli yoktu benim için. hiçbir kadını ondan güzel görmedim. en güzeli o'ydu. bir de o temiz yüzü, ince karakteri olunca onu sevmeye doyamıyordum. o kadar güzel bir yüzü varki saatlerce baksam, sanki bi anlık bakmışım gibi hissediyordum. o benim gülyüzlümdü. ona söylediğim sevgi sözcüklerini hep hissederek söylüyordum. hiç bir yapmacıklık yoktu. kelimeler sevgimi anlatmak için yetersiz kalıyordu..

    saçlarının kokusunu içime çekince hayat buldum, elleri elimde terleyince onunla bütünleştiğimi hissettim, başını omuzuma koyduğunda en kıymetlim olduğunu farkettim, gülen gözlerle bana baktığında mutluluk doldum.

    haftada bir gün çok nadir iki gün görüşebiliyorduk. o da öyle sabahtan akşama kadar değil, bazen bir, bazen iki, arada üç saat olurdu. kısıtlı olan vaktimize bir de istanbul trafiği eklenince çok da gezemedik. oysa onunla istanbulun en güzel yerlerini gezip, gezdiğim yerleri onunla hatırlamayı ne kadar da çok istemiştim. emirgan korusunda gezmek, fethi paşa korusunda bişeyler yemek, haliçteki ağa kapısından istanbulu izlemek, kız kulesinin karşısında çay içmek ve daha bir sürü şey sadece hayallerde kaldı. seninle olmak, mekandan bağımsız dünyanın en güzel yeri oldu. pendik, kartal, maltepe'de gittiğimiz yerler seninle bir başka güzeldi. şimdi bir daha oralara gidebilir miyim bilmiyorum.. her yerde kokun, hayalin var...

    ne kadar şanslıydı annen, baban, kardeşin. hergün görebiliyorlardı seni. evet böyle düşünüyorum. belki de daraltılmış zamanlarda, yaşanamamış aşkın yansımasıydı bu düşünceler. seninle aynı evde olmak, aynı sofrada yemek yemek, aynı havayı solumak ulaşılması güç bir eylemdi ve gerçekleşmedi, gerçekleşemedi, gerçekleştirilmedi...

    sen ailenin tek kız cocuğuydun. onlardan kopup başka şehire gitmeye gönlün razı olmadı. istanbul'da kalmalıydın, onların sana ihtiyacı olduğunda hemen koşmalıydın ailene. bu yüzden istanbul dışında yaşamak istemedin. benim de ailemin olduğu yerde işimi kurup devam etme kararım sonumuz oldu.

    çok mu yazık ettik bu aşka. yaşanan onca şey, bir çırpıda silinebilir miydi, kolay mıydı "ayrılalım" demek? ne olacaktı verdiğimiz sözler, kurduğumuz hayaller?

    ayrılık demlendikçe acısı daha da artıyor. her şarkıda sevgiliyi düşünür, her anı buruk yaşarsın. ağlamayan gözler artık nemli hatta ıslanmaya alışmıştır.

    sevgilinin bir çırpıda sildiğini söylediği resimler, mailler ve telefonundan ismini sildiğini söylemesi içinden parça kopmasına sebeb olur. oysa ben silmeye kıyamadım onları. hala farkında olmadan resimlerini açıp o güzel yüzüne bakıp dalıp gidiyorum. belki benim yüzümü unutacak ve yaşadığımız herşey kötü bir anı olarak kalacak sende. ama ben seni unutamam ey sevgili.

    bu ayrılık içimde öyle bir yara açtı ki, yarın öbür gün kalp krizi diye tanımladıkları bir ölümün altında sensizlik acısı çıkabilir. "ayrılsak ölürüz biz" diye yazılan şarkı "ayrılsak ölürüm ben" olur o an. ama bunu kimse bilmez artık. bilmesi de bir anlam ifade etmez. giden gitmiştir..

    "ayrılık ölümden zordur" sözü o kadar bi anlam kazandı ki, dibine kadar yaşıyorum şimdi. çevremdeki herkes normal olmadığımın farkında. çünkü hep bişeyler eksik. güneşin sıcaklığı ısıtmıyor artık, renkler eskisi gibi parlak değil, gülümsemek zor.

    çok zengin olma hayalimiz yoktu. mutlu bir yuvamız olsun içinde aşk olsun yeter dedik. çok zor bişey değildi bu isteğimiz. dünyanın şaşaasına kanıp, sahip olduğumuz güzellikleri, daha fazla kazanma hırsına kurban etmek istemiyorduk. çünkü belli bir yerden sonra milyonlar, milyarlar, trilyonlar bişey ifade etmiyor. etse bile anlamsız. sonu gelmez bir açlık, hırs getirmekten başka bir işe yaramıyor. bir de bu dünyanın bir imtihandan ibaret olduğunu bilen biriyseniz o zaman daha da bir anlam kazanıyor aşk, mutluluk, birliktelik.

    omuzumda başın eksik ey sevgili dedim görüşemediğimiz zamanlarda ama şimdi hayatımda eksiksin. bir daha görememek seni, elini tutamamak ne acı bir duygu. en kötüsü de ne biliyor musun? bir başkasının senin elini tutma, saçlarını okşama, bakmaya kıyamadğım gülyüzünü öpme gibi eylemleri yaptığını düşünmek. elbette bu olacak. birini seveceksin, aşık olacaksın belki de. benden ayrılıp onunla tanışmanın ne kadar da iyi olduğunu düşüneceksin, kimbilir. çocukların olacak, birlikte konuştuğumuz isimlerden birini vereceksin belki de.. mutlu ol ey aşkyüzlü yar. sana hiç kızmadım, kötü bir şey düşünmedim hakkında. senden birine bahsetsem hala gözlerimin içi güler. resimlerine baktığımda dalıp gidiyorum hayallere, maziye, yaşanmamış aşkın tertemiz haline..

    artık hep eksik :http://www.youtube.com/wa...v=Ry1U2Py8oqQ&ob=av3e

    yağmur ağlıyor :http://www.youtube.com/wa...v=gvlVbslnp5k&ob=av2e

    öyle bir iç dökmek istedim sözlüğe. zaten son entry bu girdiğim. daha da bişey yazmak istemiyorum.

    "ben sana gülüm demem, gülün ömrü az olur." kıyamadım gülüm demeye aşkyüzlü yare. ömrün uzun olsun, birlikte geçen kısa zamanımıza inat.

    bir aşka yetecek kadar ve anımsatacak kadar sebebsiz bi ölümü, acılarımız ve kafiyelerimiz var. işte hepsi bu kadar...
    7 ...