Hasan Sabbah XI. yüzyılda bugün irannın sınırları içinde bulunan Kum şehrinde dünyaya geldi. Küçük yaşta babasıyla birlikte, öğrenim görmek üzere yine iranın sınırları içinde bulunan Rey şehrine göç etti. Burada çocukluğundan beri süre gelen öğrenme arzusu çok daha arttı ve bir din alimi olmaya karar verdi. Bu sıralarda akıl hocası Emire Zerrab ile tanışmıştı. Emire Zerrab, ona dinin uç sınırlarını ve uçurumlarını göstermişti. Hasanın bir din alimi olması için bu sınırları geçmemesi ve bu uçurumlardan uzak durması gerekiyordu ama o tam tersine sınırları geçmeyi ve uçsuz bucaksız uçurumlardan atlamayı tercih etti. Bunun sonucunda da kendi öğretileri olan Batıniliği ve Haşhaşiliği oluşturmuştu. O dönemde, her liderin olduğu gibi onunda bir kalesi olmalıydı ve bu amaçla; Hasan Sabbah terk edilmiş Alamut Kalesini ele geçirmiş o günden sonra da kendi öğretisi olan Batıniliği ve Haşhaşiliği örgütlemeye başlamıştı.
Hasan Sabbah Batınilik öğretisinde Kuran-ı Kerim ayetlerinin görünen manalarının dışında gizli manalarının da olduğunu ileri sürerek ayetleri çarpıtarak yorumlamaya başlamıştı.
Haşhaşilik ise Alamutun efendisinin (Hasan Sabbah) çevresindeki tehditleri savuşturabilmek için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıydı. Fakat Alamutun çevresi kontrol altına alınınca Haşhaşilik bir tehdit unsuru olarak kullanılmaya başlanmıştır. Alamutun efendisi ordular yönetmek yerine kendi öğretilerini daha iyi empoze edebileceği bir suikastçi grubu oluşturmuştu. Çünkü ordularla savaşmak yerine başlarındaki liderleri öldürmek hem daha masrafsız hem de daha etkili bir yoldur. Yeri gelmişken söylemekte yarar var haşhaşilerin kendilerine verdikleri herhangi bir isim yoktur. Haşhaşi kelimesi onlara sonradan verilen isimdir.
Haşhaşi olacak çocuklar çok küçük yaştan itibaren dünyadan soyutlaştırılarak zorlu bir eğitimden geçirilirdi. Haşhaşilik öğretisi beyinlerine empoze edilirdi. Eğitimini tamamlayan haşhaşiler efendilerinin(Hasan Sabbah)karşısına çıkırılırdı. Efendileri onlara etkili bir konuşma yaptıktan sonra eğitimlerinin karşılığı olan cennete onları yollamak için onlara o dönemde alkolden daha etkili olan ve insanların bir süre şuursuz kalmasını sağlayan haşhaşı veriyor ve bunun onları cennete götüreceğini söylüyordu. Gerçekten de öyleydi fedailer (haşhaşiler) ayıldıklarında cennet bahçelerinden gelen güzel kokuları, çevrelerine toplanan hurileri, kendilerine sunulan türlü türlü meyveleri, ayağa kalktıklarında daha da uzaklarda bal ve süt akan ırmakları, daha önceden oraya gelen fedailerin mutluluğunu gördüklerinde ister istemez buranın cennetin ta kendisi olduğuna inanıyorlardı. Halbuki bu büyük bir oyunun ta kendisiydi. Hasan Sabbah Alamutu ele geçirdikten sonra arkasına Kurandaki tasvirine birebir uyan bir cennet kurdurmuştu. Fedailer Haşhaş ile kendilerinden geçirildikten sonra buraya taşınıyorlardı. Dolayısıyla nasıl geldikleri hakkında hiçbir fikirleri olmuyordu. Bu durum da fedailerin efendilerine bağlılıklarını perçinliyordu.
Cennette huriler varmış kara gözlü,
içkinin de oradaymış en güzeli.
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz,
Bak, bir yanda şarap bir yanda sevgili.
Ömer HAYYAM(Rubailer)
Bir fedainin görev zamanı geldiğinde haşhaşla tekrar bayıltılarak cennet bahçelerinden alınıp efendisinin karşısına çıkarılıyordu. Efendisi suikasti layıkıyla gerçekleştirdiği taktirde yine cennete gideceğini vaat ediyordu. Bu durumda fedai büyük bir isteklilikle suikasti gerçekleştirmek için yola koyulurdu.
Haşhaşilerde verilen görevden canlı dönmek en büyük utanç kaynağı olarak görülürdü. Bu nedenle hiçbir fedai suikasti gerçekleştirdikten sonra kaçma teşebbüsünde bulunmamıştır.
Elbette her öykünün bir sonu olduğu gibi Haşhaşi öyküsünün de bir sonu olmuştu.
XIII. yüzyılda Asyanın yükselen imparatoru Cengiz Han, büyük bir hızla islam topraklarını fethetmeye başlamıştı. Cengiz Han döneminde Moğollar doğu irana kadar bütün Asyayı hakimiyetleri altına almışlardı. Cengiz Han Haşhaşilerle fazla ilgilenmemişti. Çünkü Haşhaşiler iranın batı kesiminde yerleşmişlerdi.
Cengiz Hanın 1227 deki ölümü akınları yavaşlatsa da durdurmamıştır. Nihai saldırı 1240 yılında Büyük Hanın Batı iran dahil bütün islam topraklarının fethedilmesi emriyle başlamıştı. Bu akınların başına Cengiz Hanın torunu ünlü Moğol komutanı Hülagü geçmişti. Hülagünün 1240 da Batı iranın fethine başlaması Haşhaşileri çok zor durumda bırakmıştı. Zaten Hasan Sabbahın 1124 yılında ölümüyle Haşhaşilik öğretisi bozulmaya yüz tutmuş, Haşhaşilerin başlarına geçen Hasan Sabbah halefleri(soyundan gelenler) din konusunda kendi öğretilerini oluşturma ve kabul ettirme çabasına girişmişler fakat bu konuda başarısız olmuşlardı. Bunun sonucu olarak Haşhaşilerin din görüşlerinde sallantılar başlamış ve kurulan sağlam bağlar kopmaya yüz tutmuştu.
Hülagünün uzun saçlı Moğol atlıları Batı iranı aylar içinde talan etmişlerdi. Haşhaşiler son direnişlerde bukunmuşlardı. Fakat Hülagünün 1256 yılında Batı irana bizzat gelerek Haşhaşi kalelerini tek tek fethetmesi, Haşhaşileri çaresiz bırakmıştı. Gelişmeler karşısında daha fazla dayanamayan Alamut teslim olmuş ve bütün Haşhaşiler keskin Moğol kılıcının kurbanı olmuşlardı. Böylece tarihin bu güne kadar gördüğü en cani ve militarist toplumlardan biri Hülagü tarafından tarih sahnesinden indirilmiş oldu.
Son Söz;
Din ile dinsizlik arasında kalmış Haşhaşilere; Ömer Hayyam,
Bir elde kadeh, bir elde Kuran,
Bir helaldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman.
Ömer HAYYAM(Rubailer)