egenin şirin ili uşakta yatılı okul yıllarında badem gözlü bir kızla tanışmayla başlayan hikaye, yine badem gözlü kızın yaz tatili olarak Bodrum'u gitmesiyle devam eden bir aşk hikayesine dönüşmüştü. çünkü ben uşakta kalamazdım. en kısa zamanda bodruma gidip iş bulmam gerekiyor haliyle ilişkinin devam etmesi gerekiyordu.
2002... hikaye Muğla-bodrum otogarında gelişir. sezon bitmiştir ve Sinop'a dönmek için hazırlıklar yapmaya başlamıştım. yaşanan son günlerin hüznü üstüme çökmüş olmalı ki; her fırsatını bulduğumda ağlamaklı, biraz da isyankar bir ruh haline bürünmüştüm. kız arkadaşıma telefonda otogarda buluşalım derken bunun son görüşmemiz olacağını düşünüyor olmak beni tarifi mümkün olmayan tuhaf hislere sevk ediyordu. nihayetinde otogar da buluşup otobüsü kalkış saatini beklerken birbirimize söylenmesi gereken son sözleri söyleyip, yaşanmış olan kırgınlıkları, en güzel anların bir etüdünü yapıyor, gururun ilişkiden daha önemli olduğu anların itiraflarını paylaşıyorduk. ''aslında ben seni ilk gördüğüm anda sevmiştim'' cevaben ''seni yeğeninle gördüğümde onu erkek arkadaşın sanmıştım ve çok sinirlenmiştim'' dediğimi çok iyi hatırlıyorum ve ikimizde keyifli bir şekilde gülmeye başlıyorduk. masumiyetin en güçlü olduğu anlarda son dakikalarımızı otogarın arkasındaki duvarın dibinde öpüşmekle geçiriyor, caddeden geçen turistlerin ''okey'' anlamındaki işaretlerine hafif tebessümümle karşılık veriyordum. zaman yaklaştı diyerek oturduğumuz yerden doğruluyor, üstümüz düzeltiyor yerden kıyafetlerimize bulaşmış olan çekirdek kırıntılarını temizliyorduk.
Ve o lanet olası muavin ''yerde yolcu kalmasın'' bağırmaya başladığında bundan sonraki zamanın çok keyifli olmayacağının bilincindeydim artık.
+ bir ay sonra geleceğim uşağa üzülme bu kadar.
- hayır ya gitmeni istemiyorum.
+ ama konuştuk bunları badem gözlüm. annem ve babam ayrılacaklar gitmem gerekiyor.
- gidersen ne değişecek ki, kendin söylemedin mi ben hiçbir şeyi değiştiremem diye.
+ sen olsan nasıl davranırdın.
- (derin bir iç çekişten sonra) o zaman ''beni de götür'' ben de geleceğim.
+ hayır zaten ailen izin vermiyor bu ilişkiye, söz veriyorum 1 ay sonra uşaktayım. çok çabuk geçecek.
- tamam arayacağım.
+ tamam seni seviyorum
- bende.
bunlar konuşulurken badem gözlü ağlamaklı ben ise erkekliğin verdiği gururla kendimi frenler bir biçimdeyim, ta ki otobüs kalkana kadar.
ertesi sabah sinoptaydım. kız arkadaşımı aklımın bir köşesine alıp ailemi '' ayrılık'' konusunda olumlu karar vermeleri için ikna etmenin formüllerini düşünüyordum ki nihayetinde başarılı oldum. ayrılığın 15 günlerinde falan kafa dinlemek için köye gittim. yalnızdım ve istediğim kadar badem gözlüyle konuşacak, ve ailemin durumundan da haberdar edecektim.
uşağa dönmeme 10-9 gün kala annem köye benim yanıma gelmişti. hem temizlik yapacak hem de bana yemek yapıp ertesi sabah şehre dönecekti. annemle yer sofrasında yemek yerken telefon çaldı, badem gözlüydü arayan;
+ alo.
- nasılsın( şaşırmıştım. ciddiydi badem gözlü.nasılsını ilk kez kullanıyordu)
+ iyiyim. bir sorun mu var.
- ayrılmak istiyorum.
+ konuşalım( odada annem olduğu için ben diğer odadaki paralel geçtim)
- tamam.
+ anne ben telefonu açtığımda sana sesleneceğim telefonu kapat olur mu.
* seslen ben kapatırım.
+ alo. ne oldu da böyle bir karar verdin. ne değişti. 10 gün sonra ordayım. yüz yüze görüşssek bu konuyu olmaz mı.
- hayır ben kararlıyım ayrılmak istiyorum
+( şok olduğum için fazla konuşmanın bir yararı olmayacağını düşündüm ve) tamam sen bilirsin dedim ve telefonu kapattım.
bir-iki dakika odada ağladıktan sonra odaya annemim yanına döndüğümde hiçbir şey belli etmemek için kararlıydım. fakat annem de ağlıyordu. ne oldu diye sorduğumda ben sizi dinledim dedi.
son söz: arada mesafe olduğunda aşk yarısı yenmiş elmaya benzer. elmayı ısırır masanın üstüne koyarsın. ertesi gün o elmaya baktığında ısırıdığın yer kahverengi olmaya yüz tutmuştur ve hiçbir zaman o elma eskisi kadar güzel ve göz kamaştırıcı olamayacaktır.