kanlı çamur

entry1 galeri
    1.
  1. --
    Albay Sermet:
    76 yaşında emekli asker. iki oğlu ve iki kızıyla asla geçinemezdi. Karısının ölümünden çocuklarını sorumlu tutardı. Varlıklı biriydi. Varlığı ailesinden miras kalmıştı.
    Hikmet:
    48 yaşında. Sermet bey’in en büyük oğlu. Kumara düşkünlüğü bilinirdi. Babası tarafından defalarca borç batağından kurtarılmıştı. Bekârdı.
    Salih:
    43 yaşında. Doktor. Sermet bey’in ikinci oğlu. Ailenin en başarılı çocuğu. Kardeşleri ve babası arasında daima köprü vazifesi gördü. Evli ve 2 çocuk sahibiydi.
    Füsun:
    40 yaşında. Evli 1 çocuk annesi. Sermet bey’in üçüncü çocuğu. Kocası tarafından defalarca şiddet görmüş, babasının yanına sığınmış, buna rağmen babası onu geri kabul etmemiş, her gelişinde kocasının evine geri yollamıştı.
    Şebnem:
    39 yaşında. Bekar. Feminist. Asla evlenmedi. Kardeşleri ve babası dahil tüm erkeklerden nefret etti. Annesinin ölümünden onları sorumlu tutuyordu.
    Nurgül:
    40 yaşında. Salih’in eşi. Kocasının ailesinden pek haz etmiyordu.
    Bülent:
    45 yaşında. Tüccar. Füsun’un eşi. Kadınlara olan düşkünlü yüzünden sürekli füsun’la çatışma halindeydi.
    Rıza:
    60 yaşında. Sermet bey ve ailesinin hizmetinde çalışıyordu. Aileye bağlılığını her fırsatta dile getirirdi.
    Nalân:
    29 yaşında. evin temizlik işlerinden sorumlu hizmetçisi.
    Rüstem:
    27 yaşında. Evin bahçıvanı ve aynı zamanda şoförü.
    Avukat Mustafa:
    Sermet bey’in aile avukatı. Aynı zamanda Sermet bey’in yakın arkadaşı.
    Komiser Niyazi:
    56 yaşında. hikmet beyin özel ricası ile davayı jandarmadan aldı.
    Dedektif fuat:
    45 yaşında. hikmet beyin özel ricasıyla davayı araştırmaya koyuldu.
    --

    --1--

    Albay Sermet tansiyon haplarını içti. Bugün bu haplara çok ihtiyacı vardı. Dün akşam tüm çocuklarını eve çağırmıştı. Vasiyetini açıklayacağını duyurmuştu. Sessiz geçen akşamın ardından asıl kıyamet bugün kopacağa benziyordu. Beceriksiz evlatlarına büyük bir sürprizi olacaktı.

    Telefonu kaldırdı. Ve avukatın numarasını çevirdi. Sekreter kız telefonu açtı.
    “ Mustafa bey’in bürosu buyurun?”
    “ merhabalar kızım. Ben Sermet. Mustafa bey yok mu?”
    “merhaba Sermet bey. Maalesef az önce çıktılar. Adliyeye gittiler. Not bırakın isterseniz? iletirim kendisine.”
    “tabi olur kızım. Mustafa bey’e bu geceki planımın değişmediğini ve akşam saat sekiz gibi onu beklediğimi iletirsiniz.”
    “peki efendim. iletirim. iyi günler.”
    “sana da kızım.”
    Ağır ağır ön kapıdan bahçeye doğru ilerledi. Rüstem’in yeni ektiği açelyalar henüz çiçek açmamıştı. Dışarı çıktı. Geniş bahçede göz gezdirdi. Hava yağmur bırakacak gibiydi. ileride Rüstem’in ağaçların dibini çapaladığını gördü. Ona doğru bağırdı.

    “uğraşma Rüstem! Birkaç saate kalmaz yağmur yağar!” Rüstem Sermet bey’i duymazlıktan geldi. “Rüstem! Kime diyorum ben?” diye çıkıştı Sermet bey. “bırak onları da arabayı hazırla! Bankaya gideceğiz!”

    “tamam, Sermet Bey! Hemen hazırlıyorum! Siz Salı günleri bankaya gitmezdiniz? Bir sorun mu var?” diyerek Sermet bey’e doğru yürümeye başladı. “sana ne be adam! işim var gücüm var!” diyerek tersledi onu Sermet bey.

    “ihtiyar bunak. iyilik de yaramaz sana.” Dedi Rüstem içinden. “hemen arabayı hazırlıyorum efendim. Siz çardakta istirahat buyurun. Yarım saate yola çıkmış oluruz.” Rüstem uzaklaşarak bahçenin arkasındaki garaja doğru gitti. Sermet bey çardağa oturdu. Tabakasından biraz tütün çıkartıp sigara sardı ve yaktı. Bir nefes içine çekti. Düşünceliydi.

    “efendim kahveniz.” Rıza efendi, Sermet bey’in yirmi yıldır hiç aksatmadan içtiği öğlen kahvesini getirmişti. “başka bir arzunuz yoksa ben mutfağa yardıma gidiyorum efendim?”
    “çekilebilirsin rıza efendi. Ellerine sağlık.”

    Sermet bey kahvesinden tam bir yudum alacaktı ki duraksadı. Bu gün canı nedense kahve içmek istemiyordu. Dede yadigarı köstekli saatine baktı. Öğleden sonra bir otuz iki… rıza efendiye ayıp olmasın diye kahveyi açelyaların arasına döktü. Bir süre oyalanıp sigarasını bitirdi. Ağır aksak adımlarla garaja doğru yürümeye başladı. Birden arkasında birinin olduğun fark etti. Arkasını döndüğü anda bir bıçak darbesi aldı. sol kulağından sağ omzuna kadar kocaman bir kesik. Oluk oluk akan kanı durdurmak için elleriyle kendi boğazını sıktı. Bağırmaya çalıştı ama başaramadı. Gözleri sonuna kadar açılmış, katilini seyrediyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Konuşamıyordu ama gırtlağından –güçlükle- bir hırıltı çıkarabiliyordu. “sen!” dedi. “s..sen!” yüz üstü kapaklandı. Tüm açelyalar kana bulanmıştı.

    --2--

    Yağmurlu bir istanbul günüydü. Son baharın geldiğini haber eden yapraklar etrafta uçuşurken, insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuşturuyorlardı. Sokak hayvanları kendilerine saklanacak yer arıyorlardı. Gök adeta delinmişti.

