aksi gece yorumcusu

entry1 galeri
    ?.
  1. Değerli ve düşçü birkaç arkadaşımın durumuna ve benimkine bakarak konuşursak, tekdüze ve sıradan gece düşlerinde ne olursa olsun, düş gören, geceden esinlenen kişi, bile isteye dar bir sözcük dağarı kullanır, bununla her şeyi ya da hemen hemen her şeyi anlatır.
    Bu yolla yazılmış bazı iyi şiirler olduğu bilinir, yazar sınırlı sayıda sözcük kullanmıştır: Bunlar esinleyici sözcüklerdir, sadece anlam yüklü olanlar, insan bir şeyden derinlemesine etkilendiğinde, sadece onlar farklı farklı yükler taşıyabildiklerinden, bildiği binlercesinin arasından sıyrılıp aklına geliveren, çok anlamlı, toplu anlamlı, anımsatıcı sözcüklerdir.
    Öte yandan, benim gece düşçümün sözcük dağarının darlığı başka türlüdür. Doğal olarak, varoluşun gösterişsiz ve zorlu koşullarının hüzünlü tarzında, içler acısı olaylar yüzünden yapılmış bir seçimdir bu, kuşkusuz o olaylar da anlam yüklüdür ama en adisinden, sıradanlık ve yoksunluğa bulanmış anlamlarla yüklüdür, düşçümün her gece dönüp dolaşıp geldiği yer hep aynıdır.
    Hatta kendisiyle bir şekilde aynı fikirde olduğum durumlarda bile, söyleyeceğini söylemek için, benim uyanık halimle ya da şöyle diyeyim ikisi de aynı kapıya çıkar, gündüzleri aklımda kurduğum düşlerle hiç ilgisi olmayan bir gösteri ve dekor sergiler.
    Birçok açıdan gündüzki mizacımın karşıtı olan bu gece mizacı (aslında gündüzleri de varolan bir karşıt mizaç ama sinmiş, pek yüz vermediğim, ancak çoğu gizli kısacık süreler için ortaya çıkmasına izin verdiğim bir mizaç), geceleri açığını kapar, hayır o öcünü patırtılı bir şekilde almaz (hiç de onun tarzı değildir bu), varoluşu ve dünyayı, bayağı ve yavan olarak göstererek alır asıl.
    Orada, Sancho Panza'm, işinin başındadır, basit imgelerle, uzun zamandır tanıyıp bildiği imgelerle yetinir, sadece onlara güvenir.
    Gündüzleri ben onu tefe koyarım. Geceleriyse o beni. Dip dibe geçirilen uzun bir alışma süreci bizi birbirimize bağladı.
    Aksi gece yorumcumun dağarı temel olarak otuz, hayır yirmi imgeden oluşur, bunların yarısıyla da yaşamımın büyük bölümünü izler.
    On dekorlu sinemacı.
    Bu dekorlar arasından, tren, oda en sık ortaya çıkanlardır, bunlarla izler yaşamımı. Böylesi işine gelir. Benim tersime. işine yarayan şeyleri, en çok kullanılan, en gündelik imgeleri, daha doğrusu yıllardır gündelik olan, karın ağrısı, sıradan, burjuva, sefil imgeleri sever. Kendimi yeniden o yerlerde, o kadar uzun zaman önceki anlarda görmekten korkuyor muyum?
    ifadelerimiz birbirini tutmaz, tıpkı zevklerimiz gibi.
    Onun dağarında, böcekler küçük aksilikleri, rahatsızlıkları, kafayı kurcalayıp duran şeyleri, kurtulunması gereken sıkıntıları simgeler.
    Benim dağarımda, yaşamımda ve zevklerime göre, böcekler, çıplak gözle ya da büyüteçle incelemeyi en çok sevdiğim, bende hiç de korku uyandırmayan ve kurtulmak istemeyi bırak özellikle aradığım şeylerdir.
    Sergilediğimiz gösterilerde genel durum budur işte. Dil farklılığı. Yansıtma güçlüğü. Aramızda varolan, asla gerçekten aşılamayacak engeller.

