topu inşaata kaçan bir genci acımasızca becermek

entry2 galeri
    1.
  1. selam.

    nasıl titrer umudu bükülmüş bir sonbahar,
    yolu kesişen her ayrılıklarda rastlarken gölgesine.
    ve çarpışan tüm yüzüne hürmet dualarda arıyor geçmişini.
    göz yaşlarına gülümsermişçesine...

    bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
    merhaba,
    ben pembe tolga

    ruhumun bedenime dokunan ilahi adaletlerini tek tek paralayacaktım o gece. üstümde sebebi meşru bir duygusallık vardı.
    hiç yoktan gözlerim doluyordu... bu güne dek katlettiğim tüm götler görünüyordu rüyamda. kulağıma gelip fısıldıyordu her biri;
    " seni bekliyoruz tolga... bunların hesabını vereceksin."
    ardı kesilmeyen kabuslarıma bir çare bulamıyordum. o müthiş tüysüz, kürek kemiğinden başlayıp yatsı bir şekilde köprücük kemiğine dek uzanan, boyun omurlarından eşsiz bir portrenin imgesi gibi parlayan inanılmaz erkeksi sırtım terler içinde kalıyordu her gece.
    buna bi' son vermek adına tüm aşk tüccarı savaşçı erkeklerimi aradım. nihayetinde çiviyi çivi, götü de göt sökerdi.

    sadece 4 aşk tüccarımı arayıp evime getirttim. onlara muzdarip olduğum göt kabuslarından ve yaşadığım sebepsiz duygusallığı anlattım.
    lanet olsun. tüm bunları anlatırken yine gözlerim dolmaya başlamıştı. aralarında en sevdiğim, en sempatik penisli, en omuzu 180 derecelik açıyla g kuvvetine meydan okuyan seks tüccarım kulak kepçemin arkasını yalamak suretiyle yanıma yaklaştı ve sordu;

    - senin için ne yapabiliriz tolga?..

    bir hışımla 4'ünün de yüzüne 2.000'er tl fırlatıp sevişmelerini istedim. nedense onlarla sevişip içlerine pembe rüyayı bırakma fikrimi bir anda ertelemiştim. üstümdeki bu önlenemez melankoliyi bu şekilde atamayacağımı anladım. isteğimi ikiletmeden hemen çarpışmaya başladılar. önümde birbiriyle sevişen son derece yakışıklı erkekleri izlemiyordum. adeta topraklarını korumak için çarpışan yunan tanrılarının savaşını izliyordum. ne de güzel birbirlerinin o sağ ve sol lobları özenle farklı uçlara ayrılmış, kayganlaştırıcı dahi kullanmaksızın içlerine sevgi tohumları ekilmiş, odanın hiçsizlik kokusunu bir anda aşka çevirmiş popolarını beceriliyorlardı.
    tanrım çok güzel sevişiyorlardı...
    mutluluktan elime ne geçerse o güzel vücutlarında tahribat bırakmak için vurdum. bir yandan çılgın kahkahalar atıp diğer yandan da bu aşk tanrılarımı acımasızca darp ediyordum. vuruşlarıma aldırmadan devam etmeleri bana daha da haz veriyordu.
    en sonunda üzerlerine 10 litre mazot döküp, benim söylediğim vakitten önce durmaları durumunda üzerlerine yanan sigaramı atacağım ültimatomunu verdim. hala bi' tepki vermemişlerdi.
    bu adamlara tapıyordum...

    yine de yaklaşık 2 saat boyunca sevişmelerini izlemekten sıkılıp yeni yaptırmakta olduğum yazlığıma gitmeye karar verdim.
    duygusallığımı daha süsleyen yağmuru düşünüp garajdan jeepimi çıkardım. spor arabamı çamur etmeyi göze alamazdım.