    Dedektif fuat, bürosunda -tüm bu koşuşturmadan uzakta- kahvesini yudumluyordu. Sakin bir hafta geçirmişti. Gelen müşteriler ya eşlerini takip ettirmek istiyor ya da kayıp akrabalarının izlerini sürdürmek istiyorlardı. Ona göre işler değildi bunlar. Bir kadın kocasını aldatıyorsa bu onun meselesi olmamalıydı.

    Ofisin telefonu çaldı. Arayan polis şefi Niyazi Bey idi.
    “alo? Fuat bey?”
    “buyurun? Niyazi bey, sizsiniz sanırım?”
    “evet benim. Bir vaka var elimde. Bir cinayet. Maktulün yakınlar hemen çözülmesini istiyorlar. Ben de seni önerdim. ilgilenir misin?”
    “desene işleri polise kalırsa ne hale gelecekler farkındalar.” Kahkahası ofiste yankılandı.
    “ fuat istersen sabrımla oynama. Adam vasiyetini açıklayacağı gün öldürülmüş. Çocukları adamın katilinin peşindeyse eğer, bunun sebebi mirasın katil bulunmadan pay edilemeyeceği. Adam avukatına sıkı sıkı tembih etmiş.” Niyazi komiserin sesi sinirli geliyordu.
    “komiserim sinirlenme hemen. Takılıyorum sadece. Demek adam bir şeylerden şüphelenmiş…”
    “ee ne diyorsun? Eğer kabul edersen seni aldırmak için bi araba yollayacaklar.”
    “peki kabul. Adresimi verirsin. Orada buluşalım seninle.”

    Telefonu kapattı. Camdan yağmuru seyretmeye başladı. Bir süre sonra aşağıdan bir korna sesi duydu.

    --3--

    Çiftlik evi şehir merkezinden bir buçuk saat uzaktaydı. akşam üstü biraz yağmur yağmış etraf çamur olmuştu. Tabi rıza efendinin şikayeti çamur değildi. Şu durumda şikayet edeceği son şey o olurdu. Cani bir şekilde evin beyi katledilmiş, evde hüzün yerine bir gerginlik hakim olmuş ve tüm bunlar yetmezmiş gibi etrafta onlarca sinir bozucu polis dolaşıyordu. Polislerin suallerine yanıt verdikten sonra evin en büyük oğlu hikmet beyle karşılaştı.

    “rıza efendi, akşam yemeği kalabalık olacak lütfen gereğinin iki katı hazırlık yapın.” Dedi ukala bir ses tonuyla. “peki beyim. Siz nasıl isterseniz.” Dedi rıza efendi. Tam uzaklaşacakken, “önemli bir misafirimiz daha gelecek. Rüstem almaya gitmişti. Onun için de bir oda ayarlayın. Eli kulağında şimdi gelirler…”
    “peki efendim üst katlardan bir oda ayarlarım. Ne kadar kalacak peki?”
    “katili bulana kadar…”

    Rıza efendi bu sözlerin üzerine iyiden iyiye dehşete düşmüştü. Katilin hala orada olduğuna inanıyor olamazlardı.

    “katil her kimse şimdiye çoktan gitmiştir beyim.” Dedi titreyen sesiyle.
    “ben kontrol ettirdim. Jandarma buradan şehre giden gelen kimseyi bulamadı. Sabahtan beri çiftlikten ayrılan herkes de burada. Tabi Rüstem hariç. O da gelir birazdan. Gelmezse zaten dedektife gerek yok demektir…”

    Diyerek salona doğru yürüdü hikmet. Salonda kardeşleri toplanmıştı. Evdeki herkes oradaydı.
    Hizmetçi nalan tozları alıyordu baştan savma bir şekilde, füsun ve şebnem aralarında konuşuyorlar ve birbirlerini yatıştırmaya çalışıyorlardı. şükürler olsun ki kimse çocuklarını getirmemişti. Nurgül köşedeki koltukta oturuyordu, elinde bir kitap vardı. O da dağılmış haldeydi. gözleri kitabın üzerinde dolaşmıyordu. Tek bir noktada sabitti. Bülent, piyanonun başında, piyano çalan salih’i seyrediyordu. Salih’in babasının ölümüne bu kadar az üzülmesi şaşılacak şeydi doğrusu.

    “bir dedektif kiraladım. Tüm masrafları bana ait. Bu hain kimse, hala aramızda. Bu yüzden dedektif gelip bu olayı aydınlatana kadar, evin büyüğü olarak bir yere gitmenizi yasaklıyorum.” Dedi hikmet yüksek sesle.

    Salih birden piyano çalmayı kesti.
    “peki sorarım sana –akıllı abim!- senin şu dahi dedektifinin olayı çözmesi sence ne kadar sürer?! Ben bir doktorum ve hastalarıma karşı bir sorumluluğum var!”
    “ tartışma istemiyorum.” Dedi füsun. Hala ağlıyordu. “bu olay çözülmeden kimse bir yere gitmeyecek!”
    “sizi temin ederim uzun sürmez.” Dedi rıza efendinin yanındaki yabancı. Uzun boylu esmer, siyah saçlı, iyi giyimli bir yabancı. “ben dedektif fuat. Olayla ben ilgileneceğim.”

    “hoş geldiniz demek isterdim fuat bey ancak durum pek hoş değil maalesef. Memnun oldum ben de hikmet. Sermet beyin ilk oğluyum.”

    “ben de memnun oldum hikmet bey.” Tokalaştılar.

    Fuat’ın gelişi odada soğuk duş etkisi yaratmıştı. Şimdi herkes fuat’a bakıyordu. Garip bir sessizliğin ardından;

    “ben komiser beyle konuşmaya gidiyorum. Olay yerine göz atmalıyım. Sizden ricam buradan ayrılmayın. Sonra tahkikata başlarız.” Diyerek odadan ayrıldı fuat.

    --4--

    “72 yaşında erkek. 1.95 boyunda. Atletik yapılı. Emekli asker. Kullandığı tansiyon haplarını saymasak herhangi bir rahatsızlığı yokmuş. Sol kulağından başlayan kesik, çenenin altından aşağı doğru –gırtlağın üzerinden- bir kavis çizerek sağ köprücük kemiğine ve oradan da sağ omzunun üzerine kadar gidiyor. Saniyeler içinde litrelerce kan kaybetmiş.” Diyerek yerdeki kan havuzunu işaret etti komiser Niyazi.“akşam üstü yağan yağmur bile kanı akıtıp götürmeye yetmemiş.”

