söykü dergisi sayı 5 oda

entry60 galeri video1
    30.
  1. okumaktan keyif aldığım bir sayı oldu. bunu tüm samimiyetimle söylüyorum.

    öncelikle bir okur olarak, ve sonrasında söykü 'ye kendince emek vermeye çalışan bir sözlük yazarı olarak, öykü gönderen herkese teşekkür ediyorum.

    bu aşkın hırsızı sensin- 571 1071 1453 1881 1905 1923

    yine aynı yazar ve bende yine aynı düşünceler. yahu şu hikayedeki olaya bir bakın, yazarın hayal gücüne, olaya mizah katışındaki ustalığa bir bakın. sonra, hiç vakit kaybetmeden anlatımındaki basitliğe bakın. bariz bir fark var değil mi? cümlelerle daha çok oynamalı yazar. daha çok sanat katmalı, daha çok kendini katmalı. "şöyleyken şöyle oldu stop, böyleyken böyle bitti stop." olayına son vermeli artık. bir sonraki öyküsünü sabırsızlıkla bekliyorum.

    misafir ve yolcu ... (avea11)

    hikayeye öyle bir giriş yapmış ki yazar, sonuna doğru sürükleniveriyorsun. bir bakın şuna:

    "bir ses mi geldi? hayır, hayır ses falan yok. dün geceden aldığım hapların yan etkisi olmalı bunlar. ama bir dakika ya gerçekse? ya şu kapının ardında elinde kocaman bir bıçak olan seri katil varsa? ama yok yok neden olsun ki? benim bir seri katilin kurbanı olabilecek ne vasfım var? bir evim bile yok. bir insan zevk için adam öldürüyorsa? yok canım o 3. sınıf amerikan filmlerinde olur yalnız. zaten böyle uç noktadaki şeyler hep yabancı ülkelerde olur nedense. biz çok sıradan bir ülkeyiz."

    parçayı bölüm bölüm ayırması iyi olmuş yazarın, fakat bu bölümler biraz daha bağlantılı olabilseydi, yani nasıl desem, daha az kopsaydı hikaye, daha açık, daha az zorlayan, daha net bir hikaye olurdu sanki okuyucu açısından.

    ve sonuna geliyorum, çok basit bir sonu var. evet, fazlasıyla basit. ama düşündüm sonra, ben olsam ben ne yazardım ki? bende böyle bağlardım sanırım, basit, hafif alaycı bir son. hoş.

    gözleri karanlık adam- biradetbeyefendi

    betimleme ağırlıklı bir hikaye, ruhsuz buldum. güçlü bir konu aslında, hikayeye baskın bir karakter de var. yazarın anlatım tarzına ve her yazısına adeta kendi imzasını atışına diyecek yok fakat bu öyküde betimlemelere bu denli boğulacağına, biraz da öykülemeye başvursaydı keşke. böylelikle, daha fazla sürükler, daha az yorar, daha çok keyif verirdi.

    katlime bir bahaneydi sevgin- experimental

    hastalıklı bir ruh halini çok güzel yansıtmış yazar. çok güzel tamamlayıp sonlandırmış öyküyü. postmodern manyaklık mı desem, vallahi bulamadım ne diyeyim, işte tam da o durumu anlatmış. değişen dünyaya rağmen, değişmeyen, yalnızca mutasyona uğrayan o hisler...

    keşke yazar, daha yavaş yaklaşsaymış sona. merak ögesini daha fazla uyandırsaymış bizlerde.

    kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak- f628

    konusu itibariyle farklı fakat eksik bulduğum bir öykü oldu. yazar, güzel bir hikaye tasarlamış kafasında. başı iyi, sonu farklı, çekici. fakat hoooop diye sona atlamasaydık, daha bir olayı hazmederek sona gitseydik daha iyi olmaz mıydı?

    okyanus mavi... (forrest)

    çok sevdim bu öyküyü. çok yerinde olmuş herşeyiyle. yazarın anlatım tarzı boğmaktan çok uzak, dolayısıyla hikaye de akıcı olmuş, başarılı buldum. yazarı yürekten tebrik ederim.

    düş oda bir salon- hanna

    çok yalın, çok akıcı olmuş bu öykü. kısacık olmasına, çok basit bir konusu olmasına rağmen, yazar öyle ustaca aktarmış ki öykünün duygusunu... keşke daha uzun olsaydı, daha fazla betimleme olsaydı öyküde, daha fazla karakter...

    yalanlardan doğan güzel gerçekler ... (inanna salome)

    içten bir öykü olmuş ancak keşke sadece mektupla sınırlandırılmasaydı. biraz tasvir ve biraz öyküleme ile çok daha canlı olabilirdi kanımca.

    bir otel odasında bıraktım sensizliği ... (kaideyi taciz eden istisna)

    okumaya başladığımda, yahu neden bu kadar koşturmuş yazar bu cümleleri dedim, sonra farkettim ki; amaç farklıymış. romeo-juliet, ayşe-veli, herneyse, yazar iyi iş çıkarmış. tüm samimiyetimle tebrik ederim.

    kırık toprak kokusu- little finger

    kanımca, "olmuş" öykü. yazarın anlatımına, şiirselliğine hayran kaldım. öyle bir şiirsellik ki sıkmıyor; çünkü bir hareketi, bir olayı takip ediyor o uzun, şahşahlı cümleler. dolayısıyla okumak istiyor insan; sıkılmadan, meraklanarak.

