sanki kafayı yemem için özellikle tasarlanmış, içinde aklıma takabileceğim en ufak bir şey barındırmayan tek düz renge sahip odada sinsi sinsi gülümseyerek gözünü bana dikmiş olan surat ifadesine bakmaya başladım. öyle melun bir çehresi, öyle bakımsız teni, öyle çirkin gözleri vardı ki hiç bir insan zorda kalmadıkça yanaşmazdı ona. elbet o da farkındaydı bunun bu yüzdendi pis pis sırıtması, biliyordu kimsesizliğimi yalnızlıkla doldurmam lazımdı, elim mahkumdu...
sanki geç kaldığı yere yavaş adımlarla giden adamın umursamazlığına sahipmişim gibi kalktım sandalyemden. ikimizin de bildiğini ikimizden de saklamaya çalışırken fazla uyumaktan mahmurlaşmış gözlerimi ovarak yürüyor, gözlerinin içine bakmıyordum zira anlamasından korkuyordum... yavaşça yaklaştım yanına, ''bir daha sen oldukça bu eve adımımı atmam'' diyen oğlunu içeri alınma beklentisiyle kapıda gören baba gibi gülümsemeye başladı. gözümü çene hizasına kadar yavaşça kaldırdım, lafa girdim;
f628-bu dansı bana lütfeder misin?
kafasını sağa sonra sola çevirip etrafı kolaçan ettikten sonra cevapladı kelamımı;
yalnızlık+yine mi boş kaldı odan? yine kimse olmadığı için geldin değil mi kapıma?
- bunu mu duymak istedin?? biraz daha bak kalbimin odalarına, bak kimse yok, evet yalnızım, kalbim bir evse salonumdur boş olan.
+ya diğer odaların onlar dolu mu?
- odalarım değil odam 1+1 benim hayatım.
+ kim var o odada?
- kim olacak sen ve ben*, dans demiştim edecek misin benimle?
sağ ayağının üstüne basarak kalktı ayağa yalnızlık, 'tango' dedi 'bir sanattır bana göre, hele kalbin odalarında benle yapılanı nirvanasıdır bu sanatın' sağ elimi sert bir şekilde tuttu, sol ayağımı arkaya itti.
+ bakıyorum da dans etmeyeli çok olmuş seninle, unutmuş gibisin...
- evet unuttum, uzun zaman oldu. biliyor musun bir ara senle bir daha görüşmem sanmıştım. seni bindirdiğim otobüsün ardından el sallarken sanmıştım ki; bir daha dönmezsin hatta belki unuturum bile yüzünü...
+ biliyorum, insanoğlu bir yalnızlığın bir de ölümün başına gelmeyeceğini sanır, her insanın yalnızlığa elveda dediğini düşündüğü anlar olduğu gibi ölmeyecekmiş gibi yaşadığı anlarda vardır ama insan ölür ölmeden öncede...
- seninle görüşür...
+ hani bir söz vardır ya 'gidiyorum ama dönüşüm muhteşem olacak' diye o sözün sahibi kimdir biliyor musun, kim etmiş ilk o kelamı?
- hayır bilmiyorum.
+ ben söyledim, benim terk ettiğim yerlere dönüşüm yıkıma yol açar, tıpkı depremler gibi... her daim deprem olan yerlerde binalar pek yıkılmaz ama depremlerin uzun süre terk ettiği diyarlara uğrayan zelzeleler afete sebep olur. yıkar bütün şehri... gazetelerde, televizyonlarda ''eski artist yalnız'' tarzı haberler görür ve üzülür insanlar lakin artistlerin yaşıtlarından farkı yoktur aslında. her insan o yaşlarda o kadar yalnız olur, peki neden insanlar onlar için daha çok üzülür??
- *çünkü yalnızlık en çok bir ara kendini unutturduğu insanların içini yakar, ne kadar seversen sevgilini gidince o kadar ağlarsın, ne kadar çok kas yaparsan sporu bırakınca o kadar sarkar vücudun. hayatın matematiği budur. etrafındaki insanlar ne kadar çoksa bedelini de yalnızlıkla o kadar ödersin ve zor gelir insana borç, en zorudur zenginlikten sonra sırtına kalan borç...
tam bu sözü söylerken ayağımı yanlış hareket ettirince yalnızlık küçümser bir ifade ile bıraktı elimi zira kendisi sevmezdi acemilerle tango yapmayı, elimi bıraktı ve nefes almak istermiş gibi bir kaç adım geri çıktı, pis pis gülümsemeye başlayarak lafa girdi;
+ daha çok da erkeklerin içini acıtırım, bundandır ki erkekler geceleri sokaklarda dolaşır, her daim birilerini arar, bir dost hatta bir düşman....ikisini de bulamayan erkek ise benim nizamımdan uykuya sığınır.
deyip gözlerimin içine bakarak kahkaha atmaya başladı yalnızlık, sinirlerimi bozuyordu o cırtlak sesi, o dayanılmaz ifadesi şişmiş gözlerimi ovalamayı bırakıp üstüne yürümeye başladım;
- çok adisin yalnızlık, elimde olsa öldürürdüm seni...
konuşmak için ağzını açtı yalnızlık lakin bir anda kayboldu ortadan, bu odada benden başka birisinin olduğuna dalaletti, etrafıma bakınmaya başladım, ilk bakışta bir hareket olmamasına karşın dikkatli bakınca fark ettim koridor'a açılan sağ kapıdan odaya giren bir yabancıyı. garip bir mağmurluk sezdim yürüyüşünde, sanki bir insanı istediği anda yerle bir edebilecek bir güç barındırıyordu gözlerinde...
yabancı*selamünaleyküm.
f628-aleykümselam da kalbime destursuz girilirdi yabancı, sen kimsin neden selam vererek girdin?
* allah'ın selamı üstüne olsun fani insan, ben her yolun bittiği yer, her odanın çıktığı koridor ölümün elçisiyim, ben allahın meleklerinden azrail, yalnızlığını çektin sıra ölümüne geldi, canını almaya geldim...
- seni bekleyerek geçirdim ömrümü lakin yinede vakitsiz geldin azrail, biraz daha süre versen bana, yalnızlıkla son bir hesabım kaldı??
* ne bir saniye önce ne bir saniye sonra!!!
karşı çıkmayı geçirdim aklımdan lakin gözlerinde ki ciddiyet, suretinde ki kendinden eminlik o derece fazlaydı ki cürret edemedim, belliydi yoktu kaçış;
- *madem geldi vakit...son bir isteğim olsa?
* buyur!!
- benden önce yalnızlığın canını al azrail, bitsin artık yalnızlıkla tango yapan insanlar, tükensin nesilleri, al canını azrail, al ki yaşamın tadına varsınlar haz duygusunu unutan insanlar.
* ben kimsenin canını kendi isteğimle alamam, yaradandan izin almak gerekir ayrıca bu evrenin yapı taşıdır yalnızlık, allaha da ait sıfatlardandır, o öldürülemez o her daim kalır.
- izin istesen olm...