iç ve dış borçlanma oranlarıyla paralel olarak artan büyüme rakamlarıdır.
mevzuyu mikro ekonomik bir örnekle basitleştirmek gerekirse bu durum, dışarıdan borç alarak fon yaratan bir şirketin bilanço büyüklüğü ile övünmesine benzer. bu noktada efektif bir nakit yönetimi ile eldeki fon uzun vadede kar yaratacak yatırımlara dönüştürülebilir. aksi takdirde artan kaldıraç oranı ciddi bir finansal risk anlamına gelmektedir ki türkiye'deki yüksek cari açıktan dem vurarak bir kriz tehlikesine dikkat çekenlerin eleştirileri de bu durumdan kaynaklanmaktadır.
efenim, yamuluyorsam düzeltin ancak benim bildiğim kadarıyla son dönemde kamu harcamaları uzun vadede piyasaya sıcak para enjekte edebilecek yatırım ortaklıklarından ziyade duble yol, toki konutları, üçüncü köprü, çılgın proje gibi finansal bir getirisi olmayan daha çok meydanlarda "yol da yapıyoruz, köprü de yapıyoruz. çoh süperiz ! bize oy atın !" tarzı söylemlere taban oluşturabilecek mevzulara aktarılmakta.
bu noktada da an itibariyle bu borçlanmayı sürdürülebilir hale getiren yabancı yatırımcılar devreye girmektedir ki bu süreci tabiri caizse çok da s*kilmeden yönetebilmenin yolu havyan gibi liberal ve dışa bağımlı bir ekonomi politikası yürütmektir. varın gerisini de siz düşünün gari...