korkmuş bir insanın yutkunuşunu, okuyucuya anlatırken ne kadar gerçekçi olabilirsiniz;
"...ağzında yuvarladığı tükrüğünü, kupkuru boğazından aşağı salıp yutkunurken, duyulur bir sesle yukarı aşağı gidip geldi adem elması..."
ve korku dolu bir kaçışın öyküsünü yazarken okuyucuyu ne denli etkileyebilirsiniz;
"...karanlıkta tir tir titreyen mansur, ne ağlayabiliyor, ne haykırabiliyor, ne de takır takır birbirine vuran dişlerini durdurabiliyordu. hiçbir şey göremediği, gömülüp kaldığı karanlığın ortasında, yapayalnız ve çaresizdi. sağ elini göğsünden ayırmaksızın, sol elini karanlığa uzatıp önünü yoklamak isterken, kıllı, sıcak bir şeye dokunduğunu fark etmeye kalmadan, yüzünde hırıltılı bir nefes duydu. o dakikada hiç düşünmeden arkasını dönüp, titreyen bacaklarına aniden yüklenen bir heyecanla koşmaya başladı mansur.
nereye gittiğini bilmeden, bastığı yerleri hiç görmeden, tamamen hislerine ve ezberine güvenerek, o ana kadarki ömrünü geçirdiği yolların zifiri karanlığında, ensesinde sıcak bir nefes, ve kulaklarının içinde giderek artan, hırıltıya benzer yankı yankı bir uğultuyla, akıp gidiyordu..."
amatörlüğü aşıp profesyonelliğe adım atıldığını kanıtlayan çok başarılı tasvirler. hatta, denilebilir ki kusursuza yakın tasvirlerin şekillendirdiği bir kır efsanesi. insan beyninin, korkunun etkisiyle yarattığı ve derinleştirdiği hayal dünyasında hortlaklar ve umacıların insanlarla dansı.
bir an için, karikatürist galip tekin'in resimli hikayelerine yazılmış bir senaryo izlenimi veren gayya dan gelen aynı zamanda, bir hikayede, kişi, mekan ve olay tasvirlerinin nasıl olması gerektiği konusunda da önemli ipuçları veriyor.
bir önemli detay da kentli dilinde sıkça kullanılmayan ancak, anadolu insanı'nın günlük konuşma dilinde sürekli kullandığı sözcük ve deyimlere yer vererek, kullanımlarını teşvik etmesi ki;