Girişteki betimlemeleri çok sevdim. Yazı resmen "Oku beni!" diye bağırıyor o kısımda.
Lakin sonra bi' felsefedir gidiyor, aman Allah! Üçer beşer atladığım yerler dahi oldu hatta, yalan söylemiş olmayayım. Zira edebiyatın içine yerleşmiş bir felsefe bana göre değil pek. Gelişme kısmında, güzelim bir aşktan felsefeye neden girdi bu yazar derken...
Anladım ki öldürücü darbe sondaymış meğer.
Bu teknik -ne tür bi' şeyse artık- gerçekten etkiledi beni. Yazının genelinde yoğun ve kuvvetli bir anlatım, çekici bir mevzu bulamadım ama sonu her şeyin cevabı olmuş galiba.
Temiz ve yalın cümlelerle, çamurun acıtan o hikayesini nefis bir şekilde işlemişsiniz. Kaleminize sağlık.
Naçizane birkaç şey battı gözüme, bahsetmeden geçmek istemedim. Şöyle ki;
*"müge'yi her görmeye gittiğimde...", "Her çamura bastığımda..." cümleleri, anlatım bozukluğu belasına bulaşmış cümleler. Doğrusu; "müge'yi görmeye her gittiğimde...", "çamura her bastığımda..." olmalı. Sebebini dileyen olursa, ayrıca açıklayabilirim.
*"çamura batmış bir satranç tahtası, gelir gözümün önüne." cümlesindeki virgülü gereksiz buldum ki bu da okurken beni rahatsız eden bir noktaydı.
*"tabii" kelimesinin yazımında hata var. "tabi" kesinlikle yanlış bir kullanım.
*"daha birkaç sene oldu; suni çimin ülkemizde yaygınlaşması." cümlesinde de noktalı virgül haybeden kullanılmış bence.
Yorumumu bitirmeden tekrarlamak isterim ki sondaki olayı çok sevdim. Arada sıkıldığım felsefik mevzular, böyle bir sona yakışan türden gelişmeler olmuş. Tebrikler 571 1071 1453 1881 1905 1923