ne zaman ismini duysam, ne zaman aklıma gelse derin düşüncelere mukabil olduğum, benim için müthiş duygular senfonisi diyebileceğim kadar gözümde ondan daha ötesi kalbimde büyüttüğüm bir şairanelikdir kendisi. sylvia plath hakkındaki tez araştırmasından;
"Sylvia Plath'in intiharına gelince; ailede yaşanan karanlık deneyimlerin sosyal, tarihsel ve otobiyografik yıkımlara eklenmesi, onu önsel bir ideal olarak kabullendiği belirgin, açık seçik bir kendini yok edişe zorlamıştır. Bu ideal kendi akışını tamamen kendi içinde, ölümün zaruri ve saplantılı bir şekilde hayata yayılmasında bulmuştur. Kadınların toplumsal bir hastalığın sonucu olan perişanlığının kurbanı olmuştur. Plath'in narin, incinebilir ruhani varlığı ve her şeyin sürekli kirlenişinin iç karartıcı bir şekilde farkında oluşu onu ölüme sürüklemiştir. Karmaşık düşünce yapısının yol açtığı gerilimin niteliği çözümsüzlük doğururken, yaşamın gerilimi sonsuza doğru akar. Bu farklılık ölümün seçilmesinde, zihnin karmaşıklığının kurgusal bir temelde, yaşamın sonsuzluğuyla birleştirilmesinde ve saf insanilikle felaketimsi bir ölümlülüğe ulaşmak yolunda şiirler yaratılmasında sentezlenir. Zihnindeki çeşitli kasırgalardan kurtulamaz. Uygarlığa yönelik tehditlerin, kitlelerin ideal bir insanlığa ve var olmanın hazlarına veda edişlerin yanı sıra, Plath'in oluşturduğu psişik atmosferde önemli bir rol aldıkları için en küçük ayrıntıları bile abartma eğilimi, şiirlerle tanımlanacak vakumu oluşturur. Peki neden düşünceli bir sukunet içinde mesafesini koruyup, estetik bir uzaklıkta duramaz? Plath'in var oluşu, zalimliği doğal olarak kendisine yabancılaşmaya itecek olan şikayetçi zihni tarafından beslenen bir yalnızlık peçesiyle örtülür. Istırap içinde yaşar ve kaçamak kederini kavramayı başarır. Şiirlerini köşkünün tamiratı sırasında konan tuğlalar, intiharınıysa tam bir başarısızlık olan bu evin yıkılması eylemi olarak görebiliriz. " der.
kendisi hakkında -daha doğrusu kalemi hakkında-, daha derin bilgi sahibi olmak için şunlara göz atalım, keyfimiz yerinden kaçsın, bizi bu güzel havaların mahvetmesine izin vermeyelim:
"Azımsanmayacak kadar ölmüşüm.Azımsanmayacak kadar ölüyüm. Geliyorlar bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye.Koşarak, düşe kalka, yuvarlanarak, sürünerek. Nasıl olursa olsun görmek için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını geliyorlar. Ölüm çaresizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıktan sonra seviniyorlar canlıyız diye. "