anlatırım. 444'e benzer bir bahçenin ortasındaydım
böyle çok ağaçlı bir bahçenin ortasındaydım
diyerek: köpeklerin siyah günüdür, denizlerin durgun günüdür
onunsa yakın olduğu günüdür, onunsa büyük olduğu, o güneş
ve zıpkın kuşlarının bir taş gibi avlarının üstüne
düştüğü günüdür ki, ben salih
elleri çok görünür, yüzleri çok görünür, salihlere bölünür
ve dünyanın ıssızlığından koparak
ilkelsi bir ıssızlığa yavaşça
doğar ve ölür
dünyanın en doğal örtüsüdür, o salih
ölümün saydam ve kıpırtısız sallantısını sürdürür
bir kemik biraz etlenir, bir deri biraz kirlenir
renkler ki sorumsuzsa kımıltı kesinleşir
neden salih olur -bir kuştur
bir balığın şaşkın ve çaresiz duruşudur. dünyanın
o tükenmez ıssızlığından getirip
yeni bir ıssızlığa yavaşça
kendini koyuyorsa olmuştur-
denizler göğe dönüktür, gök desem şehirlerin üstüne
o kadar dönüktür ki, içinde insanlar olan
bir sorunun en akıl almaz örtüsüdür
ben salihe dönüğüm, yani doğmak ve ölmek ve doğmak ediminden bir salih
ve kuşkum ve korkum ve bilinmezliğim...
başkaca bir şey yoktur
varsa da anlayamam, bende hiçbir şey barınamaz
salihin kendi bile
bende hiç barınamaz
neden derseniz, ben biraz 'ertesi gün' gibiyim, eksiğim, unutkanım, öyleyim
bilmem ne kadar 'her gün' geçirdim, bilmem de
bütün günler birbirine benzer, 10'lara, 100'lere, 1000'lere benzer
ve biraz 100000'lere
fazlası fazladır artık, 'çıt yok' bile değildir
'bir ölü hiç duyamaz,' o bile değildir de
kim sessizliği bir av gibi öğütürse bu odur
o, yani fener bekçisi salihse
kendimi pek tanımam, varsa da ben tanımam
doğrusu fener bekçisi salih olduğuma göre
ben işte fener bekçisi salihim, derim
bu bakımdan kendimim: fenerim, salihim, 2+1 lere, 1-2 lere benzerim
birden gök girer gözlerimden ve çıkar
bir şimşek kokusu dalar içime ve uzaklaşır
bir imdat sesi duyarım kimi zaman da , tamam mı
bu kimin sesi olmalı, bir ses mi yoksa bir yansıma mı
bilmem.
bilemem, öyle bir salihim ki ben, onda hiçbir şey barınamaz
salihin kendi bile
diyelim bir ekmek alırım çarşıdan, yesem de unuturum onu, yemesem de
bir çocuk 'sabah oldu' der, sökemem bir türlü bu sözün anlamını
sözgelimi bir japon elması -neden olmasın-
yığılır da içime taslağı gibi salihin
bir hiçlik gibi yakar, yakar da canımı
ben fener bekçisi salih olduğuma göre
-bir bardak su, açık duran bir kapının pervazı da olabilir bu-
duyamam.
sonra ben kendimi bir şey yapıyor saymak bakımından tehlikeliyim
neden derseniz, biraz öyleyim
mesela hiç yoktan canım sıkılır bir gün -ne yapsam-
ne mi yapsam, alırım bir kağıt elime, üstüne bir şeyler çizerim
çizerim, çizerim, çizerim, bunu kimseler önleyemez
ne dersin salih? evet! onu ben bir ağaca gizlice iğnelerim
çocuklar, sonra bir takım adamlar bu işaretlere bakar bakar bakarlar
ben fenerin tepesinden onları seyrederim
-sorarım, söyleyin bana, kaçınabilir miyim-
bilmem ne kadar 'her saat geçer böylece
onlar, o durgun bakıcılar
şaşkınlığın engin ve küçümser gülüşüyle
bir başka yaratıklar olmaya başladılar mı öyle
yani bir gizliliğin, bir bilinmezliğin
ölçüsüz ve tanımlanmamış yaratıkları
gibi olmaya başladılar mı
benim varlığım salihin varlığıdır artık
ya onların geride bıraktıkları
satın alacakları bir eşya -bir sürü ıvır zıvır-
park gibi, müze gibi bir yer uğrayacakları
olamaz mı gereksiz bir gevezelik de -neden olmasın-
diyelim -ne gülünç şey- biriyle yatacakları
sanki bir imza atacakları bir kağıdın üstüne
kötümser, dalgın, kapıcıyı çağırıp..