    “dışarıdan biri olma ihtimalini elediniz sanırım?” diye sordu fuat.
    “evet. Evin iki kilometre çapı ormanlık arazi. Yaya olarak kaçmış olamaz. Giden gelen araçla da karşılaşmamış jandarma. Yine de Jandarmalar olayı haber alır almaz taradılar ormanı. Kimse yok. Yani katil bu evde.”
    “cinayet aletini buldunuz mu peki?” fuat Cesedin üzerinde ki kesikleri inceliyordu.
    “hayır bulamadık. Ama her ne ise basit bir alet değil. Çok keskin olmalı.”
    “ peki ifadeleri aldınız mı?”
    “tabi ki aldık! Dalga mı geçiyorsun benimle fuat!”
    “kimse akıl edip emekli bir askerin evinde kasatura var mı diye bakmamışken, ve bu kasatura bu şekilde bir cinayeti işlemenin tek yoluyken, ne sormamı beklerdiniz komiserim?”
    “yani?”
    “bir kasaturanın uzunluğu otuz beş santime kadar ulaşabilir. –ki eminin bu evde onlardan en az bir tane var- yani kısa bir kılıç olarak kullanılabilir. Soldan sağa bir adamın boynuna hamle yaptığınızda bu kesikleri elde edebilirsiniz. Yapmamız gereken basit. Kasaturayı bul. Parmak izini al. Katili hapse tık.”
    Ayağa kalktı. Etrafı dolaşmaya başladı. Biraz uzaklaştıktan sonra geri geldi. Niyazi komisere bir poşet uzattı.
    “bunu analiz ettirin lütfen.”
    “tamam. al sen ifadeleri oku.” ilerideki memurlara seslenerek; “siz ikiniz! Gidin rıza efendiyi bulun. Bir sorun bakalım evde kasatura var mıymış!” iki memur başlarıyla tamam işareti yapıp eve yöneldiler. Diğer bir memura seslenip “Bu paketi de inceleme için adli tıbba yollayın. Önceliği olduğunu söyleyin.”
    “evdeki herkes ifadelerinde odalarında olduğunu söylemiş.” Dedi fuat. ifadelere göz atıyordu.
    “öylelermiş ama.”
    “Peki cesedi kim bulmuş? Rıza efendi mi?”
    “hayır. Sizi getiren şoför Rüstem bulmuş. ifadesinde yazıyor. iyice oku”
    “şüpheliyi salmanız cesurca bir davranış. Benim yanıma yollayınca suçsuzluğundan eminsiniz sanmıştım.” Fuat, ifadelerden kafasını kaldırıp Niyazi bey’e baktı. “yanıma bir katil yollamış olabilirsiniz!”
    “saçmalama fuat.”
    “cesedin yerini haber verenlerin genellikle katil olduğunu biliyor muydunuz?”
    “peki tamam. Madem suçlu, neden geri geldi?”
    Fuat içini çekti. “bilemiyorum. En azından şimdilik.”

    “komiserim! Baksanız iyi olacak!” içeri giden polislerden birisi evin arka kapısından onlara sesleniyordu. “sanırım ilginizi çekebilecek bir şey bulduk!”

    --5--

    Evin ikinci katında Sermet beyin çalışma odasında hummalı bir çalışma vardı. Duvara asılı kasatura koleksiyonundaki parçalar tek tek inceleniyordu. Çeşitli ebatlarda, çeşitli ülkelerin ordularının kullandığı yirmi civarında kasatura vardı. Bunların haricinde duvarlarda tüfekler ve tabancalar da vardı. Sermet beyin kişisel başarıları sebebiyle aldığı plaket ve madalyalar da oda da sergileniyordu.

    “hiç birinde kan izi bulamadık komiserim.” Dedi incelemeyi yapan polislerden birisi.

    Fuat duvardaki kasaturaların en büyüğüne yaklaştı. Tahmin ettiği gibi otuz santim uzunluğu vardı. “işte size cinayet aletimiz.” Dedi.
    “ama fuat bey, kan izi yok üzerinde.” Dedi az önceki polis.
    “evet. Yok. Ama bir şey daha yok.”
    “nedir o?” diye sordu komiser Niyazi.
    “toz.” Kasaturayı eline aldı. Oldukça ağırdı. Neredeyse yarım kilo ağarlığı olmalıydı. “diğerlerinin hepsi tozlu. Ancak bunun üzerinde tozun zerresi yok. Belli ki silinmiş. Parmak izi hayal oldu.”
    “peki şimdi ne yapacağız?” diye sordu komiser Niyazi. Biraz kafası karışmış gibiydi.
    “ herkesi büyük salonda toplayalım. Ben bu odada olacağım. Polis nezaretinde birer birer sorguya alacağım… tabi siz de münasip görürseniz.?"
    “olur. Ben de bu arada defin için gerekli raporları yazarım. Cesedi yerinden kaldırtırım. Savcı bey kaldırmamızı söylemişti zaten. işim bitince karakola döneceğim.” Polislere gerekli talimatları verdi Niyazi komiser. “ilk kimden başlamak istersin?”
    “rıza efendi.”

    Polisler odadan çıktı. Fuat sermet beyin masasına oturdu. Kasaturayı elinde tutuyordu. Ayağa kalkıp iki eliyle kasaturayı kavradı ve havaya soldan sağa doğru bir hamle yaptı. Kullanması bir erkek için bile zor diye düşündü.
    Rıza efendi korkarak kapıdan içeri girdi.

    “buyurun rıza efendi. Sizi bekliyordum. Merak etmeyin uzun sürmez. Birkaç sorum olacak” dedi fuat.
    “tabi beyim. Buyurun dilimiz döndüğünce cevaplayalım.” Dedi ve masanın önündeki sandalyelerden birine oturdu.
    “olay saati polis raporlarına 13:15 olarak geçmiş. Buna artı eksi beş dersek, saat 13:10 ile 13:20 arasında nerede olduğunuzu öğrenebilir miyim?”

    Rıza efendi derin bir nefes aldı. Biraz düşündükten sonra;
    “her öğlen olduğu gibi Sermet beyin kahvesini teslim etmiş, mutfağa yardıma gidiyordum, sonra oturma odasında nalan’la karşılaştım. Ağlıyordu. Oturup onun derdini dinledim bir süre. Tam da anlatmadı ya –neyse-. Kızcağız harap bitap bir haldeydi. Tam derdini adam akıllı anlatacaktı ki Rüstem koşarak geldi.” Durdu. Gözleri iyice doldu. “beyefendinin haberini getirdi. Sonra apar topar polise haber verdik. Bahçeyi aradık. Sonrası malum zaten.

    “Rüstem’in üzerinde herhangi bir kan izi var mıydı?”

    “hayır efendim, pek dikkat etmedim ama siz sorunca… Üstü başı gayet temizdi. Rüstem özen gösterir kendine.”