    "çıldırmaya birkaç kala başladı bu panik ataklar. eskiden kahkahalarıyla çınlattığı bu oda, artık bir ölü kadar sessiz. oysa ne çok severdi yağmur sonrasını, tıpkı bir amanın renklere olan tutkusu gibi.

    bırakıp gitmenin anlamsızlaştığı günlerin çoğunda, aklını yitirme safhasına gelmiş bu kadını izledim. gerçekten aklını mı yitiriyordu yoksa "gerçekler"i mi görmeye başlıyordu emin değilim. aşikar olan tek bir şey varsa o da artık hiç konuşmadığı, sadece su içtiği ve günden güne gözlerimin önünde eriyip gittiğiydi. sesine olan özlemim o kadar çoktu ki, sanki yine, beni duydu."

    evet evet, demek istediğim tam olarak bu. yazarı kutlarım.

    sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar- mbaran

    sabır ve sebatla sonuna kadar geldiğinizde, iyiki okumuşum diyeceğinize eminim. aslında çok basit ve bir o kadar da hayatın içinden bir konusu var, aslında "hiç" ve aslında pek çok kıssadan hissesi var. yalnız, şu cümlelerdeki keskinlik beni rahatsız eden. oldu, bitti, gitti, etti vs vs... bu kadar keskin olmaya gerek yok, cümleler yumuşatılmalı, ısıtılmalı. kıvama sokulmalı. daha okunur, daha lezzetli hale getirilmeli. bu da yazarın tarzı belki, diyecek çok da bir şey yok bu sebepten. tebrik ederim.


    yıldızlarda çığlık atar ... (mo ni fe)

    geçen sayıdaki öyküsünde eksik bulduğum (naçizane) yerleri, bu sayıda biraz da olsa tamamlamış yazar. yok, biraz demeyeyim; baya tamamlamış. cümlelerde yine bir keskinlik, göz tırmalama var. mesela; "gece 2 de evin köşesinde buluştular, ev dört katlıydı ve şerefsizin evi 3. katta idi. neco doğan'ın eline maymuncuğu sıkıştırdı ve "dikkatli olun" dedi. yanlarından ayrıldı".

    ama bu keskin, net anlatım tarzı zamanla törpülenip oturur diye düşünüyorum. öyküyü genel anlamda çok beğendim. diyalogların sıcaklığını, betimlemelerin gerçekçiliğinı sevdim. yazarı tebrik ederim. gerçekten.

    hastane kalabalığı- nickhingam

    bir gözlem hikayesi olmuş, farklı da olmuş. gözlem hikayelerinde ne olur; kişiler olur, kişilerin belirgin karakteristik özellikleri olur, bunlar vurgulanır, bunların etrafında döner hikaye. yazar, öyküsünde kişileri vurgulamış fakat; yeterli değil. daha fazla özelliğini bilmeliyiz kişilerin. bacakçı'nın neye benzediğini bilmeliyiz mesela; yaşlı teyze'nin nasırlı ellerinden bahsetmeli bize yazar. gözlem hikayesi bu çünkü, heyecan yok, olay yok. kişileri bize öylesine yaşatmalı ki yazar, olay hikayesi kadar canlı olabilsin öykü. yalnız şunu belirtmeliyim ki; diyalogları sevdim, gerçekçiliği sevdim.

    gayya dan gelen- saipsiz

    eğer betimlemeler bu kadar uzun, ayrıntılar bu kadar fazla olmasaydı; öykü fazlalıklardan iyice arındırılmış, törpülenmiş olsaydı, bu sayının en çok beğendiğim öyküsü olabilirdi. bu haliyle de fazla iyi. yazarın herşeyi olduğu gibi yansıtması hoş, çok doğal. tebrikler.


    kısa metrajlı ölüm- seyyar motto

    yazarın betimlemelerine, cümleleri yerinde kullanımına, konuyu işleyişindeki ustalığına bayıldığım öykü oldu ancak bazı yerlerde, özellikle gelişme bölümünde fazlaca detay vermesi beni öyküden, tam da orta yerinde koparttı. neyse ki, sonunu iyi toparlamış yazar ve güzel bir tat bıraktı. tebrikler.

    geçmişten gelen ... (siyahgiyenadam)


    yine aynı yazar, yine aynı tarz ve yine upuzun bir öykü. bu sefer çok daha oturmuş buldum öyküsünü kendimce. çok daha kıvrak ve upuzun olmasına rağmen çok daha rahat okunan bir öykü (geçen sayıya göre) olmuş. cümleleri biraz daha yumuşatsa, bir kaç cümlede söylemek istediklerini tek cümleye indirgese mesela, çok daha iyi olur gibi geliyor bana. bir sonraki sayısını sabırsızlıkla bekliyor olacağım. yürekten tebrikler.

    oda ve çocuk- van golu cannavaro

    oldukça duygu yüklü bir hikaye aslında. fakat yazarın anlatımı çok düz. baştan sona hemde. biraz daha oynasaydı kelimelerle, cümleleri biraz daha iyi konuşturabilseydi, sanırım böyle duygu bezeli bir öyküyü çok daha iyi sunabilirdi bizlere. tek eksiği bu bana kalırsa. onun dışında, okunası bir öykü, keyifle... tebrik ederim.
    0 ...