manastırlı hilmi bey e mektuplar

entry9 galeri video1
    5.
  1. edip cansever'in acayip çarpan nehir şiiri. ilk okunulduğunda güzelliği hissediliyor, ancak yüreğe bilinmeyen bir sıkıntı gibi de yerleşiyor. okunduğu gece o sıkıntıyla yüzleşince, ertesi gün tekrar ve tekrar okumalarda şiir, bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor. gerçekten acayip ve tarifi imkansız bir ruh çözümlemesi yaşatan; tuhaf, esrarengiz, usul usul çarpan özel bir sanat eseri...

    sanat böyle bir şey işte!

    çölünden koparılmış kaktüs notu*: kaktüsler tropikal iklimlerde de yaşar, hem de rengarenk olurlar*...

    jordi savall duygulara tercüman olsun:

    &feature=share

    --spoiler--
    işte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
    işte şu begonya, işte yalnızlık
    işte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
    işte yok oluşumdan doğan kent
    hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız
    --spoiler--

    --spoiler--
    salondaki büyük saati sattım
    saatin ölçebileceği
    herhangi bir zaman parçası yok
    --spoiler--

    --spoiler--
    suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
    günler -seni anımsadığım zaman-
    --spoiler--

    --spoiler--
    evet evet, yanılmıyorum ben
    bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim
    doğrusu ya
    yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor
    --spoiler--

    --spoiler--
    yeni koparılmış bir demet karanfilim ben
    saçlarını soğuk ve uzun.
    ne diyordum? yağmurlar, evet
    üşümüyorum ürperiyorum sadece
    biçimini zorlayan bir kedi gibi
    --spoiler--

    2.

    --spoiler--
    susmanın su kenarındayız bugün
    ne kadar sevgiyle konuşsak -konuşuyoruz da-
    korkuyoruz gözgöze gelince hilmi bey
    korkuyoruz
    sanki gözler rakiptir de birbirine -öyle değil mi-
    ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz
    bir yokuştan bir yokuşa sürekli
    - nereye?
    - bilmem ki

    --spoiler--

    --spoiler--
    ne tuhaf
    demin de aşağıdan bir bando geçti
    sormak isterdim sana
    bir bando şefinin hüznü nedir hilmi bey
    bir bando şefinin uykusu
    nasıl bir uykudur ki hilmi bey
    ne kötü
    elimde bir çiçekle yaz geçti.
    --spoiler--

    --spoiler--
    ve akşam
    akşam ki sallanacak hamağını buldu
    buluyor
    sular menekşelendi hilmi bey
    --spoiler--

    3.
    --spoiler--
    ağaççileği gibi durduğu yerde bir ezinti
    piyano tuşları -tek tek bakıldığında-
    çarçabuk bir göz atıldığında aynntısız -beyaz-
    yıllar
    seniha
    gözlerinin altı uzun menekşe.
    --spoiler--

    --spoiler--
    akşama dek
    hüzünler acılaşıyor hilmi bey
    geceler katı ve parlak
    - ansızın yere düşen
    laciverdi bir kestane sesi-
    acılar da acılaşıyor gittikçe
    --spoiler--

    --spoiler--
    seni sevdiğimi unutmuşum hilmi bey
    seni de unutmak istiyorum artık
    unutmak! ama nasıl
    --spoiler--

    --spoiler--
    ama ben
    kaçarak yaklaşıyorum her görünmeye
    uzaktan uzağa gözgözeyim
    uzaktan uzağa öpüşüyorum
    uzaklarda biriyle sevişiyorum
    erkeğe benzer yalnız bir dişiyim ben
    evet evet öyleyim
    hiç değilse öyle olmalıyım
    her neyse..
    --spoiler--

    4.*
    --spoiler--
    yeni bir renk buldum bugün, suyun akışı rengi
    oyuğumdan çıktım
    çıkmamı duydum
    bir süre yürüdüm yürüdüm
    hiç kimsenin ağzını dayayıp da
    suyunu içmediği bir çeşme gibi durdum
    durdum ki
    önce bir elektrik mavisi çöktü içime
    sanki bir suya anlatıldım da bilinemedim
    ben
    benzersiz bir geyiği okşar gibi
    sevgisizliği okşayıp geçtim
    yol boyunca insanların
    uzak yakınlığını
    okşayıp geçtim
    --spoiler--

    --spoiler--
    bazı belirtiler bazı belirtilerle buluşunca
    sözleşiyor kafasında insanın:
    bu çocuk beni hiç sevmedi
    sevmeyecek.
    kim kimi sevdi? kim kimle yaşıyor ki?
    bezik oynuyoruz, rakı içiyoruz
    ve konuşmuyoruz gerekmedikçe
    arada mektup yazıyorum sana
    ah, olmayan sana. hiç olmadın ki
    bunu kendime, cemile'ye söylüyoruz.
    bitti yalnızlıklar, bir büyük yalnızlık var artık
    iki kaktüs gibiyiz cemal'le ben
    kendi çöllerimizden koparılmış.

    --spoiler--

    gönüliçi; ruhözü eki:ve nostaljik, kavruk bir özlemle değil; hayatın rengi, yaşamın coşkusu; meraklı, masum, önyargılarla kirletilmemiş, korkularla ürkekleştirilmemiş, duru, çocuk ruh için. şahane serseri'deki çocuklar gibi sevebilmek için herşeyi...

    çok güzel...

    --spoiler--
    gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
    hiçbir yere gitmiyor.
    --spoiler--
    0 ...