    “rıza bey. Sizi fazla tutmayayım. Anlattıklarınız benim için kafi. Teşekkür ederim.”
    “ben teşekkür ederim beyim. Umarım faydam dokunmuştur.”
    “Rica edersem bana rüstem’i yollar mısınız?”
    “peki efendim.” Rıza efendi odadan çıktı. Kısa bir sessizliğin ardından Rüstem kapıdan içeri girdi.
    “buyurun? Beni çağırmışsınız.”
    “rica ederim oturun. Birkaç sorum olacak.” Dedi fuat ve rıza efendinin oturduğu sandalyeyi işaret etti. Rüstem oturdu. Fuat bir süre düşündü.
    “13:10 ve 13:20 arasında neredeydiniz?”

    Rüstem hiç düşünmeden cevap verdi.

    “garajda arabayı hazırlıyordum. Sermet bey’i bekledim. Gelmediğini görünce…” bir iç çekti. “gelmediğini görünce yanına gittim. Ve cesedini gördüm. Her yer kan içindeydi. Hemen koşup rıza efendiyi buldum.doktora polise haber verdik. Bahçeyi aradık.”
    “daha öncesinde neredeydiniz?”
    “rıza efendi ile bahçeye açelya ekmeye çalışıyorduk, öğleden önce rıza efendi kahve yapmaya gitti. Ben de ağaçların dibini çapalıyordum. Sonra zaten garaja gittim işte...”
    “siz gençlere hayranım doğrusu. Tüm gün o kadar olay atlattınız ve üzerinizde bir parça çamur bile yok! Oysa benim halime bakın, sadece ofisten buraya geldim ama tüm paçalarım çamur olmuş!”
    “bunun konumuzla ne ilgisi var? Ayrıca belirtmek isterim, kıyafetlerime özen gösteririm…”
    “tamam sakin olun. Sizinle de sohbet etmeye gelmiyor!” fuat gülümsedi. Kuvvetli bir genç. Ve kendi kuralları var. Diye düşündü. “pekala. Soracaklarım bu kadar. Lütfen çıktıktan sonra nalan hanımı yanıma yollar mısınız?”
    “peki efendim.” Diyerek odadan ayrıldı Rüstem.
    Fuat, Sermet beyin masasına oturdu. Kendi kendine konuşmaya başladı. “neden? Bu insanların Sermet beyi öldürmeleri için ne sebepleri var?” bir süre düşündükten sonra bir iki not aldı. Tam notları tamamlamak üzereyken, hizmetçi nalan içeri girdi.bitap düşmüş bir haldeydi. Bu olay onu derinden sarmış olmalıydı.
    “buyurun efendim?”
    “lütfen oturun, birkaç soru sormak istiyorum…” nalan oturdu. Gözleri kan çanağı gibiydi. “ rıza beye bir derdiniz olduğundan bahsetmişsiniz? Umarım şimdi daha iyisinizdir?”
    Ağlamaklı bir şekilde;
    “hayır efendim. Çok büyük bir kabahat işledim. Yapmamalıydım. Üzerine bu olay da olunca daha da beter oldum.”
    “her hatanın bir telafisi vardır. Saat 13:10 ve 13:20 arasında neredeydiniz?”
    “oturma odasının temizliğini yapıyordum. Sonra… sonra… birden boş bulundum, kafamda çevirdiklerim yüzünden ağlamaya başladım… sonra rıza efendi geldi… konuştuk biraz, dertleştik. Sonra Rüstem geldi…” ağlamaya başladı.
    “tamam nalan. Daha fazla anlatmana gerek yok. Lütfen müsterih ol. Soracaklarım bu kadar. Gidebilirsin.”
    “pe…peki efendim…” ağlayarak çıkıyordu. Fuat arkasından seslendi.
    “rica edersem bana Bülent bey’i gönderebilir misiniz?”

    --6--

    Fuat not almaya devam ediyordu. Evin ufak bir şemasını çizmişti kendine ve evdekileri bu şemaya yerleştiriyordu sırayla. Dışarıda yağmur başlamıştı tekrar. Göz gözü görmeyecek şekilde yağıyordu. Güzel bir gün batımıydı. Tam düşüncelerinin ortasında Bülent bey içeri girdi.

    “merhaba fuat bey. Beni çağırtmışsınız… ilerleme kaydedebildiniz mi bari biraz?”
    “hiç yoktan iyidir bildiklerim.” Dedi ve gülümsedi fuat. Oturması için buyur etti.
    “anlaşılan bu ölüm sizi derinden sarsmamış… füsun hanımın eşisiniz değil mi?”
    “evet.”
    “kaç senelik evlisiniz?”
    “yaklaşık on dört.”
    “eşinizle aranızda bir sorun var mı? Biraz özel oldu biliyorum ama…”
    “konumuzla ne alakası var acaba bu sorunun?”
    “bu cevabınızı evet olarak kabul ediyorum. Sorun olmasaydı kısaca ‘hayır’ derdiniz… neyse…” masanın üzerinde duran kasaturayı işaret etti. “kasaturalara merakınız var mıdır?”
    “ben savaş karşıtı bir insanım… böyle şeyleri pek sevmem. Konumuza dönsek.”
    “aslında tam konumuzun ortasındayız… saat 13:10 ve 13:20 arasında neredeydiniz?”
    “ben… şey…” biraz düşündü. Tereddüt etti ve cevapladı. “odamda kitap okuyordum.”
    “eşiniz yanınızda mıydı?”
    “hayır… yalnızdım… eşim başka odada kaldı. Uzun zamandır aynı oda da kalmadık. Ben zaten buraya gelmek istememiştim. Sermet bey o önemli(!) açıklamasını yaptıktan sonra biz de ona ayrılacağımızı söyleyecektik…” duraksadı. Sonra gülümseyerek. “artık ayrılıp boşanmamız kimse için sorun olmaz sanırım…”
    “sizin yerinizde olsam ortada bir cinayet varken bu şekilde konuşmam Bülent bey. Ben değil ama bazıları, –kötü niyetli kimseler- bu söylediklerinizden bir anlam çıkarabilir.”
    “haklısınız. Sinirlerim bozuk sadece…” ayağa kalktı. “başka sorunuz yoksa aşağıya inmek istiyorum.”
    “tabi buyurun. Başka sorum olmayacak. Yardımınız için teşekkürler.”
    “özel olmayacaksa eğer… kimden şüpheleniyorsunuz?”
    “bu çok özel olurdu” diyerek güldü fuat. Bu konuda kesin delillerim olmadan konuşamam.
    “benim kişisel fikrimi sorarsanız –“
    “nalan mı?”
    “hayır katiyen!”
    “Rüstem?”
    “bilemiyorum… ben, hikmet diyecektim… Duyduğuma göre yüklü miktarda kumar borcu varmış…”
    “bu bilgi için teşekkür ederim. Şimdi müsaadenizle tahkikata devam etmeliyim. Lütfen bana eşiniz füsun hanımı yollar mısınız?”
    “tabiî ki..”

