şahane düğün

entry8 galeri
    ?.
  1. O akşam Paris sokaklarında bir yosma, elinde şemsiyesi, iki adım yürüyüp durarak turist kılıklı erkeklere göz kırpıyor:
    - Gelsene sevgilim, diyordu.
    Erkeklerden biri geldi. Hemen oradaki bir otele girdiler. Öpüştüler, seviştiler, sonra erkek parayı verdi, çıktı.
    ***
    O akşam bir genç kadın, bir gazinoda sevdiği adamla içki içiyordu.
    Erkek:
    - Sen beni çok sevmiyorsun, diyordu.
    Kadın sevdiğini ispat etmeye çalışan bakışlarla bakıyor, fakat susuyordu. Arkasından buğu buğu vaat, buğu buğu dişilik kokan bir sesle soruyordu:
    - Peki, sen beni seviyor musun?
    Erkek bütün ruhunu dudaklarında toplamaya çalışarak:
    - Seviyorum, diyordu.
    Müzik kalipsolar çalıyordu. Kadınla erkek birbirlerine karışarak dans ediyorlardı. Sonra yine içki içiyorlar, sonra yine dans ediyorlardı.
    Bir saatten sonra dönen başlarıyla evlerine gidecekler, sabaha kadar sevişeceklerdi.
    ***
    O akşam, Fatma Hanım kocasına sevdiği yemekleri yapmıştı. Kapı çalındı.
    Fatma Hanım:
    - A bey, nerede kaldın, dedi.
    Bey dairede gecikmişti. Müdür kendisinden memnundu. Onun için bütün işi ona yüklüyordu.
    Fatma Hanım sofrayı kurdu. Bey iki kadeh parlattı. Kendisinin ne adam olduğunu anlattı.
    Çocuklara:
    - Haydi artık yatın, dediler.
    Fatma Hanım geceliğini giydi, bey pijamasını. Onlar da yattılar. Fatma Hanım memnundu, bey de memnundu.
    ***
    O akşam bir adam telefonda bir kadına:
    - Beni istemiyor musun, diyordu.
    Kadın nazlanıyordu:
    - Yorgunum, diyordu.
    Erkek ısrar ediyordu:
    - Demek istemiyorsun beni?
    Kadın erkeği kırmaktan korkuyordu:
    - Ama yalnız beş dakika oturacaksın.
    Erkek razı göründü. Kadının yanına gitti. Daha kapıdan girerken bir aşk tayfununun içine düştüler, döndüler, döndüler, döndüler. Beş dakika beş saat oldu. Kırmızı kırmızı ışıklar girdi pencereden... Gece yorulup bitmiş, onlar yorulmuşlar ama bitmemişlerdi.
    ***
    O akşam, Hafız Efendiler, evlatlıkları Rukiye'yi evlendirmişlerdi. Eşi dostu çağırmışlar, radyo çalmışlardı. Güvey kırmızı kravatı, mavi elbisesi, fazla çıkmış ipek mendiliyle süklüm püklüm oturuyordu. Hafız Efendi öğütler veriyordu:
    - Hayatta birbirinizi kırmayın, mesut olun, bir yastıkta kocayın.
    Nihayet Rukiye ile güvey büyüklerin ellerini öptüler, damadın annesinin evine gittiler. Rukiye'nin hayalleri daha bir başka türlüydü, ama ne yapsın ki kısmeti bu olmuştu. Yaşlı hanımlar Rukiye'ye ne yapması gerektiğini öğretmişlerdi. Rukiye onlara uymaya çalıştı. Sabaha karşı da nedense azıcık ağladı. Güvey gururlu gururlu ona bakıyor:
    - Ağlama, ağlama, diyordu.
    ***
    O akşam, ispanya Prensi de, Yunan Prensesi'ni öpüyordu. Bütün gün papazlar dualar okumuşlar, genç kızlar ilahiler söylemişlerdi. Prenses başına, anasının da evlenirken giymiş olduğu, pırlanta süslü bir taç giymişti. Gelinliğin altı metre uzunluğundaki tül kuyruğunu adım adım yürüyen nedimeler taşıyordu. Prens üniforması içindeydi. Kol kola kılıçların altından geçmişlerdi. Üzerlerine beyaz, kırmızı karanfiller yağmıştı. Çanlar çalıyor, toplar atılıyor, asiller en asil tebessümleriyle bu mutlu günü kutluyorlardı.
    ***
    Prens, Prenses'i romantizmden ihtirasa doğru kayan uzun bir öpüşle öpüyordu.
    Turist kılıklı erkek, Paris'teki yosmayı öpüyordu.
    Sarhoş erkek, sarhoş kadını öpüyordu.
    Fatma Hanım, kocasını öpüyordu.
    Gizli âşık, gizli sevgilisini öpüyordu.
    ***
    Prensler, prensesler, evlatlıklar, fakirler, zamparalar, âşıklar ve yosmalar bir an için aynı çizgide bulunuyorlardı.

    çetin altan
    1 ...