-yaşamın o buruk, o sevimsiz notları-
hani bir gazete okuyacakları belki ya da bir dergi
ya da telefonda birini..
duralım
ya ansızın bir şeylere benzetirlerse bu işaretleri
onlar, o durgun bakıcılar
demeye kalmaz, benzetirler de
sorarım, söyleyin bana, bir şeyler yapacak olan salihse
ne yapsın.
ne yapsını var mı, bir bez parçasının üstüne
olmadı bir duvarın, bir oğlak derisinin üstüne
yeniden çizecektir her türlü işaretlerini salih
doğrusu fener bekçisi salih olduğuna göre
elinden ne gelirse onu yapacaktır
yani bir gizliliğin, bir bilinmezliğin
salihi olduğuna göre.
bendeki tek şey bir yunus balığıdır, görseniz
88'e benzer bir yunus balığıdır, görseniz
çok acı bir şekilde yunus olmaktan
ve kendinden korkmadan suya indiği
yalnızlığın insanları barındıran içine
dalıverdiği bir yunus
ve tekrar çıktığında sayısız öpen bizi
salihi
ve yunusla salihin sayısız kesiştiği
bir yunus
ben onu kuşatırım, o bütün açlığıyla tüketir içimdekileri
yunus!
bize söylüyorum, diyorum ki, bir yakarış mı bizimkisi
değil mi
ya da bir ölüm sessizliği mi, ne
hangisi
ve ne yapsak bu iri, bu güçlü, bu cehennem yüklü gövdeyi
böyle tek olmaktan korkunç güçlenen
ve kendi saldırısıyla yok ettiği kendini
bir parçalanış, bir yitiş
olabilir mi -zaman geçti mendirekteki korkunç leke duruyor
acılar dinlendi, yeniden başlamalıyız-
aşağıdan bağırırlar, salih nerdesin
salih o zaman bilmez nerde olduğunu
salihin işleri çoktur, tırnakları derseniz uzayıp gitmiştir
ölü tırnakları gibi
bir uzun beklemekten tırnakları uzayıp gitmiştir
ve yunus salihse, salihin bir yunus olduğu düşünülürse
her çelişkide yunusun bir şekli durur
doğurur, yaratır, gene doğurur
sayısız yapar bunu
ve salih boşalınca yunustan
onda hiçbir şey barınamaz
salihin kendi bile
onda hiç barınamaz.
ve salih yeniden başlar. bilmem ne kadar 'her saat' geçer akşama kadar
kağıtlar ve tahtalar gibi düşerekten üst üste
ben feneri yakarım, o zaman ben feneri yaktıktan sonra
kontrbas öğretmeni rıza'yı görürüm
bir gece intihar etti, o beni görmez
ben onu görürüm
denizin kumlarla kesiştiği bir yerde
intihar etti
ve ölüm gökyüzünün geceyle çiftleştiği
ve kimselerin iğrenmediği bir aydınlığa
sürükledi rıza'yı
ve yunus ki ölümün fırlattığı bir kinle
o sabah hiç görünmedi
rıza da görünmedi -bende hiçbir şey barınamaz-
kontrbas kara bir 66'ya benziyormuş, öyle
ve rıza 666 gibi bükülmüş, öyle
bir kan kokusu var mıymış, yok muymuş, öyle
ve öyle
insan yaşarken ölüler bırakmalı ardında. ben salih
x'lere, sonsuzlara benzeyen bir salih biçiminde.
anlatırım. 444'benzer bir bahçenin ortasındayım
böyle çok ağaçlı bir bahçenin ortasındayım
diyerek: köpeklerin siyah günüdür, denizlerin durgun günüdür
onunsa yakın olduğu günüdür, onunsa büyük olduğu, o güneş
ve zıpkın kuşlarının bir taş gibi avlarının üstüne
düştüğü günüdür ki, ben salih
adımın bir kusuru vardır yalnız, bana kalırsa
ya sanus olmalıydı, diyorum, ya lihyu
bir anlamı olurdu
bir anlamı olurdu