    Fuat odanın içinde bir iki tur attı. Kumar borcu sağlam bir nedendi. Neden sağlam olsa da asıl güzel olan ailenin çözülmeye başlamış olmasıydı. Bu saatten sonra hepsi birbirini suçlamaya başlayacaktı. Hepsi yalan söylemeye başlayacaktı. Derken kapıda tiz bir ses duydu.

    “fuat bey?”
    “buyurun füsun hanım. Gelin, oturun lütfen… çok bitkin görünüyorsunuz… başınız sağolsun...”
    “ anlayışınız için teşekkür ederim. Babamı çok severdim. Her ne kadar o beni sevmese de…”
    “neden bu kanıya vardınız?”
    “biraz özel. Konumuzla pek alakası yok sanırım ama?”
    “lütfen anlatın. Rahatlarsınız. iyi bir dinleyiciyimdir.”
    Füsun bir sigara yaktı. Bir süre düşündü. iyice kafasını toparladıktan sonra anlatmaya başladı.
    “on sene evvel annemi kaybettik. Annem hastayken ziyaretine pek sık gelemedik. Kadıncağız sürekli bizi sorup durmuş. Biz yetişemedik ölümüne. Babam o günden beri bize kızgındı. Mirasından hepimizi sildiğini söyledi. Bir tek Salih hariç. O her hafta uğramış. Annemin durumuyla yakından ilgilenmiş. Babam hep bizi sorumlu tuttu anlayacağınız.” Sigarasını söndürdü bir sigara daha ekledi ucuna.

    “evliliğimde de beni hiç desteklemezdi. Eşimle defalarca ayrılığın eşiğine geldik. Defalarca babamın evine geri döndüm. Ve babam defalarca beni geri yolladı. Dayak yediğimi bildiği halde… acı çekmeme hep izin verdi. Şimdi halimi görüyorsunuz.” Ağlamaya devam etti.

    “anlıyorum. Sizin için zor olmalı.” Mendilini füsun’a uzattı. “sakinleşmeye çalışın. Metanetinizi koruyun.” Bir sigara da kendisi yaktı. “anlatacaklarınız bittiyse, saat 13:10 ile 13:20 arasında nerede olduğunuzu öğrenebilir miyim?” füsun biraz düşündü. Ağlaması durdu. “tam olarak hatırlamıyorum. Odamda uyukluyordum. Gece nalan yanıma geldi, uzun uzun konuştuk. Sonra ben uyuya kalmışım… bir gibi uyandım. Yatağımda yuvarlanıyordum. Koşuşturmaya uyandım…”
    “anlıyorum. Nalan yanınızdan kaç gibi gitmişti hatırlıyor musunuz? Tahmini olarak?”
    “gece yarısını geçmişti… gece iki gibi falan sanırım. Yolculuk yorduğu için sızıp kalmışım.”
    “teşekkür ederim. Bu bilgiler benim için yeterli. Siz gidip istirahat buyurun. Ve lütfen bana Salih bey’i yollayın.”
    “anlayışınız için ben teşekkür ederim. Umarım biraz yol alabilmişsinizdir.”

    Füsun odadan çıkmak üzereyken bir çığlık koptu. “imdat! Yardım edin!” fuat hızlıca sesin geldiği yere doğru koştu. ikinci katın merdivenlerinden yukarı koşar adım çıktı koridorun sonundaki odanın girişinde Nurgül yatıyordu.

    “Nurgül hanım! iyi misiniz?” yanına çöktü. Nurgül’ü ayağa kaldırdı. Kadın cağız tirtir titriyordu. Korkudan kekeleyerek konuşmaya başladı “bana saldırdı! Bana saldırdı!”
    “kim! Kim ne yaptı size?”
    Polisler hemen yukarı çıkmışlardı. Arkadan gelen polisler baygın birini taşıyorlardı. Rıza efendi. Üniformalı polis konuştu;
    “kaçmaya çalışırken yakaladık. Camdan sarkıyordu. Üçüncü kattan atlamayı gözüne kestiremedi sanırım. Arbede sırasında bayıldı. Çığlıkları duyuca buraya geldik.”
    Nurgül rıza efendiyi görünce sinirleri boşaldı. “bana saldırdı! Beni boğmaya çalıştı!”
    “sakin olmaya çalışın Nurgül hanım. Neden böyle bir şey yapsın ki?” fuat rıza efendiyi odaya taşımalarını rica etti polislere. “Nurgül hanım siz benimle Sermet beyin çalışma odasına kadar gelebilir misiniz? Hem konuşuruz, rahatlarsınız biraz. Sakinleşirsiniz.”

    --7--

    Fuat nurgül’ü çalışma odasına bıraktı. Üst kata çıkıp mesul Polisle ufak bir konuşma yaptı. Rıza efendi henüz ayılmamıştı. Salih muayene ediyordu rıza efendiyi. Salih rıza efendinin yanından ayrıldı odanın kapısında bir polis nöbete başladı.

    “darbe almamış. Neden bayıldığını anlayamadım. Kalbi çok zayıf düşmüş sanırım. Hastaneye götürsek iyi olacak.” Alt katın merdivenlerine doğru yürümeye başladı.
    “sakıncası yoksa bir iki soru sorabilir miyim size?” diye atıldı fuat. Salih durdu. Arkasını döndü. Yeleğinin cebinden köstekli saatini çıkarttı ve saate baktı. “eşimi muayene edip ayrılmayı planlıyorum.”
    “eşinizin durumu iyi. Sadece biraz sarsılmış… ayrılmak için neden bu kadar acele ediyorsunuz? Daha tahkikat bitmedi.” Merdivenlerin başındaki odalardan birine davet etti salih’i. Salih odadan içeri girdi. “tahkikata gerek kalmadı. Rıza efendiyi hastanede tedavi edildikten sonra tutuklayabilirsiniz. Mantıklı düşünün fuat bey. Siz bir dedektifsiniz. Katil o. Daha fazla baskıya dayanamadı ve bir daha saldırdı. işlerin bu kadar ileri gideceğini hesap edememişti.”

    “haklı olma ihtimaliniz var elbette. Ama bana net bir gerçek lazım. Şaibeli bir doğruluk değil.
    rıza beyin babanızı öldürmek için bir sebebi yoktu.” Salih’le karşılıklı oturdular. “sizce var mıydı?”

    “babam aslında iyi bir insandır. Ama emekli bir asker çok çekilmez olabilir. Neredeyse yirmi yıl emekliydi. insanın sinirinin sınırını doldurmak için yirmi yıl uzun bir süre.” Elini cebine attı ve bir cep votkası çıkardı. Kapağı açıp bir iki yudum aldı. Fuat’a uzattı. Fuat da bu teklifi geri çevirmeyerek bir yudum aldı.

