letis

entry95 galeri video1
    42.
  1. (#15158940)

    bık bık bık bık yazarı.

    evet, madımak oteli'nin altına katliamdan sonra kebapçı açanlar da japon ateyizlerdi!

    hizbullah'la ilgili saçmalamalarına gelince;

    hizbullah; "allahın partisi" , "allah taraftarı".

    hizbullah (türkiye);

    4 Ocak günü Hizbullah davası sanıklarının TC yeni yasal düzenlemeleri (CMK’nın 102. maddesinin 31 Aralık 2010’da yürürlüğe girmesi) ile gerçekleşen tahliyeler, Türkiye’deki hukuk sistemi ile ilgili yeni bir tartışma yarattı. Bu arada 1990’lı yıllarda önce Irak sınırına yakın illerde, daha sonra istanbul-Mersin dâhil pek çok ilde adı sıkça duyulan Hizbullah örgütünün ne olduğu yeniden sorgulanmaya başlandı. Bu yazıda, Lübnan’da siyasi parti haline gelen Lübnan Hizbullah’ından ayrı ve “Hizbullah (Türkiye)” adı verilen örgüt hakkında bilgiler verilmeye çalışıldı.

    Hizbullah Örgütünün Ortaya Çıkışı

    1980’li yıllarda Diyarbakır’da Hüseyin Velioğlu’nun elebaşılığında “ilim” kitapevi, Fidan Güngör’ün başını çektiği “Menzil” kitapevi etrafında toplanan iki gruba yakın insanlar tarafından oluşturulan faaliyetler “Hizbullah” diye bilinen terör örgütünü ortaya çıkardı.

    Her ne kadar Lübnan’daki Hizbullah örgütü ile aynı adı paylaşıyor olsa da, aralarında herhangi bir bağlantı yoktur. Tek benzerlik ülkelerinde dini bir rejimi kurmak amacıdır. Ancak Lübnan’daki Hizbullah terör örgütü Şii inancına yönelik bir dini devlet yapısı oluşturmayı amaçlarken, Türkiye’deki Hizbullah örgütü Sünni bir devlet yapısını hedeflemektedir. Bu farklılığa rağmen örgüt, dünyadaki tüm islam hareketlerinin coğrafi ve kültürel özellikleri dışında benzer olduğunu söylemektedir.

    Örgütün ideolojisi, tıpkı iran’da olduğu gibi gerekirse şiddete dahi başvurarak Türkiye’deki laik rejimi yıkıp katı dini kuralların hâkim olduğu bir yönetimi kurabilmek çerçevesinde şekillenmiştir. ismail Beşikçi’nin 1987’de 2000’e Doğru dergisine dayanarak sürdüğü iddialara göre, Doğu ve Güneydoğu’daki Alevi ve Kürt yurttaşlar Müslüman Kardeşler örgütü tarafından iran’a götürülmekteydi. Gerekçesi ise bunlara iran’da askeri eğitim verilmesiydi ve Hizbullah bağlantısı aranmaktaydı.

    Örgüt, içerisindeki bölünme ve iç çekişme nedeniyle homojen bir yapı kazanamamıştır. Bu durum güçlenmesini bir süre olsun ertelemiştir. Örgüt içerisindeki bölünme 2 (iki) yönlü olmuş, bir grup şiddeti ve silahlı mücadeleyi desteklemiştir. Bu gruba “ilimciler” denilmiştir ve liderleri Hüseyin Velioğlu’dur. ikinci bir grup ise entelektüel bir yaklaşım sergilemiş ve silahlı mücadeleyi ilkel bir yol olarak kabul etmiş olan “Menzilciler”dir. Liderleri ise Fidan Güngör’dür. 400’ün üzerinde kişinin öldüğü bu iç çekişme, Menzilciler liderinin ölümü sonrasında ilimcilerin güç kazanmasıyla sona ermiştir.

    Hizbullah’ın Geçirdiği Aşamalar

    Hizbullah terör örgütü 2 (iki) önemli aşamadan geçmiştir:

    • 1979 – 1991 yılları arası örgütün ideolojisini oluşturması, örgüte katılması istenen kişilerle iletişime geçerek büyümesi dönemini oluşturur.

    • 1991 – 2000 yılları arasında ise örgüt mücadelesini sürdürmüştür.

    Örgütün ideolojisini hazırladığı, ön hazırlıklarını yaptığı ilk aşamasında Hizbullah’ın PKK kamplarında eğitim aldığı iddia edilmektedir. Ancak, zamanla Marksist/Leninist ideoloji üzerine kurulan PKK ile, dini değerlere önem veren ve dini rejimi destekleyen Hizbullah arasında anlaşmazlık olmuş ve 1990’lı yılların başında birbiri ile çatışmaya girmek zorunda kalmışlardır. Hizbullah terör örgütünün PKK ile çatışmaya girmesinin gerekçeleri arasında PKK’nın Müslümanları öldürdüğü, Ermenilerle işbirliği yaptığı ve komünizme hizmet ederek islam dünyasında bölücülük yaptığı iddiaları bulunmaktadır. Bu gerekçelerle Hizbullah özellikle Batman, Diyarbakır ve Van’da birçok PKK’lıyı öldürmüştür.

    17 Mayıs 1991’de, Şırnak’ın idil ilçesinde Hizbullah’ın önde gelen isimlerinden olduğu ileri sürülen bakkal Şerif Karaaslan’ın PKK tarafından evi basıldı. Kendisi bulunamayınca annesi ve babası öldürüldü. Bu tarihten sonra Hizbullah’ın da Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şırnak illerinde PKK yandaşlarına karşı misillemede bulunduğu görüldü.

    Gene ismail Beşikçi’nin 1992 tarihli 2000’e Doğru dergisinin yayınlarına dayanan iddiasına göre, “Hizbullah, Çevik Kuvvet Merkezinde eğitilmekte” idi. Haberi yazan derginin Diyarbakır-Batman Muhabiri Halit Güngen, haberin yayınlanmasından iki gün sonra “faili meçhul” bir katliama uğramıştı.

    Hizbullah – PKK Çatışması

    Aynı bölgede PKK terör örgütünün de mevcudiyeti ve PKK’nın sindirmek maksadıyla yaptığı silahlı saldırılara cevap vermesi üzerine, özellikle 1991-1995 döneminde Hizbullah, kamuoyunun ve güvenlik güçlerinin gündemine oturdu. Bu dönemde Hizbullah-PKK çatışmasında 500 civarında PKK’lı, 200 civarında da Hizbullah militanın karşılıklı öldürüldüğü ileri sürülmektedir. Bu çatışmalar sürerken, MENZiL ve iLiM grubu arasında PKK ile çatışma konusunda fikir ayrılığı çıkmış, 1993’te iki grubun çatışması sonucu 50 civarında Hizbullahçı ölmüştür. Daha sonra örgütün Diyarbakır’ı terk ettiği görülmüştür. Örgütün arşivinin ele geçirilmesi ve başarılı operasyonların sürdürülmesi ile de Hizbullah büyük ölçüde hasar almıştır.

    Bu arada, 1993 yılı Mart ayında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun PKK ile bir anlaşmaya vardığı ve birbiri ile değil de hükümete karşı birlikte mücadeleye girişme kararı aldığı söylentiler arasındadır.

    Hem Türkiye’nin başına büyük sorun açan PKK terör örgütüne karşı giriştiği eylemler hem de Hizbullah terör örgütünün henüz tam olarak bilinememesi güvenlik güçlerinde Hizbullah örgütüne yönelik bir esnekliğe neden olduğu iddia edilmektedir. Ancak, tüm iddialara rağmen Hizbullah ile derin devlet arasında herhangi bir ilişkiyi belgeler delil yoktur. Bunun yanı sıra 8 Mart 2009 tarihli Ergenekon iddianamesinde Ergenekon ile Hizbullah arasında bağlantı olduğu ve yine aynı iddianame dâhilinde 2001 yılında Hizbullah terör örgütü militanları ile yapılan soruşturmalardan Türk Hizbullah’ının Türkiye, iran ve israil tarafından yönetildiği iddiaları da iddia edilmiştir. Ancak 1999 – 2000 yılları baskınlarında ele geçirilen Hizbullah’ın tüm belgelerinde bu iddiaların boşa çıkarıldığı söylenmektedir. Ancak, 1990’lı yılların ortalarında Batman valisinin getirttiği silahları örgütü kullanıyor olması iddiaları destekler niteliktedir.

    PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile PKK’nın eylemlerinde azalma olmuş ve bu durum ülkenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde güvenlik güçlerinin dikkatini Hizbullah’a çevirmesini sağlamıştır. 1999 yılında Diyarbakır’da düzenlenen operasyonlarda Hizbullah’a ait 20.000 sayfalık gizli belge ele geçirilmiştir, yapılan her bir operasyonda ele geçirilen bu belgeler, disketler örgütle mücadeleyi daha kolay hale getirmiştir. 2001 yılında PKK’nın sözde ateşkes ilan etmesi ise Hizbullah’a bu bölgede nefes alma imkânı bırakmamış ve Hizbullah örgüt üyeleri istanbul, izmir gibi ülkenin batı bölgelerindeki şehirlere yerleşmiştir.

    Örgütün sona ermesini, ya da en azından etkisizleştirilmesini sağlayacak en önemli baskın 17 Ocak 2000 tarihinde istanbul Beykoz’da bir eve düzenlenmek suretiyle gerçekleştirildi. Bu baskında örgüt lideri Velioğlu öldürülmüş ve örgütün iki önemli ismi olan Edip Gümüş ile Cemal Tutar yakalanmıştır. Bu baskında ele geçirilen belge, video gibi hukuki niteliği olan deliller güvenlik güçlerini örgütün Akdeniz bölge lideri Mehmet Emin Ekici’ye götürmüştür. Daha sonra ise örgütün askeri lideri Mahmut Demir yakalanmıştır.

    Öte yandan, Hizbullah’ın iran’la bağlantısı iddiaları da, 2000 yılı Mart ayında Hürriyet gazetesinde Hizbullah lideri Velioğlu’nun Tahran’da iran’lı yetkililerle birlikte çekilmiş fotoğraflarının yayınlanması ile ortaya çıktı.

    TBMM’de daha sonra “Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu” adıyla kurulan araştırma komisyonunun konuyla ilgili raporunda, “Hizbullah ve köy korucularının” da dâhil olduğu birçok cinayetin varlığına işaret edildi. Keza bu raporda TSK’nin “Hizbullah’ı Güneydoğu’daki eğitim kamplarına destek verdiği”nin belirtildiği de ileri sürüldü. Pek çok köy korucusu ile PKK üyesi olduğu ileri sürülenler ile “rakip aşiret üyeleri” de bu faili meçhul cinayetlere kurban gitmişlerdi.

    Hizbullah’ın ileri Sürdüğü Felsefe

    Örgüt, toplantılarını camilerde ve ev ortamlarında yapmaktaydı. Aynı zamanda Hizbullah örgütü dini kitapların satıldığı ve halka iletilmesi gereken mesajların yayıldığı kitapevleri açmıştır. Bu kitapevlerinde iran’dan ve diğer islami ülkelerden birçok kitap Türkçeye çevrilmiş ve örgüte taban oluşturması amacıyla bu çevirisi yapılmış olan kitaplar buralardan satılmıştır. Örgüt toplantılarını düzenlediği camilerde kontrolü ele geçirebilmek için kendisine karşı çıkan imamları da dâhil olmak üzere bazı dindar kişileri öldürmüştür, bu şekilde camiler Hizbullah örgütü için güvenli bir ortam olmuştur.

    Hizbullah’ın felsefesinde; “Kendilerinden olmayan Müslümanları kafir ve münafık etiketiyle ötekileştirme”, şiddetin sınırlarını aşan vahşete dayalı katliamlar yapma, bu hareketlerinde de meşru ve “din adına” olduğuna inanmışlık vardır. Dini kavramların ve öğretilerin istismarına yönelik bu Hizbullah ideolojisi “Frankeştayn ideoloji” olarak da adlandırılmaktadır.

    Örgütün düzenlediği eylemler ise kendi içinde benzerlik taşımaktadır. 1990’lı yılların ortalarında islam dinine uygun davranış sergilemeyen kurumlara, mekânlara saldırı düzenlemişlerdir. PKK yanlısı siyasi parti üyeleri ve Hizbullah’ı desteklemeyi reddeden dindarlar hedef alınmıştır. Hizbullah’a üye olanlarla yapılan mülakatlar ve özgeçmişleri incelendiğinde, Türkiye’nin güneydoğu illerinde PKK terör örgütünün baskı, yıldırma ve şiddet politikalarının etkisiyle pek çok insanın Hizbullah’a katıldığı ortaya çıkmıştır.

