hikaye'de her şey normal seyrinde, duygusal bir minvalde sürüp-giderken " ne oluyoruz! " bile demeye fırsat kalmadan;
- kahramanımız elif'in engelli olduğunu,
- her çocuk gibi koşmak-oynamak ve kirlenmek istediğini,
- bu isteğini gerçekleştirmek için kendisini çamura attığını,
- başını taşa çarptığını,
- ve ebedi aleme adım attığını,
son bölümdeki iki paragrafta öğreniyoruz.
açık yüreklilikle şunu söyleyeyim; bu iki paragrafı ardı-ardına üç kez okudum. hani, gözümden kaçan, 'cümle aralarını gizlenmiş ve kaçırmış olduğum başka bir olay daha var mıydı acaba' diye.
aslında, kimi profesyonel yazarların sevdiği bir üsluptur bu. adeta, son dizeleriyle okuyucuyu mest eden bir şiir tadında, sağlı-sollu yumruklarla okuyucuyu ringe serip, hal-i pür-mealinde* seyre dalmak. lakin, onlarda dahi böylesine bir sürat yoktur.
- gel-gelelim öylesine içten ki! anlatılanların, sanki yaşanmışlıklara dayalı olduğunu düşündürüyor insana. şu cümledeki ifadelere bakar mısınız;
" onun beline dokunmak, kapşonunun yanlarından taşan uzun siyah saçlarına bu denli yakın olmak tarifi imkânsız, masumane ve tertemiz şeyler hissettiriyordu ona. tıpkı bir peri kızı gibiydi."
hep söylüyorum ve söylemeye de gücümün yettiğince devam etme kararındayım;
- evet! yazarlık, teknik bir iştir. ne denli alışılmadık, kural-dışı bir yazar olma hevesiniz olsa da yine de bu işin, uymanız gerekli belli kuralları ve izlenmesi gereken yolları vardır. ancak, her şeye rağmen en önemli husus daima içtenliktir. okuyucu, okuduğu her paragrafta, satırda, cümlede ve hatta kullanılan sözcüklerin ardında, mecaz anlamlarında içtenlik arar.
- hımmm! evet, yazar bunu demiş ama acaba kendisi bunun böyle olduğuna gerçekten inanıyor mu? amacı, gerçek hislerini dile getirmek mi yoksa, evrensel doğrular üzerinde gezinerek süslü cümlelerle popüler olma sevdasında mı?
okuma esnasında, yazara yönelik bu sınamalar devam edip dururken şöyle bir parçayı okuduğunda;
"...yarısı yenmiş çikolatasından bir parça koparıp kıza uzattı.
- altından, ısırmadığım yerinden kopardım. "
bir anda dağılı-verir. hayır! bir de ciddi ciddi suçluluk hissi kaplar içini;
- görüyor musun! neler düşündüm hakkında ne çıktı. negatifim ben abi! negatif. optimist olmayı başaramayacağım hayatta.'
gibilerinden kuruntulara gark olur. kendi iç-sesleriyle tartışmaya koyulur, forumlar düzenler. bu arada, hikayenin o andan sonraki bölümünü, üç kez mi okur yoksa beş kez mi bilinmez. 'benim oğlum bina okur döner döner yine okur' hesabı. kafası, kendisiyle girdiği iç hesaplaşmadadır, zira.
duygu yüklü bir hikaye. başlangıç aşamasında kullanılan cümlelerin fazla girift olmamasına dikkat etmek gerek. malum, okuyucu hikayeye yeni başlamış ve henüz tanışma döneminde iken sıkıp-bunaltmayalım onu. hakkımızda; 'hemen artistliğe başladı!' gibi düşüncelere kapılıp tatsızlık çıkarmasın.