    “görev başında içmezsiniz diye tahmin etmiştim.” Diyerek gülümse Salih.
    “ hiç prensip sahibi olamadım.”
    “demek rıza efendiden şüphelenmiyorsunuz?” bir yudum daha aldı Salih.
    “bu sorunuzu cevapsız bırakacağım. Kafamda olayları sıraya koymaya çalışıyorum. Saat 13:10 ve 13:20 arasında neredeydiniz?”
    “odamda olduğumu söyledim polislere bir gibi yeni gelmiştim odama. Daha evvelini sorarsanız eğer, biraz yürüyüşe çıkmıştım. Annem öldükten sonra çok sık gelmedim çiftliğe. Özlemişim. Yürüyüşten sonra odama çıktım. Birkaç hastamla ve hastaneyle telefon görüşmesi yaptım. Sonra rıza denen o manyak geldi.” Bir yudum daha adı ve cebine koydu votkayı. “babamın öldürüldüğünü söyledi. Sonrası yok zaten… siz gelene kadar büyük salondaydım işte.”
    “babanızın cesedini görmeye gitmediniz mi?”
    “hayır. Babamı o halde görmek istemedim.”
    “ilginç olan şu; babanızın –diğerlerine nazaran- en çok sevdiği çocuğu sizsiniz. Ve anladığım kadarıyla aile içi iletişim hep sizin sayenizde devam etmiş. Ama pek sarsılmış görünmüyorsunuz.”
    “ bakın fuat bey, babamı severdim. Ailemi de. Ancak babam bana büyük bir kötülük yaptı. Tüm ısrarlarıma ve itirazlarıma rağmen mirasını bana bırakacağını açıkladı. Bu da tüm kardeşlerimi bana düşman yaptı. Dün bizi buraya çağırmasının sebebini öğrenemedim ama eminim bize vasiyetini okutacaktı. Diğerlerine ‘uslu bir çocuk olsaydınız sizde salih’in sahip olduklarını alabilirdiniz’ mesajını verecekti. Şimdi babamı kaybettim. Vasiyet muhtemelen değişmedi ve mal varlığı benim. Tüm bunların toplamında elimde kalan tek ailem olan kardeşlerim artık bana kesinlikle düşman. Sizce ne yapmalıyım?”

    Fuat düşündü. Başıyla salih’i onayladı.
    “haklısınız Salih…” ayağa kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı.” Ama yine de rica edeceğim, evi terk etmeyin. Meseleyi çözüme en kısa zamanda kavuşturacağımdan emin olabilirsiniz.”
    “peki. Bir yere gitmiyorum. Ama karımın durumu için endişeleniyorum. iyi olduğundan eminsiniz değil mi?
    “sizi temin ederim hiçbir şeyi yok. Ben şimdi onun yanına gidiyorum. On beş dakika sonra yanınızda olur. Görüşmek üzere.”

    Fuat odadan çıktı ve alt kata indi. Alt kattaki polis memurlarından rıza efendiyi hastaneye götürmelerini rica etti. Üç memur rıza efendiyi götürmek için oradan uzaklaştı.

    Sermet beyin odasının kapısı açıktı. Nurgül içeride koltukta sızmış kalmıştı.
    “öhö öhöm?” fuat kibarca öksürdü ve Nurgül hanımı uyandırdı. “biraz iyisinizdir umarım”

    Nurgül: “evet iyiyim… o nerde?”
    “rıza efendi mi? … hastaneye yolladım. Tedaviye ihtiyacı var sanırım.”
    “beni boğmak istedi!” yeniden ağlamaya başladı.
    “şimdi sizden sakin olmanızı ve az önce neler olduğunu anlatmanızı istiyorum.”
    “üst kata odama çıkmıştım. Salih gideceğimizi toparlanmamı söylemişti. Sonra kapıda onu gördüm. Gözü dönmüş gibiydi. Üzerime atıldı ve boynumu sıktı!”
    “çok ilginç… bir sebebi olmadan altmış yaşında bir adamın bunu yapması ilgin煔
    “dalga mı geçiyorsunuz!”
    “yok alınmayın… sesli düşünüyorum sadece… peki siz bu sabah ne yaptınız?”
    Nurgül’ün ses tonu birden değişti.
    “bu sabah… Salih erkenden kalkıp yürüyüşe çıktı… ben de oda da biraz daha uyudum. Öğleden bir gibi, Salih geldi. Bir iki telefon görüşmesi yaptı… o kadar…sonrasında –“
    “sonrasını biliyorum teşekkür ederim…” nurgül’e kapıya kadar eşlik etti. Kapıdaki polise hikmet beyi beklediğini iletti.

    Hikmet bey gelmeden fuat telefonun başına geçti. Karakolun numasını çevirdi. Telefonu açan kişiye Niyazi komiserle konuşmak istediğini söyledi.

    “buyurun ben komiser Niyazi?”
    “Niyazi komiserim, ben fuat. Sonuçları öğrenebildik mi? yolladığım kahve fincanının?”
    “kusura bakma arayamadım. Savcı canıma okuyor cesedi beklettim diye. Bir dakika bekle dosyayı bulayım. Ben de göz atmadım henüz.” Biraz hışırtıdan sonra tekrar Niyazi komiserin sesi duyuldu. Sesi dehşet içindeydi. “zehir! Kahvede arsenik tozu varmış!”
    “ tahmin ettiğim gibi…birisi onu zehirlemek istemiş. Ama başarılı olamamış, ihtiyarın şansı sadece kahveden yana tutmuş anlaşılan. Sonra işini yarım bırakmak istememiş…”
    “nasıl yani?”
    “eğer o kahveyi içmiş olsaydı zehirden ölürdü. Anlaşılan o ki kahveyi içmemiş ve paniğe kapılan katil onu oracıkta biçivermiş… yalnız tek bir soru kalıyor geriye… o kadar kısa zamanda kimseye görünmeden ikinci kata çıkıp kasaturayı nasıl aldı… ve yine görünmeden nasıl işini bitirdi…”
    “ne kadar süresi vardı sence?”
    “bir sigara içimi kadar. Evde sarma sigarayı sadece Sermet bey içiyormuş. Bahçede içilmiş bir sigara görmüştüm çamurun arasında. içmediği kahvesinin yanına yakmış sanırım…” derin bir iç çekti. Bir şeyler şekillenmeye başlamıştı. Kısaca rıza efendinin olayından bahsetti. “bilgiler için teşekkür ederim. Son birkaç sorgu daha yapmalıyım. Görüşmek üzere.”
    “son olarak bilmek istersin diye düşündüm. Hikmet denilen o adam hakkında yakalama emri var… dolandırıcılıktan, kumardan ve ödemediği yüklü miktarlarda bir iki senetten. Sen işini bitirene kadar göz yumuyorum. Oradan kaçmasına izin verme… gözün üstünde olsun…”

    Telefonu kapattıktan kısa bir süre sonra içeri hikmet bey girdi.

