hüsn ü aşk

entry19 galeri
    9.
  1. özeti şöyledir;

    Araplarda beni mahabbet (sevgi oğulları) adlı bir kabile vardır. aynı gece içinde bu kabilenin ileri gelenlerinden birinin oğlu, diğerinin de bir kızı doğar. erkeğe "aşk" kıza da "hüsn" adını verip bunları birbirine nişanlarlar. bu iki çocuk okul çağına gelince "edeb" adlı bir okula başlayarak "monla-yı cünun" adlı bir hocadan ders okumaya başlarlar. hüsn ile aşkın aralarındaki aşk bu edeb metebine başlar. hüsn ara sıra aşkın halvetgah (tek başına dinlendiği yer)'ına gitmekte ; bazan da ikisi birlikte içinde "feyz" adlı bir havuz bulunan "mana" mesireye uğramaktadırlar. o bahçede "sühan" adında her şeyi bilen, anlayan bir mihmandar vardır. bu güzel günler çabuk geçiyor ve kabile mensuplarından "hayret" adlı biri, ikisinin buluşma ve görüşmelerine engel oluyor. görüşmeleri engellenen aşıklar sühanın aracılığıyla habrleşmeye başlıyorlar. aşkın "gayret" (1. kıskançlık, 2. çaba) adlı bir lalası, hüsnün de "ismet" (namus) adlı bir dayısı vardır. gayretin de cesaretlendirmesiyle aşk kabilenin ileri gidenlerine gidip hüsn!ü ister kabilede aşk'ın bu isteği alayla karşılanır ve isteğinin olabilmesi için "kalb" ülkesine gidip oradaki "kimya"yı getirmesi gerektiğini söyler. fakat kalb ülkesinin yolunda bin başlı rengarenk bir ejderhanın, bir ateş denizinin, bu denizden geçebilmek için mumdan yapılmış gemilerin, onun ötesinde bin yıllık "gam harabesi"nin "matem sarayı"nın, cinlerin, devlerin, kapkaranlık gecelerin, geçilmez çöllerin olduğunu da sözlerine ekler. aşk gayret'le birlikte yola çıkar. fakat daha ilk adımda son derece derin bir kuyuya düşerler. kuyuda bir cadı vardır. cadı aşk ile gayret'i iyice semirsinler de yiyeyim diye hapseder. fakat bu arada sühan yetişir ve kuyunun dininde üzerinde "ism-i a'zam" yazılı bir ip olduğunu, cinlerin bu ipten habersiz olduklarını, onu bulup kuyudan çıkmalarını söyler. bu yolla kuyudan kurtulan aşk ve gayret'in yolu bu kez de çok çetin bir kışın hüküm sürdüğü gam harabesi'ne uğrar. gam harabesi'ndeki yaşlı bir cadı aşk'a aşık olur. aşk cadının bu yoldaki isteklerini geri çevirince cadı onu çarmıha gerer. sühan burada da imdatlarına yetişerek aşk'a hüsn'den bir atla kılıç, gayret'e de iki kanat getirir. yine yola düşen aşk ile gayret, yolda cinlerle, gulyabanilerle savaşarak "ateş denizi"ne ulaşırlar., bu denizin kıyısında mumdan yapılmış gemiler vardır. cinler aşk ve gayret'e bu gemilere binerek "ateş denizi"ni aşmalarını teklif ederlerse de onlar bu teklifi kabul etmezler. at, bir semender gibi süzülerek ateş denizi'ni aşar. gayret'de hüsn'ün gönderdiği kanatlar sayesinde bu denizi uçarak geçer ve çin ülkesinin kıyılarına ulaşırlar. bu sırada sühan kırmızı gagalı bir dudukuşu şekline gelerek aşk'a çin padişahının "huşrüba" adlı bir kızı olduğunu, eğer bu kıza kapılırsa onu "zatussuver kal'ası"na hapsedeceğini söylerse de aşk, hüsn'e benzediğini sandığı "huşrüba"ya gönlünü kaptırır. huşrüba, sühan'nın dediği gibi hüsn'ü zatussuver kal'a"sına götürerek hapseder. kaleye girer girmez bu kalenin kapısı gözden kaybolur, silinir. gayret'le burada kalakalan aşk'ın imdadına yine sühan yetişir ve aşk2a kaleyi ateşe vermesini söyler. aşk'la gayret sühan'ın söylediğin, yaparak kurtulsalar da aşk artık perişan bir haldedir. sonunda kutlu bir sabah vakti sühan bir hekim kılığında gelerek aşk'ı kalb kalesi2ne götürür. bu arada gayret ortadan kaybolur. kalenin bir tarafı deniz bir tarafı karadır. her iki yanda da beşer kapı, her kapıda bekçiler vardır. farklı farklı elbiseler giymiş müjdeciler gelir. aşk sühan'la birlikte hüsn'ün sarayına gider. bu arada hayret, ismet, monla-yı cünun ve diğerleri gelir. bu arada mana mesiresi de görünür. bu arada sühan cadıyı öldürenin, yolları açanın, papağan şeklinde gelip öğüt verenin, hekim kılığında gelenin hep kendisi olduğunu söyler. sühan, aşk'a "sen yanlış bir yol tutmuşsun aşk hüsn'dür, hüsn'de aşk, birliğe ikilik sığmaz, bütün bu sıkıntılara yanlış yola gittiğin için uğradın" der. artık onlarla birlikte olan herkes geride kalır, hayret, aşk'ı alıp hüsn'e götürür, Gayb'ın yani vuslatın perdeleri açılır. vuslatı tarife ise gerek yoktur. (Gölpınarlı 1968: 32-33)
    1 ...