babanın yaşlandığını kabullenememek

entry4 galeri
    1.
  1. babayı hep o dinç hali ile hatırlamaktır.

    benim babam gencecik adamdı...
    simsiyah ve kıvırcık saçları vardı benim babamın.
    bana ilk pilli araba aldığında, ''benden çok oynuyor anne yeteeeeer'' diye ağlardım. ilk ışıklı kamyonetimde ise, tüm odaların ışığını kapatır, ''bak oğlum ne güzel'' diye söylerdi bana. kendi çocukluğunda sahip olamadığı o oyuncakları, bana almakla gurur duyardı kendisiyle.

    benim babam gencecik adamdı...
    iki kanepe arasını kendime kale edinir, babamdan gelen şutları kurtarmak için çaba harcardım. hep ben kaleci olurdum. babamsa; çocukluğunda, üniversite hayatında ve askerliğinde yaptığı futbol maçlarını anlatır. kendisini keşfedilememiş bir forvet olarak hissedip bana öyle şut çeker, bir yandan da anlatmaya devam ederdi. bense dinlemezdim fazla, ya da öyle zannederdim. kimi zaman tutamazdım topu ve televizyonun üstündeki vazo kırılır. kimi zaman o kötü şut çeker ve duvar saatini yere düşürürdü. annemse, tedirgin ama bir şey diyemezdi. şutun sahibi evin babasıydı sonuçta. bir çok defa, alt kattan gelen oklavayla karışık tavana vurma sesi ile son verdik, günlük şut çalışmalarımıza.

    benim babam gencecik adamdı...
    ilk arabası toros'ta, beni ön koltuğa oturtmaz. ''geç arkaya'' dediğinde, bir hışımla hemen arabanın sağ ön tekerleğini kendime hedef belirler ve tekmeler savururdum. o ise gelir yanıma, yüzünde hafif bir tebessüm ve beni kulağımdan tuttuğu gibi arka koltuğa oturturdu. sonrası malum, gideceğimiz yere kadar, ayağımın sızısı ile başbaşa bir yolculuk. babamın toros'u vardı be.

    benim babam gencecik adamdı...
    sürekli hastalanırdım ve doktora götürürdü beni. doktor ne zaman reçeteye iğne yazsa, benden önce davranır ve '' bu iğne yerine verebileceğiniz bir şurup ya da hap yok mu doktor bey '' derdi. kimi zaman bu sorusuna olumlu cevap alır ve beni büyük bir korkumdan kurtarır, kimi zamanda ise olumsuz cevap alır ve yüzünde üzgün bir ifade ile ''peki'' derdi. peki...
    daha ilkokul'a bile gitmediğim günlerden bir gün, iğne vurunmak için hastaneye gittiğimizde, henüz hastaneye girecekken, '' babaaaaa, bacaklarım tutmuyor babaaaaa '' diye sana yalvarırcasına senden yardım istediğim o günü, hala anlatırsın bana. kendinle gurur duyarak anlatırsın bunu. ben son çare yine sana sığınmış ve senden beni kurtarmanı istemiştim çünkü. eminim ki çocukluğum aklına geldiğinde, ilk hatırladığı şeylerden bir tanesi o andı babamın.

    benim babam gencecik adamdı...
    her haftasonu ya ailecek bizi bir restorana götürür ya da benzini doldurur, eti alır, mangalı alır ve bindirirdi bizi broadway'ine, götürürdü kafasına esen yere. sonra buldu mu güzel, yeşilliği bol ve ağaçlık bir ortam. çekerdi arabasını, yakardı sigarasını önce, daha sonra vakit kaybetmeden mangal işi ile uğraşırdı. arada bir yanıma gelir, orda devam ederdi bana şut çalıştırmaya. bu sefer iki ağaç arası kale.

    benim babam gencecik adamdı...
    işten gelme saati yaklaştığında, annem beni dışarı yollar, git babanı karşıla derdi. kendisi de balkondan bana bakardı tabi. aksilik bu ya, bir gün annem bana bakmak yerine yemekle ilgilenmek için mutfağa gitmiş. babamın da geç geleceği tutmuş. bense babamı beklemekten sıkılmışım ki, daha tanımadığım şehirde, sağım ile solum arasındaki farkı bilmezken, babamın yanına gitmek için düşmüşüm yollara. sonrası malum. emniyete gelen babam, yüzünde bir telaş ifadesi hakim ve koşa koşa geliyor yanıma. kucağına alıyor ve tek kelime etmeden eve getiriyor. koşuyordu benim babam. o keşfedilememiş bir forvetti demiştimya sana da.

    benim babam gencecik adamdı...
    yozgatspor o dönemlerde birinci ligde olmadığı için televizyondan takip ederdi takımını. ne zaman fenerbahçe, kayseri'ye, ankara'ya, konya'ya deplasmana gitse, babamda oraya giderdi. her seferinde baba beni de götür diye yalvaran gözlerle bakardım. ilk başta ''olmaz oğlum seni de sonra götürürüm'' der ama ben ısrar edince, ağlamaya başlayınca dayanamaz ve '' tamam '' derdi. o gün erken yatardım çünkü sabah babam beni erken kaldıracak ve deplasmana gidecektik. aykut'u, oğuz'u, okocha'yı izleme hayali ile yatardım yatağa. sabah ise hep hüsran. babamın '' hadi oğlum kalk maça gidiyoruz '' sözü yerine, '' oğlum kahvaltı hazır'' sesini duyardım annemden. sonrası yine malum... ağlama, kızma, ve protesto edilen bir kahvaltı. babamsa akşam geldiğinde aldığı konya şekeri, ile kandırmaya, gönlümü almaya çalışırdı. ha bir de o hafta kesin beni yozgatspor'un maçına götürürdü tabi. üçüncü lig maçı ama yine de yeterdi bana. bir şaban vardı o zamanlar. takımın en iyisi. hala aklımdadır o şaban. o golü atınca ben babamla beşlik çakardım.

