işlenen konu çok derin. sadece kendi toplumumuzun değil insanlığın yumuşak karnı ve aynen hikayemizde bahsedildiği gibi çoğu kadında da durumu kabullenmişlik hali var. insanın inanası gelmiyor doğrusu ama kabul edilmesi gereken, acı bir gerçek olarak tüm heybeti ile karşımızda duruyor.
öyle ki bu, eğitimsizlik ve cehaletin de ötesinde bir konu. yapılan araştırmalar türkiye'de lise ve üzeri eğitimli erkeklerin %35-38* oranında kadına/eşlerine şiddet uyguladığını gösteriyor.
avrupa'da da bu oran düşük değil; %28-30. norveç'de ise %45 gibi şaşırtıcı bir rakam var *, şimdi sıkı durun! abd'de inanılması güç bir istatistiki değer çıkıyor karşımıza; eyaletlere göre %37-42* arasında değişen bir kadına yönelik şiddet oranı ile birlikte, ölen hamile kadınların %85'inin koca dayağı sonucu ölüyor olduğu bilgisi*. iç eyaletlerde ve güneye gidildikçe bu oran daha da yükseliyor.
uzmanlar, aslında bu rakamların anketler sonucu tespit edilen rakamlardan da 3-5 puan yüksek olduğunu zira, kimi kadınların utandıkları için gerçeği gizlediklerini de belirtiyorlar.
bu ağır tablo ile yeterince can sıktıktan sonra dönelim hikayemize;
okuyucuyu güldürmek, ağlatmak, düşündürmek ve sonuçta; dikkatli bir nabız ayarlaması sonucunda his serumunu damara enjekte etmek, her yazarın birincil amaçları arasındadır. gariptir ama kimi yazar; çok ağlattığı için, kimi ise güldürdüğü için sevilir. düşündürenler ise her iki gurup tarafından da pek sevilmez. gerçekte, açlıktan sürünen yazarlar gemisinin değişmez tayfasıdır onlar. iyi yazarlar, doğru yazarlar, dolu yazarlar, gel-gelelim yazdıkları; okuyucuyu düşünmeye, analiz etmeye, sonuçlar alıp bunları yorumlamaya zorlar. konuları da dert, sıkıntı, haksızlık ve şiddet olunca okuyana hepten ızdırap verir.
işte! realist bir yazarın tam da bu nedenle, bulduğu az sayıda okuyucuyu elinden kaçırmaması, onları hikayelerine bağlayıp bir solukta okumalarını sağlaması gerekir ama bunu nasıl başaracaktır? elbette ki donanımıyla, bilgi birikimiyle ve tecrübesiyle, dahası ve en önemlisi yeteneğiyle. sonra, koyversin gitsin! okuyucunun, aldıklarını sindirmesi kolay olmaz, ne de olsa ağır gıdalardır bunlar, kolay hazmedilmezler.
realist yazarın işi aslında çok zordur. okuyucunun, günlük yaşamında baktığı, algıladığı ve yaşadığı şeyleri; gördüğü, öğrendiği ve hissettiği şeyler haline dönüştürebilmek, bunu hikayeleri ya da romanları ile başarabilmek, okuyucunun kafasına bir bilgi notu olarak çakabilmek hiç de kolay değildir.
gerçekte, hayalden farklı olarak; gökte süzülerek uçtuğunuz beyaz kanatlar yerine, böğrünüze saplanmış bir pala veya başınıza saplanmış bir balta vardır mesela. pembe bulutların ipeksi dokunuşu yerine; dayak vardır, şiddet vardır, kan vardır, sakatlanan el vardır, baş vardır, dolu-dolu yaşamak varken yitip giden hayatlar vardır aynen hikayemizde olduğu gibi.
mevcut tabloyu ağırlaştırmak, durumu olduğundan daha trajik hale getirmek için verilen gayretlerde, limitlerin gereğinden fazla zorlanılmamasına dikkat edilmelidir. aksi taktirde okuyucuyu, hikayede inandırıcılık aramaya başlayacaktır.
bu manada şöylesi bir ifade;
" kan kaybından ölmüştü kadınlığı, insanlığı, dünyaya dair tüm umutları. "
tehlikelidir.
sanatsal anlatım yapacağım derken, kocasını mutlu edebilmek için dayak dahil her türlü eziyetine katlanan, dahası bunun normalliğine kendini inandırmış zavallı bir kadının kadınlığı, kan kaybından nasıl ölebilir?
kastedilmek istenen kadınlık bu anlamda değilse ne tür bir kadınlık dır. bu noktada ifadede ciddi bir sislenme var. az önce onu döven ellerin, şimdi saçlarının arasında gezinmesi dahi onu duygusallığın doruklarına taşıyıp gönlünü fethetmeye yeterken, bu kadının kadınlığının ölmüş olduğundan nasıl söz edilebilir?
sonra 'insanlığı'nın ölmesi. eziyet çeken bir kadın, ailesi ve çocukları için dahi bu evliliğe katlanıyor ve ses çıkarmıyor olsa* insanlığı nasıl oluyor da ölüyor. kastedilmek istenen 'insanca bir yaşamının olmayışı' ise bu böyle ifade edilmemeli.
'dünyaya dair tüm umutları'na ise hiç girmeyeceğim.
bu hikayenin üzerinde neden bu kadar hassasiyetle duruyorum? çünkü konusu, işleniş biçimi, cümle kurgularında gösterilen özen, yazarın, yaptığı işin güzel ve etkileyici olmasına yönelik ciddi bir emek sarf ettiğini gösteriyor. sonra alabildiğine duygu var. hatta, yazarın eserini kaleme alırken yaşadığı aşırı duygusallık hali var ki bu durum maksadını aşan ifadeler ortaya çıkarmış.