amerikalı yazar horace mccoy'un 1930 amerikasını anlattığı ''atları da vururlar eseri'' tamda 1990 senesi türkiye panoramasına denk düşen bir izlekte yol alıyor. New York borsasının çöküşüyle başlayan ve tüm dünyaya yayılan büyük krizin ürünü Atları da Vururlar. Romanın kahramanları Gloria'yla Robert ekonomik olarak dibe vurmuş kitleye mensub iki danscıdır. Ekonomik çıkmazdan kendilerini çıkarabilecekleri tek umut huzumeleri o donemde amerikayı pıtrak gibi saran yüzlerce çiftin gün boyu durmaksızın pistte dans ettiği, final yarışlarında sonuncu gelenin elendiği dans maratonlardır. yarışma süresince bedava yemek, konaklama, giyecek gibi zorunlu gereksinimleri 'bedava'dan karşılandığı için insanlar kıyamet gibi akın etmektedir dans maratonlarına . Kahramanlarımız Gloria'yla Robert, 1500 dolar ödüllü maraton için girdikleri pist, yatakhane, yemekhane her şeyin bir arada olduğu hangardan tam 879 saat sonra, yani 38. günde dışarı çıkarlar. içlerinde ne bir umut, ne de en küçük bir hayal kırıntısı... Hepsi tükenip gitmiştir. Yeni bir umutla, hamleyle girdikleri yarıştan çıktıklarında en baştaki gerçekliğe dönmüşlerdir: Hiç bir şeydir onlar ve hiç kimsedirler..
Bizim serüvenimizde 1990 larda hiçbir şey olan kitlelerin, birer birer medya onune teşrif edilmesiyle başlamakta. Özal politikalarıyla beraber batı tarzı tuketim kalıplarını öğrenmeye başlayan bir ulkede, basınımız evrim geciriyor ve yeni aristokrat bir sınıfı bizlere armağan ediyordu. 1990 yılının başında bu değişimi ilk gercekleştiren sabah grubuna bağlı ''Free '' dergisi yayın yönetmeni mehmet yılmaz bizlere yeni dönemin kodlarını şu satırlarıyla ifade ediyordu '' Büyük kentlerde oturan, giyimde marka meraklısı ve harclıklarının buyuk bölümünü tuketime harcayan genc kızlar ''... ve dönemimizin ruhuna uygun dergiler piyasaya birer birer teşrif etmeye başladılar; hey girl, genc kadın, kapris, rapsodi..Hepsinin zihnimize sunduğu tek gerceklik ''tuketim ve çılgınlık ''..
Yeni dönemimiz ezilen kitlelere basın aracılığıyla gusto, style, keyif, eğlence vaat etmekteydi. Sabah genel yayın müdürü zafer mutlu bu durumu '' şimdi insanlar okuyor, çünkü özeniyor. O lokantada hiç yemeyecek olsa bile, öyle bir lokantanın var olduğunu öğrenmek istiyor.'' diyerek açıklıyordu. Medyamız her renkten bir figuru kendi sayfalarına alarak, suya trit konuları buyuk bir heyecan heyulasında ezilen kitlelerin karnı guruldayan midelerine vitamin hapı niyetine ambalajlayıp sunuyordu kısaca.
Kısa zaman sonra kentli kadınları fazlasıyla amerikadan esen '' bridget jones '' ruzgarı ile keşfeden medyamız, sayfalarını yerli '' jones '' lere acarak, yalnız yaşayan kentli ve eğitimli kadınları da ava çıkıyordu.
Bunun ilk başarılı denemeleri radikal gazetesinde elif in gunluğu, milliyet pazar da ışıltılı bir manhattan görüntüsünün fonda yer aldığı '' kent ve seks '' başlıklı sutunun yazarı banu içöz, yeni binyılda ise zeyneb K oluşturmaktaydı. Medyamızın guzide sosyal denge uzmanı gazetesi hurriyet ise bu furyaya Ayşe Arman la yol almaktaydı.
A.A ile yukselen degerleri, gökdelen yapabilmenin en kestirme yolu başarı ile inşa ediliyordu...
Siz; A.A da, her an sevişmeye hazır enerji ile hayatı yaşayan tutku , her an her şey yapabilecek kadar yaşamla bağını çekmiş bir bağımsızlık timsali, yaşamın gusto bilirkişisi, tüm külfetlerin birer zevke dönüşecek kadar eğlenceli parodisi, mahremliğin deliş deşik edildiği yatak örtüsü spermliği, anneliği öğreneceğiniz bir gayya kuyusu, sevgili tutmanın belagat sanatı, gezme görme anlatma idrakının mushafılığını gözlemleyebilirsiniz...
ağzı uyuşmuş kitlelerin görgusuz hayatlarına lanet okunan satırlarda '' gemi buyukluğundeki yataklarının '' dubai topraklarına ulaşımını takip edebilirsiniz.
Çıldırmış, ezilmiş ,ruhları delik deşik, aç ve sefil kitlelerle kuşatılmış bir coğrafya da havuzunuzu, evinizi, yatak odanızı sınır tanımadan aktarabilirsiniz.
Cesur, cevval bir apoletin kollarınıza nişangah olarak damgalanması özel hayatın sırlarını ifşa ile eş değerken, aynı mesleği paylaşan meslektaşlarının gözaltında gördükleri işkenceler ise cesaretin ne demek olduğunu akılda yer tutturacak kaalde değildir. Kendine ayrılan satırlarda yaşamın parlak neonlarını,gözlerimizi kamaştırarak kör edecek kadar yoğun üzerimize çeviriyor. aklımızı elimize verdi,dumur bir vaziyette çıkmaz sokağa sapmış yığınlar olduk çıktık. uzerimize basıp çıktığı kulelelerde şuh kahkalarının utanmaz yankıları siniyor kulaklarımıza, yediği yemekleri, içtiği içkileri, gezdiği mekanları, doğdurduğu çoçuğunun günlüğünü okutacak kadar düşürdü bizi. bir gün köşesinde hayata umutsuz bizim gibi bakan tek bir satır okuyalım, bir gün köşesinde yaşama karşı çektiği herhangi bir sıkıntının çilesini okuyalım bulamayız..Kendi kızının üzüntüsünü içimize dert olarak koyarken, su birikintisin de ölen çoçukların ''cahil'' ebeveynlerine sövecek duyarlılığa eriştik.
New York un sayfiyesi Long ısland kumsallarının kumlarını ezbere bilecek kadar dunyayı tanıyan kitleler olduk çıktık sayesinde. Dubai semalarındaki uçak rotası olan zihnimiz bol keseden hulyalı duşlerle oyalana dursun, milyonların açlığı ve sefaleti sokaklarımızda bizim üzerimizde karabasanlaşmakta..
Ne diyelim; hiç bir şey olanların, bir şey olmasına da tanıktır da hayat.. Bir an gelir kilidinde kırılır anahtar... cesaretin sınanacağı mahremlik örtuleri sıyrılınca bedenden, kalorisi göbekte birikmişlerin karabasanı, öfkesi kininde birikmiş olanlardır..