--spoiler--
"ahlak bireysel etik toplumsaldır." diyordu bir vatandaş geçenlerde tv'de. dogville sakinlerinin toplumsal etik dışılığı ve bireysel ahlaksızlığı, insan doğasının zaaflarını genele yansıtır. aslında filmdeki her karakterde ayrı bir -izm akımının temsilcisini görebilirsiniz dikkatli şekilde tekrar izlerseniz.
greece'in acılarına çözüm bulmaya çalışırken, kendi toplumsal konumunu ve kibirini amacından üstün tutan filozof tom karakteri, sürekli, "insanlar acı çekiyor, insanlar ölmemeli" diyip evinde çiçekli pijaması ile çözümler üretmeye çalışan sik kafalı bir hümanist olabilir örneğin. bu insanlar genelde solcu oluyor ve "x baba keşke ölmeseydi ne de güzel yazardı x baba" edebi akımı sayesinde memeye kavuşuyor bildiğimiz gibi. başka bi halt yaptıklarını görmedim.
oysa aynı toplum, a clockwork orange'da da şiddetin ve insani güdülerin gerekliliği ve önlenemeyeceği sadece boyut değiştireceği konusunda bizi uyarmıştı. alex delarge'ı kendi normlarına çekmeye uğraşan toplum, ona, kendilerine tezat şekilde işkenceler yapmıştı. film sosyal eleştiri değil tamamen bireysel zaaf üzerineydi. dogville izlerken de aynı nedenden finalde orgazm olabildim pek tabii.
çünkü kurduğumuz uygarlığı, birbirimizin kanını içerek bu noktaya getirdik. çünkü şiddet doğamızda var. çünkü intikam almayı seviyoruz. çünkü şu an karnımız çok acıksa, bir çölün ortasında olsak ve yemek ile aramızda hiç bir cezai müeyyide olmadığını bilsek o canlıyı orada parçalayıp yeriz ve dişlerimizi karıştırırken pişman oluruz. ya da olmayız.
sorun, bu olayın teknik olarak mümkün olması. sorun, gerekli şartlar sağlandığında her insanın, 3. sayfada okuyup şaşırdığı manyak psikopatların öfkesine erişebileceği gerçeği.
heh, lars von trier de faşistmiş zaten. buyur buradan yak. ekşi'den kaçtık burda da tatlı su hümanistleri ve sararmış sakallı solcular aynen devam ediyor heralde amk. lan bi bitmediniz.
lars von trier faşist olmaktan kurtulmak için bdp'ye katılıp tilililili der artık her mitingde. böylece her şey rayına oturur.
ılık götlü asker kaçağı hümanistlerin ve 3500 beden jartiyer giyip elinde çakı ile gezen taksim travestilerinin sürekli istedikleri o hakları ve (özgürlük?) ortamını ellerine geçirdiğinde, birer greece olup intikam duygusu ile karşıt bir şiddet oluşturacağını keşfedin artık. bu bir zaaf. enteller buna oligarşik şiddet de diyebilir farketmez benim için valla.
insani duyguların en yücesi bu. nefretin sevgiden daha büyük olduğunu, çünkü sahtesinin olmayacağını facebook duvarlarınızdaki mevlana laflarından biliyor olmanız lazım artık. can yücel de demiş olabilir. hemen her lafı bu ikisi demiş zaten. nietzsche'de bik bik konuşmuş geri kalmamış. çok sağlam bi üçlü bunlar. tumblr'da nefis kız düşüyor alıntıları ile. ama konu bu değildi, pardon.
hitler'in "güçsüz olanın yaşamaya hakkı yoktur" savı kadar tehlikeli şekilde eleştirmiyorum iyimser insanları lakin güçlü olmak ve aynı zamanda gücü doğru kullanmanın imkansızlığını hala anlamamış olanları ve şiddetin tamamen elemine edilmesi gerektiğini savunanları, filmdeki elm sokağında sikebilirim hiç acımadan. o bohem kafanıza sıçsınlar.
aynaya bakıp, insanların bencilliklerinin boyutlarını görmek için pazar günü falan izleyebilirsiniz sakin kafayla. cumartesi izlemeyin havalar iyi, o gün içip gezilmeli bence.
--spoiler--