    neticesinde yazlığıma vardığımda da değişen bir şey olmamıştı. üstelik yazlığın hala yarı inşaat halinde olması canımı daha da sıkmıştı.
    ustalar başladıkları işi yarım yamalak bırakmıştı. yarın unutmazsam onları ya sikecek ya da kovacaktım.
    canım hazır iyiden iyiye sıkılmışken bahaneyle balkona geçip kendime biraz viski doldurdum ve başladım çevrede olan biteni izlemeye.
    alkolün de etkisiyle kafam iyiden iyiye şartlanmıştı. bir anda kendimi yağmur altında maç yapan, son derece genç ve bacakları kıllı gençlerin halısaha maçlarını izlerken buldum. hatta dakikalar ilerledikçe hiç sevmediğim bu futbol oyununa kendimi kaptırdığımı hissetmiştim. yeşil yelekleri olan takımı tutmaya başlamıştım. iyiden iyiye sarhoş oldukça da sinirlenmeye, boştaki arkadaşına pas atmayanlara hakaretler savurarak balkondan bağırmaya başladım. aralarından en uzun boylu ve çelimsiz olanı bitime 5 dakika kala bencillik yapıp topu tellere vurunca da artık kontrolümü tamamen kaybettim. saatlerce yağmurun altında ter döken arkadaşlarının emeğini nasıl da harcayıvermişti bir çırpıda. sinirden elimdeki viski bardağını bile sahaya yetiştirmeye çalışarak fırlattım.

    tam da bu sırada alt kattan cam kırılma sesleri geldi. şaşkınlıkla kafamı balkondan aşağıya uzattığımda salonun camlarına isabet eden futbol topunu gördüm. bu top halısahadan fırlayıp gelmişti. üstelik az önce beni sinir hastası eden o çelimsiz çocuk geliyordu almaya. kapıya iyice yaklaştığında seslendi bana;

    - abi topu atar mısın.
    + sen gelsene önce bi' içeriye.

    son derece lüks görünen yazlığımın fiziki konumu itibariyle çocuk hiç çekinmeden güvenerek içeriye girdi.
    sinirli ve mimiksiz bakışlarımı gördüğü anda ise başına geleceklerden haberdar gibiydi.

    ıslanmış yüzüne tek kelime dahi etmeden sağ arka cebimden çıkarttığım 10.000 tl'yi çarpıverdim.
    şaşırmıştı...
    anlayabilmesi için 5.000 tl de kalçasına fırlattım.

    ve bekletmeden konuya girdim;

    + şu üstüne başına bak önce fakir ronaldo. sıçan gibi ıslanmışsın, çakma adidas giyoyorsun, yeteneksiz ve bencilsin.
    saatlerce sana takımdaşlık yapmış akranlarının emeğini biraz olsun bile düşünmedin mi? ne vardı! ne vardı da o pası aradan yollamadın kel? ama dur sen dur... sana yapacaklarımdan sonra bunları uzun uzun düşünmeye vaktin olacak. işim bittiğinde yerdeki şu 15.000 tl'yi al da üstüne başına gerçek şeyler al ve derhal bi' futbol okuluna yazıl.

    - abi...

    bi' 2.000 tl daha fırlatıp konuşmasına izin vermeden çamurdan renk değiştiren şortunu bir çırpıda aşağıya indirdim.
    titriyordu...
    ama yine de kendini hazırlamıştı buna. ben mpt'yi içine yavaşça yollarken o da elleriyle canının yanmaması için hız senkronunu ayarlamaya çalışıyordu.
    ama pembe rüyayı içine empoze ettiğim anda acılı bir haykırışla kastı kendisini. onu beceren ben değil, kinimdi adeta...
    ona eziyet ederek sahip oluyordum. bir yandan beceriyor, diğer yandan da 450 dolarlık ayakkabımı çıkarıp topuğuyla suratına suratına vuruyordum.
    ondan nefret ediyordum... yine de içine her sirayet edişimde ebedi huzura bir tutam da olsa dokunuyordum.
    tüm o emeği çalınmış diğer fakir çulsuzların sevapları birikiyordu göğüs kafesime. ve gülümsüyordum nihayet...
    geri dönmüştüm.

    bu ne de güzel bir geceydi böyle.

    dünyanın son kalbi ruhuna değecektir.
    sen ünlü cennet köprüsünün altındaki son basamak, ateşe evlat veriyorum elimdeki her güzel geceyi.
    Evet sevgilim ölüyoruz, ama ben ölmeyeceğim.
    arafta kalmaktan keyif alıyorum. sebebim çok ama;

    cesaretim yok...
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük