çok önemli not: bu entry şahsıma ait değildir ve fakyü dergisi oluşumunu destekleyen, sözlüğün hanımefendi yazarlarında bir tarafından yazılmıştır. ilerleyen sayılarda kendi mahlasıyla da aramızda olacaktır.
bu sefer herzamankinden daha da geç kalmıştı adam. biraz öfkelendi ve gözlerini kitabının satırlarına
yeniden devirdi.
aradan çok da uzun olmayan bir zaman geçtiğinde kapı kilidine acemice anahtar sokulmaya çalışıldığını duydu.
kitabını bir yana koyup hızlıca kalktı yerinden. seri adımlarla kapıya yönelip, kapı dürbününden baktı. nihayet gelebilmişti adam.
ritüel haline getirdikleri erkek erkeğe aylık meyhane gecesinin bu ayki ayağı da son bulmuştu. belli ki bu sefer biraz fazla kaçırmıştı. kapı sürgüsünü çekip, kilidi açmasıyla kadının üzerine abandı adam.
rakı kokan nefesiyle durmadan öpüyordu kadını. adamın nefesindeki anason kokusu kadını rahatsız etmemişti bu kez, aksine hoşuna bile gitmişti.
dudaklarını adamdan kurtardı, bir eliyle adamı tutmaya çalışırken, diğer eliyle uzanarak kapıyı kapattı. adamı taşımaya
çalışarak, ağır adımlarla ve çokça sendeleyerek koltuğa kadar gelebilmişlerdi...
kalkarken koltuğa bıraktığı kitabın yanına oturttu adamı. odaya ağır bir anason kokusu hakim olmuştu. her ay bir gece düzenli olarak hakimiyetini ilan ederdi odada bu koku ve belki de odayı sıradanlığından kurtaran nadir zamanlarda hep bu hakimiyet gecelerinde olurdu.
"ne kadar çok içmişsin..." dedi kadın.
bunun üzerine kadını kolundan tuttuğu gibi yanına çekti adam sertçe. kadın koltuğa oturduğunda kitabının üzerine oturduğunu hissetti, ancak umursamadı.
bu şehvet dolu hareketin ardından olabilecekleri düşledi zihninde kısacık zaman birimlerinde.
düşlerine dalmışken kadın, kazağının bir çırpıda çıkarılmış olduğunu hafif titremeyle hissettiğinde şimdiki zamana uyandı.
adam, kadının kulağına dudaklarını dayamış "seni seviyorum, seni çok seviyorum" diye tekrarlarken bir yandan da öpüyordu.
adam kadınının nelerden hoşlandığını unutmayacak kadar kendindeydi. bu farkedişle birlikte kusursuz saatlerin başlamak
üzere olduğunu anladı kadın. adam bir eliyle kadının saçlarını arkadan tutup hafifçe çekerken, diğer eliyle de kadının
sütyenini çözmeye çalışıyordu.
daha o gün, bir arkadaşının yazdığı yazıyı okumuştu kadın; tek elle sütyen açmaya çalışmakla
ilgili... her nedense pek çok erkeğin asla beceremediği bir şey olduğu kanısına da arkadaşının bu yazısıyla kanaat getirmişti.
yine tek eliyle açamamıştı adam, kadın ince bir kahkaha attı. hafifçe itti adamı ve sütyeninin kopçalarını ustaca çözdü.
odanın havası yarı çıplak tenini okşuyordu, irkildi kadın. bu kez kadın adamın üzerine bıraktı kendini, bir eliyle adamı soymaya çalışırken...
o koltuk üzerinde ne kadar zaman geçti, ne kadar süre o koltukta kaldıktan sonra yatak odasına geçtiler her ikiside
bilmiyordu. kadının bildiği tek şey; uzun, ıslak ve çok sıcak geçen saatlerin ardından her hücresinin çığlık yankılarıyla
mutfakta krep yapıyor olduğuydu. düşlediğinden de iyi bir geceydi. gülümsedi...