o günkü whiskas olayını biri duyacak olsa, delikanlılık falan kalmaz bende...ama sen yanlış anlama, whiskas yediğim için bozulmadı delikanlılık, o yaşlı kadının elinden yemek yediğim için, daha doğrusu sözümün arkasında durmadığım için,yani insana olan nefretimin tersini yaptığım için. şimdi beni korkutan,o kadının beslediği kedilerden birinin gelip buralarda ötmesi,o zaman ben çöplükte milletin yüzüne nasıl bakarım? gerçi oradakilerden biri delikanlı çocuktu yaptırmaz öyle şey...
günlük, dikkat ettim de günlerdir o yediğim whiskas dışında doğru dürüst birşey yemiyorum, çöplük bu sefer harbici bebek beziyle dolu...ekmek kabuğu yok, balık kılçığı yok, tavuk kemiği yok! anlayacağın tam anlamıyla aç sokak kedisi olduk. şeytan dürttü birkaç kere, tekrar git o kadının evine diye ama...yapamam. o an kafamın üstünde bir ampül belirdi. ben veya herkes,neden fare yemiyorduk? nerede kaldı bizim kedilik güdülerimiz, avcılığımız? değil mi ama?bu meseleyi derhal faikve kemal'e açtım. onlar da bana katıldıklarını söylediler. tamam, katılmışlardı bana ama ortada yiyecek fare yoktu. onu da gidip o kadından isteyecek halimiz de yoktu. e biz kediyiz,lağıma da girmeyiz. o zaman tarla faresi bulamayacağımıza göre bir eve girip ev faresi bulmalıydık. ev fareleri nerede kolay bulunurdu? eski evlerde, terk edilmiş evlerde... bu tarz ev nerede var diye düşünürken, faik köşedeki eski camları kırık evden bahsetti, dediğine göre orada yaşayanlar vardı ama nadiren eve uğruyorlardı. onlaro eve nadiren uğruyorlarsa bize hem besin sağlayacak bir yer hem de barınak olacak bir yerdi orası. hepimiz üçümüz de birbirimize bakıp gülümsedik. hiç vakit kaybetmeden eve gittik.
kırık olan camların birinden içeri atladık. ev gerçekten bizim kaldığımız çöplük kadar pisti. etrafta bol miktarda eşya vardı ama burada yaşayanlar gerçekten insan olamazdı. örümcek ağlarından sıyrıla sıyrıla tüm evi dolaştık, duvar köşelerinden birini kokladım, evet; burada fare vardı demeye kalmadan faik işe koyulmuştu bile, bir fareyi yakalamış pençeleriyle sıkıştırmıştı köşeye. oldukça da büyük bir fareydi. biz de arkadaşımıza yardım edip fareyi bir güzel öldürdük,mideye indirdik. tam ev kedisi gibiydik. yemeğin üstüne ağırlık çökmüştü. bir de soba olsa şurada keyfimize diyecek yoktu.
bir anda tıkırtılarla uyandık. evin sahipleri gelmişlerdi, salona daldılar anında ve bizi gördüler. bu sefer kesinlikle söyleyebilirim ki insanlardan nefret eden ama hiç korkmayan ben, fena korkuyordum. çünkü bu insanlar insan gibi değildi. siyahlar içindelerdi, yüzlerinde sayısız metal takı, bileklerinde dikenli bilezikler, bellerinde de kocaman zincirler vardı. iki kız iki erkektiler. "hadi kurban edelim" dediler. neyi kurban edeceklerini az buçuk anlamıştım ama kime kurban edeceklerdi. koşarken de bir yandan "şeeeeytaaan" "sataaaaaaaaaan" "hueerggh" diye bağırıyorlardı. kemal, bunların satanist olduklarını söyledi. ben aptallaşmıştım, koşarken bile satanistin ne olduğunu öğrenme çabası içindeydim. o anda faik 'in çığlığını duyduk, satanistlerden biri bunu yakalamıştı ama o hakkından gelmişti satanistin. yüzünü tırmık içinde bıraktı. yorulmuştum ama artık, gücüm kalmadı demeye kalmadan kemal kendini sağlam camlardan birine attı, cam çatlak olduğu için kırıldı ve faik ve ben de atladık oradan aşağıya.
gerçekten macera dolu bir gündü,günlük, bundan sonrasını yazmaya gücüm yetmiyor. bu arada o whiskaslara herhalde fare eti koyuyorlar,bunu hissettim...