bilirsiniz ki insanlar iki şeyden meydana gelmiştir. biri ''ruh'', diğeri ise ''ceset''tir. bunlar beraber oldukça yeryüzünde yaşama imkânı olur. ruh bedenden ayrılınca, bedenin iç bir değeri kalmaz. ruhsuz ceset kokmaya başlar; hele sıcak mevsimde ve sıcak yerlerde bu daha çabuk meydana gelir... ruhsuz ceset bekletilmeden toprağa verilir. bekletilecek olsa da , soğuk serin yerde bekletilir.
insan ruhuyla insandır. o, ölmez. bedenimiz ruhumuz için bir binek olarak yaratılmıştır. böylece dünya seyehatini yapmaya devam ediyoruz. seyehat bitince attan inildiği gibi ruhumuz da beden atından iner bedende topraktan yaratılmıştı, tekrar aslında rücu etmek üzere toprağa girer.
biz öldükten sonra, ister ciğerpâreleri olduğumuz anne ve babalarımız, ister yemeyip yedirdiğimiz kendi öz yavrularımız olsun, bizi kendi elleri ile bir an öncetoprağa gömmek için yarışırlar!...
dünyada yaşadığımız sürece ruhumuz, bedenimizin içinde beraberdirler. o halde ikisine de önem vermeliyiz. ikisinin de gıdaya ihtiyacı vardır. gıdalarını temin etmeliyiz.
bedenimizin gıdasını ihmâl etmiyoruz, acıktıkça yemek yiyoruz, hem de imkânlarımız nispetinde en güzel ve en lezzetli gıdalarla besleniyoruz. hayret edilecek şeydir; kendimizi aç bırakıyoruz ama atımızı doyuruyoruz! akıllı olan adam hem kendini, hem de atını doyurur.
itiraf edelim ki; vücudumuza verdiğimiz önemi, ruhumuzdan esirgiyoruz. bundan dolayıdır ki huzur ve mutluluk da bulmakta zorlanıyoruz. tek kanatlı kuşu uçurmaya çalışıyoruz ama uçuramıyoruz, uçuramayız da!... ruhumuzun gıdası, yüce rabbimizi tanıyıp, ona bağlanmak, emirlerini yapıp haramlardan sakınmaktır...