    Geçen yıllar boyunca, elinde sadece öylesine sıradan kırıntılar tutan bu yaşlı zıddım, yaşamıma ilişkin ne biliyor? Nelerden heyecan duyduğumu biliyor, unutmuyor, bildiği, ana karnındaki dölüt gibi bildiği başkalarıyla ilişkilendiriyor, anayı henüz görmemesine karşın tanıyor, çünkü ıslaklığını hissetti onun ama dölüt burada asla dünya üstünde gün ışığı görecek bir çocuğa, bir yetişkine dönüşmeyecek. Küskün denebilir ona kimi zaman! Bir dileği var ve küskün...
    Ben her ne kadar onlarca yıldır sanatla uğraşsam da, beni böyle bilmiyor o ve sanatla hiç ilgilenmiyor. Düşlerimde sanatsal ya da yazınsal yaşama asla değinilmiyor diyebilirim. Eğer, gündüz, geniş perspektifli bir araştırmaya yoğun biçimde gömülmüş ve daha o zamandan en kısa sürede düzeltilmesi gereken bazı hatalarla karşılaştıysam, o beni (yeniden) bir gara giderken, ucu ucuna yakalayacağım bir trene doğru koştururken görüyor. Yaratım süresinde başlangıçtaki hevesimi kıracak bazı engellerle karşılaşırsam, o zaman da o, kendi tarzında beni izlemeyi sürdürerek, beni bir kompartımana girerken görüyor, ya kompartımanın ya da koridorun kapısı açık oluyor ve cereyan yapıyor. (Ben uyurken kalorifer kapansa belki yine aynı imge çıkar ortaya.)
    Bir çevirmenle sorunlarım mı var? O, beni bir kez daha trende görüyor, bu kez zar zor yer bulmaya çalışıyorum kendime, ağır bavullarım için de filede küçük bir yer bakınıyorum, girmiyorlar.
    Bir keşif yaptığım ya da en azından ufak bir şey bulduğum ya da aklıma bir şey geldiği için sevinip kendimden geçtiğim bir günün akşamında, ben onun için gene trende oluyorum, kaydettiğim ilerlemeyi şöyle görüyor: Trende, ama bu kez rahatım yerinde, önümdeki ve yanımdaki yerler boş, katar da son hız ilerliyor.
    Trenle, tren aracılığıyla, trende anlıyor beni, elinden geldiği şekilde izliyor! Ama onu o lanet olası bayağı ifade malzemesinden kurtarmak söz konusu bile olmuyor.
    Bırakalım bu eşlikçi sözünü söylesin, benim hataya düşüp anımsamadığım imgelerini göstersin. Onları çok daha fazla sabırla incelemem gerekiyor. Yirmi otuz yıl, hatta daha bile önce çevremde olup bitmiş olaylardan oluşan bu eski malzemeye Sancho'm boşuna dayamıyor sırtını. O benimle orada birlikteydi bir zamanlar. Orası kesin. Yaşam boyu. Kendisini ilgilendiren şekilde. Ben değiştim, bunlardan uzaklaştım. Benim için, bir uçak –sık sık biniyorum– bir trenden çok daha fazla anlam taşıyor ve birbirini izleyen odalar –yani bir apartman dairesi– tek bir odaya göre çok daha anlamlı, çok daha ilgi çekici, çok daha zorunlu oldu zamanla. Onun için değil. O bir yenilik düşmanı ve geçmiş hayranı, hep yirmi ya da otuz yıl geriden geliyor.
    Ben unuttum. O unutmadı. Benim gece geçmişçim için güncelliklerini hâlâ koruyan o trenlerin, o eski alçakgönüllü kompartımanların ne olduğunu hiç merak etmeyen belleğimi zorlamam mı gerekiyor ille de? Doğrudur, tren eskiden benim için önemli olsa gerek, beni çevreden, bulunduğum berbat yer ve durumlardan kurtarmıştır. Öncelikle kaçamak yolunu, kaçışı, kaçışın avunduruculuğunu, serüveni, ben olanın başlangıcında bilinmeyenin izinde sıradan da olsa heyecanları barındırıyordu içinde. Herhalde bir trende yer bulmak zor işti. Rahat, zahmetsiz, krallara layık bir yolculuk (insan bir kez yerleşti mi, başka hiçbir şeyle ilgilenmek zorunda olmamalı, başka bir yere gelmiştir artık ya da gelmek üzeredir...) şimdi düşünemeyeceğim kadar iyi hissettiriyordur, krallar gibi hissettiriyordur.
    Yolculuk edebilmek! Ne kadar da çok şey simgeliyor!
    Çıkılan yoldaki, değişim yolundaki her şeyin yüreğe su serpen özelliği. Gelecek. ilerleyip geliştiğinden daha çok yol alan yaşamımın imgesi, vesaire vesaire.

    Tren bir şekilde, önemsiz, her zaman güncelliklerini koruyan ve kuşkusuz ölümüme dek sürecek durumlara uyarlanıyor basitçe. Özellikle ilerleyen, hız kazanan tren, yakalamakta güçlük çekeceğim tren. Çünkü, defalarca not ettim bunu, yitip gitmeye hevesli uçucu düşü anımsamak için not ettim, aslında treni kaçırmıyorum. Peşinden koşuyorum. Acele ediyorum. Ya da sadece adımlarımı sıklaştırıyorum, hâlâ uzakta görünen trenin beni almadan kalkacağından korkuyorum. Bu tren, uyduruk biçimde, o sıradan ve tekdüze tarzıyla, yaptığım bir yanlıştan kaynaklanan bir endişeyi yansıtıyor, hatta çoğu kez maddi sorunlarda ve bazı başka şeylerde de, ötekilere yetişemeyen ve işlerini gün içinde ancak geç saatte bitirebilen yatağa yapışıklar, uykucular gibi geç kaldığımı söylemeye çalışıyor; sürekli elli kadar mektuba yanıt vermekte, en az o kadar da insana, anımsamadığımdan ya da iş işten geçtikten sonra anımsadığımdan telefon etmekte geç kalıyorum. Bunların hepsi de her zaman doğru oluyor, gündelik açıdan doğru.
    Gün içinde yazışmalarla, güncellemelerle, toplumsal zorunluluklarla ilgilensem iyi olur. Bunlar bildiğim ya da pek önem verdiğim zorunluluklar değil. Ama şurası da kesin, bir ses –gün içinde pek kulak verilmeyen, kendi kendini gözetleyen, otoriter bir ses–, sıradan ödevlerin yerine getirilmesi gerektiğini söyleyen bir ses, ısrarla düzeni sağlamaya çalışıyor. Geceleri de konuşmasını sürdürüyor... imgelerle. Bu kez harekete geçmeye zorlamadan, teşvik etmeden, sadece zararı gösteriyor belli belirsiz.

    Henri Michaux
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük