çamurdan sevgilim

entry2 galeri
    1.
  1. bulutların aşkı yağmurla sonuçlanıyordu. yağmurla toprağın aşkı ise çamurla... ben ise sevgilimi görmek için evden çıkmış, onun yanına gidiyordum. müge! ah müge! bir görebilseydiniz onu. simsiyah saçları... yemyeşil gözleri... gülünce güller açan gamzeleri... kahküllerine değmeye çalışan kirpikleri... müge'yi her görmeye gittiğimde babası, annesi, babaannesi, dedesi hatta büyükdedesi de hep yanında olurdu. ama hiç yadırgamazlardı beni. sıcak davranırlardı sanki.

    yürüdüğüm yolda yeşil, tüm inatçılığıyla asfaltı deliyor, küçük ama güçlü otlarla bana eşlik ediyordu. bütün aykırılığımla kaldırımsız yolun kenarındaki, çamurlaşmış topraktan müge ile buluşmak için ilerliyordum. yağmur da gitgide şiddetini arttırıyordu. tüm bunlara inat rastlantı da olsa, beyaz bir pantolon giymiş olmam, beni ayrıca sevindiriyordu. beyaz pantolonomun paçalarına göz koyan çamur, ayakkabılarımı çoktan fethetmişti bile.

    çamur benim için hayata dair iyi veya kötü... güzel veya çirkin ne kadar kavram varsa, hepsini çağrışatırabilme gücüne sahiptir. çamurla aram iyidir benim. aynı zamanda çok kötü. yine de çamuru çok severim ben. aslında nefret ederim çamurdan. çamura her bastığımda... tabanlarımda o kayganlığı her hissetiğimde... o "vıcık" diye bağıran sesi her duyduğumda... ressam çamurun paçalarıma çizdiği eserleri, her seyre daldığımda... bir sürü duygu, bir sürü kavram dank eder beynimde.

    her çamura bastığımda, ilk önce müge gelir aklıma. çünkü bana müge'yi çamur vermişti. çocukken, parkta evcilik oynadığımız zamanlar, bana çamurdan köfte yaparken aşık olmuştum ona. bir de müge ilkokula giderken, beyaz külotlu çorabının arkasına sıçrayan, benek benek ufak kahverengi noktalar vardı.

    her çamura bastığımda, sürrealizm akımına kaptırırım kendimi. çamura batmış bir satranç tahtası, gelir gözümün önüne. en önde ölen piyonların çığlıkları, vezirden hesap soran şahın azarları yankılanır kulaklarımda. satranç tahtasından düşünce, çamurda debelenen timur'un fillerine, veli efendi'nin atlarına inat, dimdik ayakta duran kale çıkar karşıma.

    her çamura bastığımda, lise yılları felsefe derslerinin efsanesi "varlık nedir? varlığın kaynağı nedir?" soruları aklıma gelir. Thales su, Heraklitos ateş, Pythagaros sayı, Anaximenes soluk, Anaximandros sınırı olmayan, Demokritos atom, eflatun idea, Aristoteles yetkin varlık, Descartes Tanrı, Hobbes madde, Spinoza Tanrı ya da doğa, Marx maddedeki değişme ve çelişki, Satre insan olarak yanıtlamıştı varlığın kaynağını. ve bizim nesil, içinde bu abilerin yer aldığı testlerde, hep felsefenin öznelliğiyle ilgili şıkkı işaretlemişti. ama nedense hiç kadın filozof çıkmamıştı karşımıza. neyse. o abilerin varlığın kaynağını araması, her çamura bastığımda beni insanın kaynağına yöneltir. allah insanın hamurunu topraktan yaptı. ve ben her çamura bastığım zaman, din felsefesinin içinde bulurum kendimi.

    bir de toprak sahada futbol oynamak var tabi. daha birkaç sene oldu; suni çimin ülkemizde yaygınlaşması. öncesi hep kahverengi. bilenler bilir. bileklere kadar çamurda, top oynamanın zevki başka. öyle bir zeminde kaleye şut atmak, insanı psikopatlaştırır. şutu atarsın, ama gol olsun istemezsin. istersin ki şut çektikten sonra top tam gol olacakken, çizginin önünde saplansın kalsın çamura.

    çamur ki nice imparatorluklar yıkmıştır. çamur ki tarihin akışını defalarca değiştirmiştir. çamur, tarihteki cephe savaşlarının sınavıdır. kim bu sınavı geçerse savaşı kazanır. yağmur yağarken savaş ovalarında, aynı anda, aynı yere basan binlerce asker, ölüm bataklıklarının mimarlarıdır aynı zamanda. tarihte savaş kazanan askerler, gücüyle ayakta kalıp çamura batmayanlardan ve yağmuru hesaba katanlardan çıkmıştır.

    yolculuğumun sonunda "selamün aleyküm aleyküm selam selamün aleyküm aleyküm selam selamün aleyküm aleyküm selam" diyerek, sağ ayağımla girdim mezarlığa. sonunda müge'me kavuşuyordum. yağmur şiddetiyle devam ediyordu. çamur ise mezarlıktaki, taştan yolların arasında ve mezarların üzerinde duruyordu. bir zamanlar müge'nin, babasının uçurumdan yuvarlanan arabası, gölün dibindeki çamura saplanmıştı.

    ve ben her çamura bastığımda, ilk önce müge gelir aklıma. çünkü müge'yi benden çamur almıştı. müge'nin mezarının önünde durdum. duamı okudum. eğildim. elime biraz çamur aldım. avucumda sıktım. sıktım. sadece sıktım.
    20 ...