Atay'ın kişilerinin bugün bize en yakın gelen özelliklerinden biri, hayat
karşısında beceriksiz, "hayatın acemisi" olmaları. Tutunamayanlar'da Selim
Işık, Tehlikeli Oyunlar'da Hikmet Benol, düşünmekten yaşamaya fırsat
bulamamış, "hayat bilgisi"nden yoksun, bu yüzden de zihinlerindeki doğrularla
birlikte evde kalmış, çocuk kalmış kişilerdir. Herşey çok önceden belirlenmiş
gibidir: "Kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi" Selim
çocukken ne futbol takımına girebilmiş, ne sınıf mümessili olabilmiş, ne
korkularını yenip çocukluk aşkının peşinden dut ağacına çıkabilmiş, ne de
büyüdükten sonra,kötü yaşarım korkusuyla hayata dahil olabilmiştir. Hikmet'in
içindeki çocuk da, "yaşamadığı için büyümemiş"tir. O da Selim gibi düşünmenin
kurbanı gibidir: Erkeklerin pijama ve terlikle dolaştığı, duvarlarına takvim
asılan evleri gülünç bulduğu için kendine bir hayat kuramamış, sahte olurum ya
da kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamamış, bir kere böyle düşündüğü için başka
türlü düşünememiş, sırf öyle söylediği için bütün hayatını "kelimeler uğruna"
harcamıştır. içlerinden bir tek "eyyamgüder" Turgut Özben beceriklidir:
Duraklara en kısa yollardan çıkabilir, dolmuşa herkesten önce binebilir; erken
yaşta, öğretmenin gözüne girebilmeninin bağırarak şiir okumaktan geçtiğini
keşfeder; ama o da bu beceresini, "hayat pasosu"nu Selim'i anlamaya çalıştıkça
kaybedecek, bir "deliler treni"nde bir istasyondan diğerine dolaşmayı
seçecektir. O halde bir kader birliğinden söz edilebilir: Bilinç insan
hayatın dışına itecek; beceriksiz, tutuk, acemi ve işlevsiz kılacaktır.(bkz: http://www.soruisaretleri...min-delisi-oguz-atay.html)