    benim babam gencecik adamdı...
    ilkokul 5. sınıfta bilgisayar dersinin ilk haftasında, klavyedeki tuşları öğretmişti bilgisayar öğretmeni bizlere. bense akşam babam eve gelir gelmez, '' baba artık bilgisayar kullanmayı öğrendim'' demiş, babam bu sözüme çok gülmesine rağmen, o sözümün 1 ay sonrası kadar bana bilgisayar almıştı. o zaman başladı işte fifa'ya olan merakım. fenerbahçe yoktu oyunda ve bunu da babama şikayet ediyordum ben. nasıl olmazdı fenerbahçe.

    benim babam gencecik adamdı...
    şeker hastalığı çıkmıştı daha o genç yaşında. acaba yaşlanıyor muydu? çayı da şekersiz içmeye başlamıştı her yaşlı gibi. hayır, bu olamaz! babam gençti ama gençlerde şeker hastası olabilirdi. şeker hastalığı yaşlılara has bir hastalık değil, çayı şekersiz içmekte yaşlılara özgü değildi. hem artık ben de çayı şekersiz içiyordum. ben yaşlı değildim ve bu yüzden, çayı sadece yaşlılar şekersiz içer tezini çürütmeyi başarmıştım. ama şeker hastalığı yüzünden her gün kullanmak zorunda olduğu o ilaçlar canımı sıkmıyor değildi. gencecik adam, her gün niye ilaç almak zorundaydı ki. saçma!!!

    benim babam gencecik adamdı...
    başarısız bir öğrenci olmamdan ötürü kazanamamıştım hiçbir yeri ama biliyordum, babam vazgeçmezdi benden. ankara'ya özel bir okula yatılı gönderdi beni. işte o günden sonra, baba ile yaşanmışlıklar da azalmaya başladı haliyle. babamdan daha çok gördüğüm insanlarla tanıştım ve onlarla dostluklar kurmaya başladım. her şeye rağmen biliyordum ama: benim babam hala gençti. oğluyum sonuçta, sesinden bile anlardım bunu değil mi?

    benim babam gencecik adamdı...
    üniversiteye kayıt olurken yanımda gelmiş, ama ben kayıt sırasındayken bile eşyalarını bana verip, ben şurada bekliyorum, sen işini halledince gelirsin demişti. biraz üşengeçti babam. eskiden böyle miydi? koşardı, arabayı hızlı kullanır, deplasmana maça giderdi. kendi başıma gelsem kayıt olmaya sanki çok bir farkı olacaktı diye düşüne düşüne kaydımı yaptırdım üniversiteye. o zaman düşünmemiştim ama yine de iyi ki gelmiş, iyi ki görmüş nereyi kazandığımı, nerelerde yıllarımı geçireceğimi.

    benim babam gencecik adamdı...
    ama artık gözlük takmaya başlamıştı. hiç alışamadım o gözlüklere. o da alışamadı eminim. ilk başlarda, doktorun verdiği o gözlüklere inat, gazetesini eskisi gibi okumaya çabaladı. eliyle gözünü ovuşturdu, gözünü kısarak baktı, gazeteyi bir yakın bir uzak tuttu ama başaramadı. en sonunda aldı gözlüğü eline ve başladı onu kullanmaya. bir daha çıkarmayacaktı. hatta sonraları, dışarıda farklı, televizyon izlerken farklı, gazete okurken farklı gözlükler kullanacak kadar bağımlı olacaktı bu nesneye.

    benim babam........
    kıvırcık ve simsiyah saçlardan eser yok. 3'de 2'si gitmiş, kalanlarsa bembeyaz. koşarken göremiyorum artık. arabayı yavaş kullanıyor, geçmişte yaptıklarını daha bir zor hatırlayarak anlatıyor. bazen bu böyle miydi acaba diye soruyor. doktor rejimi de daha katı uygulaması gerektiğini söyledi geçenlerde. kimi zaman gözlerinden, kimi zaman sözlerinden anlıyorum: '' yoruldum artık oğlum diyor '' bana o gözler, o sözler.

    yüzüne karşı hiçbir zaman seni çok seviyorum demedim. bundan pişmanlıkta duymuyorum çünkü ben senin gençliğinim. ben senin oğlunum. ama hani küçükken bir yalan söyleyip anneme yakalandığımda, anneme '' nerden öğrendin '' diye sorduğumda, annemin cevabı '' anneler bilir, kuşlar söyledi'' olurduya.
    sana da kuşlar mı söyler, ya da babalar da bilir mi, bilmem ama; seni seviyorum... zamanında sen bunu söylememene rağmen, benim bildiğim gibi, sen de bunu bil, başka bir şey istemem.
    baba...
    0 ...