    “hoş geldiniz hikmet bey. Başınız sağolsun tekrar. Oturun lütfen.” Hikmet bey ilk bulduğu sandalyeye çöktü adeta. Yüzü kireç gibiydi.
    “daha neyin soruşturmasını yapıyorsunuz? Rıza efendiyi tutuklatsanıza! Her şey ortada!”
    “sakin olun lütfen… çok kısa bir iki sorum olacak. Öğleden sonra neredeydiniz?
    “odamdaydım. Ve rıza efendi beni uyandırana kadar uyuyordum.”
    “herhangi bir ses duymadınız mı?”
    “hayır duymadım. Uykum ağardır.”
    “duyduğuma göre kumar borçlarınız varmış…”
    “neyi ima etmeye çalışıyorsunuz?”
    “hiçbir şeyi… ancak miras azımsanacak bir tutar değil…”
    “bunların hepsi kardeşlerimin uydurması! Halim vaktim yerinde! Kimseye kuruş borcum yok…”
    “pekala…” ayağa kalktı… “gidebilirsiniz”
    “ne yani bu kadar mı!”
    “evet bu kadar… son olarak şebnem hanım’ı da yanıma göndermenizi rica ediyorum.”

    Hikmet sinirli bir şekilde odadan çıktı. Beş dakika sonra içeri şebnem girdi.

    “umarım bir sonuca varmak üzeresindir. Zira daha fazla burada durmak istemiyorum!”
    “ailenize hayranım…” diye mırıldandı fuat.
    “efendim?”
    “yok.. önemli bişey değil. Bazen sesli düşünürüm. Buyurun oturun. Sigara ?” bir sigara uzattı şebnem’e. Centilmence sigarayı yaktı. Bir tane de kendine. “ fazla tutmayacağım sizi. Acaba 13:10 ile 13:20 arasında nerde olduğunuzu öğrenebilir miyim?”

    Şebnem sigarasını derin bir şekilde içine çekti.
    “bakın, dün akşam yemeğinde tüm aile bireyleri tartıştı. Gergin bir akşam geçirmiştik… ben de gece uyuyamadım. Sabaha karşı anca uyumuşum. Sonra bu olay olmuş zaten… beni uyandırmaya nalan geldi…”
    “başınız sağolsun tekrar…”
    “pek önemli bir kayıp değil benim için… pek sevmezdim babamı… o da bizi sevmezdi… özellikle kız çocuklarını… onun gözdesi salih’ti.”
    “ne konuda tartıştınız akşam?”
    “babam işte… eski defterleri yeniden açtı, hikmeti defalarca çamurdan çıkartması, füsun’un yuvasını kendince defalarca kurtarması! Salihin marifeti ve vefası! Benim boş vermişliğim… tüm bunlardan bahsettikten sonra bu akşam için vasiyetini açıklayacağını ve bize bir süprizi olduğu söylemişti… sonra herkes odasına çekildi zaten.”
    “samimiyetiniz için teşekkür ederim, güçlü bir kadınsınız… bu kadar bilgi benim için kafi… şimdi beraber aşağıya inelim. Akşam yemeği hazırdır sanırım.” Gülümsedi.
    “tüm bu olanlara rağmen akşam yemeğinden mi bahsediyorsunuz!”
    “akşam yemeklerinin en güzel yanı, herkes bir arada olur.”

    --8--

    Evdeki herkes sofranın başında toplanmıştı. Fuat’ın özel ricasıyla hizmetliler de gelmişti yemeğe. Yemeğe başlamadan önce fuat avukatın geldiğini haber aldı ve onunla ayak üstü bir konuşma yaptı. Sonra bir telefon görüşmesi yaptı hastaneyle. Rıza efendinin durumu hakkında bilgi aldı.

    “tahmin ettiğim gibi… teşekkür ederim doktor bey.”

    Telefonu kapattı. Olaylar kafasında şekillenmişti. Şimdi sadece açıklamak kalıyordu. Büyük salona girdi ve kapıları kilitletti. Kapıların başına birer polis dikti. Şimdi herkes ona bakıyordu.

    --9--

    Güneş battığından dolayı oda kasvetliydi. içeride bulunanlar büyük bir merak içerisinde dedektif fuatın yüzüne bakıyorlardı. Fuat masanın başındaki sandalyeye geçti. Notlarını tamamladı bir süre. Etrafına bakındı. Boğazını temizledi, ayağa kalkıp konuşmaya başladı.

    “başınıza gelen bu üzücü olay için hepinize tekrar metanet ve sabır diliyorum. Acınızı paylaşıyorum.” Uzun masanın etrafında yürümeye başladı. “babanızın bu gece için sizi çağırdığını biliyorsunuz.”
    Hikmet söze atıldı. “evet vasiyetini açıklayacaktı. Bilmiyorduk sanki…”
    “bölmeyin rica ederim hikmet bey.” Diyerek tersledi onu fuat. “öncelikle şunu belirtmek isterim ki duyacağınız hiçbir şey hoşunuza gitmeyecek, olayları tam açıklamam için sizi rahatsız edebilecek detayları anlatmak zorundayım.” Dedi ve nurgül’ün yanında durdu.

    “memur bey! Lütfen nurgül hanımı tutuklayın.”

    Ortalık birden karıştı herkes bağırmaya başladı. Fuat ve polisler hikmet’i ve diğerlerini zor sakinleştirdi.

    Salih sinirli bir şekilde bağırıyordu. “o yapmış olamaz! Çıldırmışsınız siz!”
    Fuat bağırarak tüm sesleri bastırdı. “sakin olun! Cinayetten değil!”
    Herkes sustu. “nurgül hanımı cinayete teşebbüsten tutukluyoruz.”
    Nurgül sesini çıkartmıyordu. Ağlamaya başladı. Fuat sözlerine devam etti.
    “ben size açıklayayım. Nurgül hanım, sermet beyi zehirlemeye çalıştı. Sabah siz yürüyüşden dönmeden kısa bir süre önce mutfağa indi. Kahvenin içine arsenik tozu karıştırmıştı. Belli ki hazırlıklı gelmiş. Sonra siz gelmeden kısa bir süre önce yukarı çıktı. Herkes odasında, rüstem rıza bey ile bahçede, nalan hanım ise…” biraz sustu. “bülent beyin odasındaydı.”
    Rüstem elindeki tepsiyi yere düşürdü.
    Bülent birden kıpkırmızı kesildi. “nasıl!”

    “sorgunuz esnasında karınızı değil nalan’ı korudunuz. Nalan sorgusu esnasında sabah oturma odasını temizlediğini söylemişti, ancak öğlen de oturma odasını temizliyordu, ben geldiğimde de… bir oda bu kadar pis olamaz!” durdu nalan tam lafa girecekken devam etti. “tabi unutmadan işinzi garantiye almak, eşinizi uyuduğuna emin olmak için nalan’ı da oraya yolladığınızı unutmamak gerek… ve nalan’ın sürekli ağlamasının sebebi de onu kullanmanız… kusura bakmayın ama pislik bir adamsınız…

    “neyse konumuz bu değil zaten, sonra ilginç bir olay oldu, senelerdir hiç aksatmadan kahvesini içen sermet bey kahvesini içmedi! Burada nurgül’ün girişimi teşebbüsten öteye gidemedi yani.”

    Salih nurgül’e baktı. “doğru mu bunlar!” nurgül evet anlamında başını salladı. “neden peki?”
    Zar zor konuşan nurgül cevapladı. “vasiyet için bizi çağırdığında endişelendim. Zehri o zaman yanıma aldım zaten, sonra o akşam avukatıyla konuşmalarına kulak misafiri oldum, vasiyeti ve değişiklik gibi bişeylerrden bahsediyordu. Paniğe kapıldım. Sabah kahveye zehiri karıştırdım. Ortalık sakinleyince zehiri saklamak için odama çıktım.”
    “burdan sonrasını ben devralırım nurgül’hanım” diyerek sözünü kesti fuat. “siz zehiri saklamak isterken rüstem bey sizi gördü. Adamcağız bişey anlamamıştı ama siz yine paniğe kapılıp adamın suratına arsenik tozu attız. Adam acı içinde bağırmaya başladı ve hava almak için pencere koştu. Bu da iki ayrı cinayete teşebbüs eder.”
    “ Tüm hepsi bizim olabilirdi salih! Çocuklarımız için! ihtiyar bunağın bir faydası olurdu sonunda işte!”
    “senden nefret ediyorum” dedi salih. Cep votkasını bir dikişte bitirdi.

    Avukat mustafa ilk defa söze katıldı. “ sermet bey zaten değiştirmişti. Vasiyet baştan sona değişti zaten.”

    Fuat lafı tekrar aldı. “izin verirseniz devam etmek istiyorum. Vasiyeti en son okursunuz –tabi dinleyen kalırsa- “

    Polisler nurgül’ü kelepçeledi.

    “hikmet bey!” dedi fuat aniden… “babanızı öldürmeniz işinize gelecekti, kumar borçlarınız yüzünden hakkınızda tutuklama emirleri vardı. Miras kalan parayla bu davalardan kolayca kurtulabilirdiniz. Ancak siz değilsiniz. Tabi yine de tutuklusunuz. Dolandırıcılık ve günü geçmiş senetlerinizden”

    Hikmet başını öne eğdi. “aptal babam! Son bir kez rica etmiştim! Yardım etmedi!”
    iki polis hikmet’i de kelepçeledi.

    “rüstem efendi. Üniformanızın temizliği ilk etapta dikkatimi çekti o kadar kan revan içinde, çamur içinde sürekli üstünüz başınız temiz bir haldeydiniz. ancak nalan’a olan aşkınızı ve ona güzel görünme çabanızı az önce fark ettim.”

    Rüstem kendi kendine mırıldandı. “ne faydası var.. o da servet düşkünü ucuz bir kadınmış…”

    “ve sermet beyin katili; füsun hanım…”

    Füsun hiç sesini çıkartmıyordu. Sadece gözünden iplik gibi yaşlar akıyordu. Kimse konuşmuyordu oda da.

    “kocanızın nalan’la olduğunu burada söylediğimde hiç tepki vermediniz. Sanırım biliyordunuz. (füsun evet anlamında başını salladı) sorgu esnasında çok gergindiniz. Ardı ardına siga içtiniz, gereğinden fazla yorgundunuz bu da bize tüm gece aslında uyumadığınızı ve kafanızda olayları çevirdiğinizi gösterir. Babanızın sizi defalarca ortada bırakmasını düşündünüz. Kocanızın içeride –sadece bir oda yanınızda- başka bir kadınla olduğunu biliyordunuz. Aslında onlardan acısını çıkartmak istediniz ama bu sorunun asıl sorumlusu babanızdı. Cezayı o çekmeliydi. Babanız bahçeye çıktığında çalışma odasından kasaturayı aldınız. Rüstem ve rıza ortadan çekilince çalıların arasından dolaşıp arkasında geçtiniz.

    “eğer sizin yerinizde bir erkek olsaydı o kasaturayı sıtrından saplardı. Ya da yüzyüzeyken kalbine falan… Siz yüzünü görmek istediniz. O size döndüğünde heyecanla kasaturayı körlemesine savurdunuz. Ve babanız oracıkta can verdi…”

    Füsun tek kelime etmedi. Şebnem füsun’a bir tokat attı. Sonra sarıldı. Birlikte ağlamaya başladılar.

    “ne garip bir aile” diye mırıldandı fuat.

    “ memur bey, füsun hanım’ı tutuklayın lütfen….”

    --10--

    Polisler henüz odadan çıkmadan avukat vasiyetnameyi okudu. Nurgül haklıydı. Servet ellerinden gitmişti. Sermet beyin süprizi tüm evlatlarını affedip mirasını eşit pay etmesiymiş.

    Niyazi komiser ekip arabasına suçluları alıyordu birer birer. Yağmur başlamıştı tekrar. Etraf çamur içindeydi.

    “demek bir kadın ha… korkulacak şey…”
    “insana sadece kötülük suç işletmez niyazi komiserim.” Dedi fuat ve devam etti. “bazen yaşadıkları da insana çok başka şeyler yaptırabilir.”
    “peki rıza efendi nasıl?”
    “durumu pek iyi değil. Doktorlar toparlar ama çalışması zor dediler. Ciğerleri hasar görmüş. Sermet bey vasiyetinde onu da boş geçmemiş. Köyüne yerleşir ne bileyim…”
    “ ofise kadar bırakmamı ister misin?”
    “yok, rüstem bırakacak. Yardımların için teşekkür ederim. Görüşmek üzere…”

    Fuat arabaya binmeden salih ve şebnem ile tokalaştı. arabanın Arka camında kaybolan malikaneye baktı. Kısa zamanda büyük günahların işlendiği, çamura batmış malikaneye… kendi kendine bir süre düşündükten sonra derin bir iç çekti. Bir dosya daha kapanmıştı.
    *

    not: lütfen işgüzarlık yapıp katili yazmayın... asidi kaçmış kola içirmeyelim millete *

    edit: imla (bulabildiğim kadarı tabi...)
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük