mübalağa bir hüznün son gölgesinde şimdi ellerin,
yine bastırılamamış tüm isyanlarım kanıyor ellerinde,
bir karanfilin göz yaşlarına yazmak isterdim sarhoşluğunu;
ve tüm göz yaşlarının mührüne adamak isterdim ketum yokluğunu...
bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga
uyanır uyanmaz ellerim aşk tüccarlarımı aramıştı. popolarının sağ ve sol lobları yalnızca şahsım tarafından ayrılmaya tasarlanmış, göğüs uçlarını kemirmekten aşındırdığım, dişlerinin her birini tornavidayla söküp yerine en pahalı implantlardan taktırdığım, sevişirken adeta kürek kemikleriyle beethoven'ın 9. senfoni çaldığım, zorla yalan söyletip ardından yalan söyledikleri için darp ettiğim aşk tüccarlarımın neden o sabah yanımda bulamadığımı üzülerek de olsa hatırlamıştım;
şehir dışında 7 yıldızlı bir otelin son derece fakir odasındaydım çünkü...
tatile çıkmış olduğumu bir gecede unutmuştum bile. tanrım kokaini biraz azaltmalıydım...
sıkıntıdan bulunduğum kattaki tüm odaları 1 haftalığına satın alıp klimalarını ve televizyonlarını sürekli açık bıraktırmıştım. halet-i ruhiyem hiç de iç açıcı görünmüyordu.
daha ilk günden bulanıma girip şirin pembe malikanemi özlemiştim bile. yine de tatilime ayak uydurabilmek adına odamdan dışarıya çıkarak lobiye inmeye karar vermiştim.
beni lobiye indiren asansöre bahşiş olarak 400 tl bıraktıktan sonra ağır adımlarla, bir o kadar da muhteris bir bakışla resepsiyona doğru yöneldim. üstümdeki bu karamsarlığı atmamın tek yolu erkek becermekti. ama şu ana kadar uygun kuyruk sokumundan baldırlarına dek yağsız bir hatla bezenmiş, sevgi yoluna ancak 3 bebek serçe parmağı sığabilecek derinlikte olan, sırtı yaratılırken tanrının fazladan çaba sergileyerek 45 derecelik açıyla göğüs kafesini saran bir tasarıma imza attığı, alt dudakları hiçbir erkek tarafından emilmemiş erkeklere henüz rastlamamıştım. resepsiyona vardığımda kızıl ordu'dan terhis edilmiş gibi duran seksi bir erkek resepsiyonist karşıladı beni.
- merhaba efendim?
+ merhaba, ben pembe tolga. az sonra sizi ve diğer tüm erkek personelleri sikeceğim.
- bir şikayetiniz mi vardı efendim?
yüzüne 5.000 tl çarpıp burnuna bir öpücük kondurdum.
şaşırtmıştı...
bir 10.000 tl de bilgisayarın üstüne bıraktıktan sonra artık niyetime vakıf olmuştu.
ağır adımlarla içeriye girip kapıyı kilitledim. korkudan gözlerime bakamıyordu... korkusuna bir son vermek adına usulca gırtlağını ısırdım. çok geçmeden de pantolonunu indirip pembe rüyayı içine empoze ettim. yaklaşık 35 dakika boyunca gülümseyerek becerdim o kaslı poposunu. ama işim bittikten sonra garip bir şey olmuştu;
mpt (minik pembe tolga) henüz uykuya geçmemişti. üstüne üstlük üzerimde inanılmaz bir gerginlik vardı. her nedense tatmin olmamıştım. şu an kahkahalar atıp ardından da ağlamam gerekiyordu. ama olmamıştı...
suratına bir 3.000 tl daha çarptıktan sonra sinirden ağzını burnunu kırdım.
resepsiyondan ayrılırken neden tatmin olamadığımı düşünüyordum. tanrım geç de olsa anlamıştım...
çünkü o resepsiyonist çocuktan ne yapsam da nefret edememiştim. çok yakışıklı ve bir o kadar içine empoze edilmesi için yaratılmış bir fiziği vardı. üstelik bana karşı koymamıştı bile...
nasıl böyle bir hata yaptığımı düşünürken bir anda kendime geldim. mpt alelade uyandırılmış, üstelik karnı yarım yamalak doyurulmuştu. bu başımıza büyük dertler açabilirdi.
"karın doyurmak" demişken hemen koşar adımlarla otelin restaurantına doğru yöneldim. artık izafi düşünecek durumda değildim.
mukadderatımda kim varsa onu becerecektim. ilk gördüğüm garsonun götünü sıkıp cebine 2.000 tl iliştirdim.
ama hayır, çok kuruydu...
hemen sağımdaki kominin kulağına tükürüp memelerini sıktım.
hayır bu da olmaz...
ve bir anda kifayetleri yırtan bir kıyametin arasında kendini gösteren o kudretli bedenin münhasır şehvetine sahip olan o şişman tanrıyla göz göze geldim. o nasıl bir memenin biyolojik tanımına nail bir göğüs, o nasıl bir izafiyet teorisini çürüten devasal nesnel bir göt, tanrım o nasıl çirkin bir adam...
elinde kepçesiyle hızlı adımlarla bana yaklaşıyordu. yaklaştı... yaklaştı ve yaklaştı;
- manyak mısın be adam!
+ merhaba ben pembe tolga.
- niye tükürüyorsun çocuğun kulağına herif?
bastım kahkahayı. artık kesinlikle aradığım adamı bulduğuma emindim. bu otelin şef aşçısıydı.
+ mutfakta görüşelim mi?
- iyi bakalım.
mutfağa girdiğimizde en az farklı ölçülerde 7-8 aşçıyla daha karşılaşmıştım. her ne kadar iç geçirsem de asıl hedefimi kaçırmamak adına hepsinin yüzüne 2.000'er tl çarpıp mutfaktan kovdum. şef aşçıyla artık baş başaydık...
elindeki kepçeyi yavaşça alıp yere bıraktım ve bir hışımla suratına 15.000 tl çarptım.
şaşırmış ve sinirlenmişti...
bir 5.000 tl daha çıkartıp hemen yanımdaki patates sosuna bandırmak suretiyle aşçının suratına sürdüm.
ve bir anda bıyıklarını yalamaya başladım. artık daha fazla dayanacak halim yoktu. aşçı karşı koymaya çalışsa da son 10.000 tl artık direncini kırmıştı. yavaşça önlüğünü sırtına doğru kaldırıp poposunun sağ ve sol lobunu elimle ayırmaya çalıştım.
bunu elimle gerçekleştirebilmem çok zordu. onlarca yıl birbirine kenetlenmiş yağlı lobları ayırmak göründüğü kadar da kolay değildi. hemen bir maşa edinip zor da olsa sevgi yolunu ayırarak ocağın üstündeki kızgın yağı bir anda döküverdim. çığlıklar atıyordu zavallı şişko. götü adeta yıllar sonra uyanışa geçmiş devasal bir yanar dağ gibi tütüyordu.
yerde kıvranırken son olarak göbeğine kaynar su döktüm. kısa bir süre sonra acıdan bayılmasının ardından pembe rüyayı içine usulca empoze etmeye çalışsam da başaramadım. şişkin ve devasal lobları kalesini koruyan surlar gibi işimi zorlaştırıyordu.
dakikalar sonra zor da olsa pembe rüyayı çeşitli araç gereçler yardımıyla içine empoze etmiştim.
tanrım ne de güzel beceriyordum... bir yandan beceriyor, diğer yandan da baygın şişkonun kafasına tencerelerle vurup tahribatlar bırakıyordum. mutluluk tesirli kahkahalarım bu soğuk ve metalsi mutfağın zemininden yankılanıp ruhumu taltif ediyordu.
1 saat 47 dakika sonra artık işimi görmüştüm. önümde göbeği kaynar suyla buruşmuş, götünün %57'si erimiş baygın bir şişko uzanıyordu. hatıra olarak kulak memesinden bir tutam yanıma alıp hızlı adımlarla mutfaktan ayrıldım. yolumu çeviren herkesin suratına 5.000'er tl çarpıp hızlıca uzaklaştım...
yine oluyordu işte...
lanet olsun önüne geçemiyordum!
saiki meçhul göz yaşlarım mütenasip bir şekilde süzülüyor yanaklarımdan.
koşarak uzaklaştım bu günahlar çatısından.
mübalağa bir hüznün son gölgesinde şimdi ellerin,
yine bastırılamamış tüm isyanlarım kanıyor ellerinde,
bir karanfilin göz yaşlarına yazmak isterdim sarhoşluğunu;
ve tüm göz yaşlarının mührüne adamak isterdim ketum yokluğunu...