    1992 yılında Neve Şalom Sinagog’una saldırı düzenlenmiştir. Ülkenin batı bölgelerine gidildikçe zengin işadamlarına yönelik para sızdırma eylemleri ile düzenlenen suikastlarda artış gözlemlenmiştir. Zengin işadamlarından sızdırdıkları paranın yanı sıra, örgüt gasplarla da gelir elde etmiştir. 1999 yılı son altı ayı içerisinde diğer islam yanlısı gruplarla işbirliği içinde olan 200’den fazla sayıda Kürt işadamı örgüt tarafından kaçırılmıştır. Eylemlerde bir süre sessizlik yaşanması sonrasında 2003 yılında istanbul’da sinagog, HSBC Bank ve ingiliz Konsolosluğuna düzenlenen saldırılar ile Hizbullah örgütünün adı tekrar gündeme gelmiştir.

    Hizbullah ile ilgili Bazı Bilgiler

    Örgütün militan profilini ise ekonomik ve sosyal açıdan düşük gelirli ve işsiz kişiler oluşturmaktadır. 1999 yılı tahminlerine göre 4.000’i silahlı olmak üzere 25.000 civarında örgüt taraftarı olduğu düşünülmektedir. Örgüt üyelerinin 4’te 1’ni hiç eğitim almamış kişiler ile 4’te 3’ünü ortaokul mezunları oluşturmaktadır.

    Örgütün hiçbir yayınının olmaması, izini belli etmemesine neden olmuş ve keşfedilmesini zorlaştırmıştır. Ancak polis gücünün stratejik bir şeklide yavaş ve dikkatli bir şekilde Hizbullah örgütüne yönelik operasyonlar düzenlemesi sonucu örgüt 2002 yıllarının sonuna doğru sona erdirilmiştir. Örgütün sona erdirilmesinde sadece polis gücü çalışmış ve polis, askeri güç ve MiT arasında koordinasyon bozukluğu yaşanmamıştır. Hizbullah’ın sona erdirilmesinde dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur bu konu. Türk polis gücünün başarılı operasyonlarının ardındaki etkenler şöyle sıralanmaktadır:

    • Atılacak her bir adım büyük bir gizlilik içerisinde yapılmıştır,

    • 8 Aydan daha fazla bir süre hiçbir kimse tutuklanmamıştır,

    • Son büyük operasyon beklenmiş ve hatalı adım atılması engellenmiştir,

    • Diyanet işleri ile işbirliği içerisinde olunmuş, din görevlileri eğitilmiştir,

    • Terör örgütü ile mücadelede “Hizbullah” sözcüğü kullanılmamıştır,

    • inançlı kimselerin tepkisinin çekilmemesi için hiçbir camiye yönelik operasyon düzenlenmemiştir.

    Hizbullah, PKK dışında da terör faaliyetlerini sürdürdü. Türkiye ilk kez Hizbullah tarafından uygulanan “Domuz bağı” vahşetini Hizbullah’la öğrendi. 1990’lı yılların sonlarında, 2000’li yılların başlarında ağzı bantlanan, elleri arkalarında ayaklarıyla birlikte bağlanarak canlı canlı gömülen insanların faillerinin Hizbullah olduğu anlaşıldı. Bu maksatla başta istanbul olmak üzere, birçok kentte yapılan polis baskınları sonucunda yakalanan zanlılar için Savcılık çeşitli hapis cezaları talebinde bulundu. Ancak, 188 cinayetten sorumlu tutulan Hizbullah terör örgütünün ana davası, 15 sanıklı olarak 10 Temmuz 2000’de Diyarbakır DGM’de başladı, DGM’lerin kapatılmasıyla sivil mahkemeler intikal etti. Mahkeme, 57. duruşma sonunda 30 Aralık 2009’da 16 sanığa müebbet hapis cezası verdi. Gerekçeli kararı Mart 2010’da tamamlanarak Yargıtay’a gönderilen kararla ilgili olarak Yargıtay Başsavcılığı cezaların onanmasını istedi. Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi 9 ay boyunca dosyayı görüşmedi. 31 Aralık 2010’da, tutukluluk süresini azami 10 yılla sınırlayan yasanın yürürlüğe girdiği için de, Hizbullah dosyası da bekleyen diğer 179 dosyayı geçen sürede sonuca bağlayamayınca, Hizbullah davasının zanlıları yasa gereği tahliye edildi.

    Sonuç

    Hizbullah örgütünün yargı süreci ile ilgili bu gelişmeler üzerine, örgütün sona erdiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Muhtemelen bu gelişmeyi yeniden bir çıkış için kullanmak isteyecek örgütün, yasal ve güvenlikle ilgili ilave önlemler alınmadığı takdirde, gelecekte faaliyetlerini artırarak devam ettirmesi muhtemel olarak değerlendirilmektedir.

    Doç. Dr. Celalettin Yavuz.
    0 ...